Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık farketmez-15. bölüm

Artık farketmez-15. bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


Perişan olmuştu Fecri. Annesiyle görüşmeye gitmesi de bir sonuç vermemişti. Nisan’ın peşinden koşup gitmek istemişti ama biliyordu hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini. Haklıydı karısı. Şimdi gitse Suphi Bey’i üzmekten başka işe yaramayacaktı gidişi. Biraz uzak kalmaları iyi olacaktı belki de. Süre tanımıştı Fecri karısına. Kendini toplayınca geri dönerdi nasıl olsa Nisan. Öfkesinden boşanma falan demişti ama buna cesaret edemezdi. En azından Fecri buna inanmak istiyordu. Telefonla bile aramamıştı. Gittiği için suçlandırıyordu adeta. İçkinin beyninin uyuşturduğunu, düşüncelerini dumura uğrattığını göremiyordu ne yazık ki. Yalnızdı artık. İçkisine karışan, nerede kaldın diyen, hesap soran kimse yoktu. Canının istediği kadar içer, istediği saatte gelirdi eve. Hem tedavi ol diye tutturmuştu durduk yere.

“Hasta değilim ben.” diye tekrar ediyordu kendi kendine.

“İstesem bırakırım ama bırakmak istemiyorum. Keyif alıyorum ben içmekten.” diyor bira şişerini sıralıyordu labut şişeleri gibi yan yana.

………………

Fulya ilk günler babasını çok sormuştu ama küçük kızda vazgeçmişti artık sormaktan. Dedesi ve annesiyle öyle güzel vakit geçiriyordu ki. Kreşin kapalı odasında değil de bahçede koşturmak, oyunlar oynamak iyi geliyordu ruhuna.

Nisan’ın içinde koca bir boşluk oluşmuştu. Bir telefon bile etmemişti Fecri. Olacak gibi değildi. “Demek aldığım kararı onayladı.” diye düşünüyordu içi acıyarak. “İçkisini bize tercih etti. Öyle olsun. Gidişimin aklını başına getireceğini düşünmüştüm. Yanılmışım.”

…………………..

5 GÜN SONRA

Banyodaki öğürme sesleri tüm eve yayılıyordu. İşte yine çıkarıyordu Fecri.

Nisan’ın gidişinin üzerinden beş gün geçmişti.

Yüzünü yıkadı Fecri güçlükle. Ne kadar da halsizdi. Doğru dürüst hiçbir şey yememişti karısı gittiğinden beri. Teselliyi içki şişelerinde aramıştı bu ayrılığa sebep değillermiş gibi. Aynaya baktı. Yüzü çökmüştü sanki. Elmacık kemikleri yanaklarından fırlamış gibiydi gitgide kilo kaybettiği için. İştahı da yoktu son günlerde. Genellikle sarhoştu. Ayık olduğu zamanlardaysa yorgundu ya da hemen yoruluyordu. İşe de gitmiyordu o günden beri. Mehtap’a arayanlara bir süre için yurt dışında olduğunu söylemesini tembihlemişti. Güya bir kongreye katılacaktı. Zonklayan ayaklarının üzerine güçlükle basarak salona döndü. Bırakıverdi bedenini koltuğun üzerine. Kaşınan yerlerini kaşımaya başladı hatur hutur.

Nihayet gönlü olmuştu da Afife’nin oğlunu arayıp sormak gelmişti aklına. Önce muayenehanesine gitmişti ama Mehtap’dan öğrendikleri hiç hoşuna gitmemişti. Bu ne sorumsuzluktu. Nasıl başıboş bırakırdı ekmek kapısını? Çalışmazsa ne yapardı, nasıl geçinirdi? Hazıra dağ dayanmazdı. En çok da ihtiyacı olduğunda kim koltuk çıkar, kumar borçlarını kapatırdı.

………………….

Kenan’ın işleri bitmişti ama Ankara’ya dönmek gelmiyordu içinden. Nisan’ı görmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu yüreğinde. Kendiyle uzun bir süre savaştıktan sonra tuşladı Nisan’ın telefonunu. Nisan Fecri arıyor umuduyla telefona koştuysa da arayanın Kenan olmasından büyük bir sevinç duymuştu. Bursa’da ayrıldıklarından beri ne aramış ne de sormuşlardı birbirlerini. Emel’in ulaştırdığı haberlerle mutlu olmuştu Kenan. Havadan sudan konuştuktan sonra “Hafta sonumu Mudanya’da geçirmek istiyorum. Oradan Siye ve Trilye’ye geçeceğim. Eğer senin için bir sakınca yoksa sizi de görmek isterim.” deyivermişti Kenan kendine bile inanamayarak. Ters bir davranışla karşılaşır mıyım düşüncesinin yerini coşku almıştı. ”Çok memnun oluruz Kenan.” cümlesiyle.

……………………

Kapıyı çaldı Afife. Bekledi bir süre.

“Neredesin Fecri? İşte değilsin? Evde değilsin?” diye söylenirken içeriden büyük bir gürültü duyuldu.

“Fecri.” diye haykırdı. Zili çaldı. Kapıyı yumrukladı.

“Aman Allah’ım… Fecri.”

Gürültüye karşı kapı açıldı.

“Yardım edin. Oğlum içeride. Düştü sanırım.”

“Sakin olun. Hemen bir çilingir ve ambulans çağırıyorum.” diyerek içeri girdi komşu kadın.

Yüreği ağzında çaresizce beklemenin ne anlama geldiğini ilk kez tadıyordu Afife. Aradan yirmi dakika geçmemişti ki çilingir geldi. Ama bu kısacık süre bir asır gibi geldi. Çilingir tıknaz, kısa boylu bir adamdı. Kendinden gayet emin bir şekilde elindeki kartı bankomattan para çeker gibi sürdü aralığa. Açılıverdi kapı. Afife fırladı, girdi içeriye. Boylu boyunca yatıyordu Fecri yerde.

“Aman tanrım benzi sapsarı.” diyerek çömeldi oğlunun başucuna.

“Ne oldu Fecri sana? Oğlum ne oldu?” derken gözlerinden yaşlar boşalıyordu.

“Abla para mı ver de gideyim ben.” diyen sesi ile çilingirin orada yalnız olmadığını fark etti. İğrenerek baktı adama. Kuzu can, kasap et derdindeydi.

“Sen… Bana bir anahtar yap.” dedi emreder gibi.

“İyi de abla. Hani anahtar.”

Etrafına bakındı Afife. Anahtarı arıyordu göz ucuyla. Berbat bir haldeydi ev. Leş gibi anason kokusu yakıyordu genizleri. Masanın üzerinde duran maskota ilişti gözleri.

“Al. Dene. Bunlardan biri olmalı.” derken ambulans gelmişti. Görevliler ellerinle sedyelerle yukarı koşuyordu.

“Yardım edin oğluma.” diye inledi Afife sedyeyle taşınmaya çalışılan oğluna bakarak. Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu tüm dirayetiyle.Sonra döndü komşuya.

“Çilingirle ilgilenir misiniz? Anahtarı sizden alayım sonra.”

“Nisan Hanım… Nerede? Gözükmüyor kaç gündür?”

“Siz ilgilenin çilingirle, lütfen.”diye yineledi Afife.

“Tabii hanımefendi. Yalnız çok içiyordu Fecri Bey.”

Başını salladı ve oğlunun arkasından indi merdivenlerden.

………………

Nisan mutfakta harıl harıl hazırlık yapıyordu.

“Gelen kişi çok önemli olmalı.” diye takıldı kızına Suphi.

“Yapma baba. Kenan’ı sen de tanıyorsun. Emel’in abisi.”

“Tanıyorum elbette. Gerçi yıllardır görmedim ama.”

“Amerika’daydı zaten yeni döndü Türkiye’ye.”

“Hım.”

Kızının günlerdir öyle oturup kalması, yüzü asık dolaşması, her çalan telefonda Fecri’dir diye açıp hayal kırıklığına uğraması, Fecri’nin arayıp sormaması karşısında kızının daha da içine kapandığını görüp de çaresiz kalmak, için için üzülüp hiçbir şey belli etmemeye çalışmak zordu Suphi için. Bu adamın gelişi bir hareket getirmişti hanelerine, kızının yüzü gülmeye başlamıştı. Günlerdir üzerlerine çöken ağır bulutlar dağılmıştı sanki.

…………………..

Saatlerdir bekliyordu Afife hastane koridorunda. Zaman durmuş muydu? Yıllar önce hastane odasında minicik yavrusunu ilk kucağına verdikleri günü hatırlamıştı. Herkesin söylediği gibi ilk anda ısınamamıştı oğluna. İlk meme emzirdiğinde de oluşmamıştı aralarındaki bağ. Sorun bebekte değildi. Afife’nin kendisini anne olmaya hazır hissetmemesinden kaynaklanıyordu. Hiç beklemediği anda gelmişti hamilelik. Bebeği dünyaya getirmek istememişti ama kocasının “ölsen de kalsan da doğuracaksın bu bebeği” zorlamasıyla kabullenmişti gerçeği. Karnı büyüdükçe bozulan fiziğini aynanın karşısında dakikalarca izler ve üzüntü duyardı. Güzellik onun için çok ama çok önemliydi çünkü. Üstelik kocasının katı tutumunu hazmedememiş, karar verme hakkını elinden aldığını düşünmüştü. Karara boyun eğmiş, bebeğini dünyaya getirmişti ama ilişkileri bir daha eskisi gibi olmamış aralarında kocaman bir boşluk belirmiş, aşkın büyüsü bozulmuştu. Afife loğusalık dönemi bunalımlarını kuvvetlice yaşarken kocası bu duruma kayıtsız kalmış sadece oğlu ile ilgilenmişti. Afife tek başına bu durumun üstesinden gelemeye çalışmış, ilgisini başka şeylere yöneltmeye başlamıştı. Kumar oynama alışkanlığı o günlerden mirastı. Tutunacak bir şey ararken çıkıvermişti karşısına.

Her şeyin allak bullak olmasının küçük sorumlusu ise hiçbir şeyden haberi olmayan Fecri idi. Sonra sonra içinde sevgi oluşmuştu ama hep eksik bir şeylerin olduğunu hissediyordu Afife. Geriye dönüş mümkün olsa yine soğuk davranır mıydı tek oğluna, sevgisini esirger miydi? Bugün bile cevabını bilmediği bir soruyu soruyordu kendi kendine. Minicik elleri, gül dudağı, kırpıştırıp durduğu kara kara gözleri geldi gözlerinin önüne. Farkında değildi ama gözyaşları ince bir sicim gibi süzülüyordu yanaklarından. Saatine baktı. İçeride neler oluyordu?

“Neden bilgi vermiyorlar?” diye düşünerek ayağa kalktığı anda karşıdan gelen doktoru fark etti ve ona doğru ilerledi.

“Ne olur bilgi verin. Oğlumun nesi var?”

“Oğlunuzun alkol kullandığını biliyorsunuz değil mi?”

“Evet.” diye cevapladı bu soruyu sıkılarak.

“Keşke içmemesi için telkinde bulunsaymışsınız.”

“Nasıl yani? İçkiden mi kaynaklanıyor? Yoksa alkol komasına mı girdi?”

Başını iki yana salladı doktor.

“Oğlunuz hepatit geçirmiş.”

“Hepatit mi?”

“Evet. Farkına varamadı galiba. Ne yazık ki…”

“Korkutmayın beni doktor.”

“Sirozdan şüpheleniyoruz.”

“Aman Allah’ım. Neler söylüyorsunuz? Dikkat eder benim oğlum. O da doktor. Diş doktoru.”

“Oğlunuz bir alkolik hanımefendi. “

“Benim oğlum diş hekimi.” diye başını iki yana salladı Afife.

“Durumu gerçekten de ağır. Karaciğer sertleşmiş, kenarları oldukça belirgin. Dalak büyümüş. Rengi sapsarı. Karın da su toplamaya başlamış.”

“Peki, şimdi ne olacak?”

“Elimizden geleni yapıyoruz. Merak etmeyin.”

“Görebilir miyim oğlumu?”

“Şimdi değil.”

“Anladım.” diyerek oturdu banka. Nisan’ın yüzü geldi gözlerinin önüne.

“ Konu oğlunuz… Fecri…”

“Ne oldu yine… İki kadeh içiyor diye mi gelişinin nedeni… Erkek adam dediğin içer… ”

“Bakın Afife Hanım… Bu konuda ikinci gelişim buraya… Oğlunuz çok değişti durmadan içiyor. Beni hırpalıyor, Fulya’yı hırpalıyor. Ama daha da önemlisi sağlığı gittikçe bozuluyor.”

“Onun dediklerine kulak asmamıştım.” diye mırıldandı Afife. Nisan’ın çaresiz yüzü gitmiyordu gözlerinin önünden.

“ Buraya geldim. Çünkü artık oğlunuzun yaptıklarına dayanacak gücüm kalmadı. Ama bir çocuğumuz var bizim. Sizden oğlunuzla konuşmanızı isteyecektim ama görüyorum ki… Geçen yıllara karşın siz, beni hala kabullenmemişsiniz.”

“Oğlum ne yapıyorsa her şeyin doğrusunu yapar tabii seninle evlenmek dışında. “ dediğini dün gibi hatırlıyordu Afife.

“ Anlaşıldı. Kendi oğluna bile faydası dokunmayan bir kadından ne çok şey bekliyorum ben. Buraya gelmem bir hataydı. “ dedi Nisan dudakları titreyerek.

“Ben kızımı da alıp gidiyorum. Dilerim oğlunuzla ilgilenirsiniz.” diyerek çıktı kapıdan.

Afife omuzlarını kaldırıp indirerek umursuzca baktığını hatırlıyordu gelininin ardından.

“Kırk yılın başında iyi bir şey yapıp beni uyarmaya çalışmıştı o uğursuz ama oğlumun içkiye bu kadar düşmesi senin suçun değil mi Nisan Hanım?” dedi dişlerini gıcırdatarak.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..