Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '08

 
Kategori
İstanbul
 

Aşık olduğum kent...

İstanbul'dayım aşık olduğum kentte... Hayır hayır hemen okumaktan vazgeçmeyin bir önceki yazımda aynı cümleyle başlamıştı biliyorum ama emin olun aynı yazı değil... Bu kez İstanbul üzerine yazıcam... Şairlerin dizeler boyu, yazarların sayfalarca anlattığı, ressamlara ilham veren kentten... İstanbuldan...

Tanıştığımız ilk gün aşık oldum... Binlerce insan gibi... Cazibesinden kaçılmaz, işveli ve ele geçmez bir kadın gibidir İstanbul... Gizemlidir... Esrarengiz bazen... Tamda bu yüzden acayip çekicidir... Başka kentlere benzemez... Ruhu vardır... Canlıdır ve soluk soluğa akan bir yaşam vardır bünyesinde... Eşlik etmek isteyene kolları sonuna kadar açıktır... En mahrem durumlarını sergilemekten çekinmez görmek isteyene...

Yaşamım gereği biçok kentte bulundum şimdi de Ankara'da yaşıyorum... Evim, işim, hayatım başkentte sürüyor... Ankarayı bilenler bilir konsevatif ve düzenli bir şehirdir... Memur ve öğrenci kenti... Trafiğin sıkışma saatleri ve sıkıştığı yerler bile bellidir... Büyük süprizler yoktur... Stabildir... Sokakta gördüğünüz yüz ifadeleri bile aynıdır...

İstanbul düzensizdir... Binlerce farklı yaşam düzeyinde insanı aynı anda görebilirsiniz yolda... Trafik sürekli sıkışıktır ama genede deli gibi biyerlere gidip gelme mücadelesinden asla vazgeçmez insanlar... Her an her saniye bir sürpriz yaşayabilirsiniz kendisi sürprizdir İstanbulun... Her köşeyi döndüğünüzde sizi şaşkınlıklara sürükleyecek bişey çıkabilir karşınıza...

İstanbul'a aşık olup Ankara'da yaşamam karısıyla düzenli ve iyi bir hayatı olmasına rağmen aşkını, heyecanını, en deli yanlarını başka kollarda yaşayan erkek psikolojisi gibi bişey... İstanbul aşkım benim...

Sırf sabah mahmurluğunu izlemek için trenle gelirim bazen... En sevdiğim saatlerinden biridir... Henüz sönmemiş bikaç akşam ışığı eşliğinde gerinerek uyanmaya çalışan, uykulu mahmur gözlerinde en masum ifadesiyle ve savunmasız, pürüzsüz saydam teni sıyrılan çarşaf altından gözüken, aşkla izlediğim bir sevgili gibidir... En yavaş aktığı saatlerdir, en masum olduğu... Hele bir uyansın kahvesini içsin bilirim gözlerine o hain bakış yerleşecek, her an beni terketmeye hazır, asla benim olmayan onun olmama izin vermeyen, bana hep acı veren, takip etmekten çoğu kez yorulduğum hain sevgiliye dönüşecektir... Ama bilirim ki dünyanın hiçbir yerinde başka hiç kimse sabah saatlerinde böylesine güzel olmayacak... Neden böylesin diye kızamassınız İstanbula... Öyledir çünkü o... Öyle olduğu için İstanbul, öyle olduğu için benzersiz ve güzeldir...

İstanbul kimseye eş olmaz, herkesin kaçamağı olur... Bağ kurmaz... Herkesi kendine hayran bırakan, herkesin (yüzyıllar boyu biçok devletin yapmaya çalıştığı gibi) fethetmek, sahip olmak isteyeceği; herkesle kırıştıran ama kimsenin olmayan, yaşamanın kendisinin anlamlı olduğu bir yaşam sunar...

Taksimden tünele yürümek her seferinde en az 3 saatimi alır benim... Dönüşüde sayarsan bir günü orada geçirebilirim ve hiç sıkılmam... Yüzlerce farklı yaşamı aynı anda görme şansı sunar size... Oturup gelen geçene baksanız ve önünüzden geçen farklı yaşam şekillerini saymaya kalksanız anlarsınız... Tabanlarımın altında kentin damarlarını ve akan kanın basıncını, kalp atışını hissederim...

Beklemez İstanbul devam eder... Temposuna uyup ona eşlik edebildiğin sürece seninle var olur bi saniye bi nefes alayım dersen arkasına bile bakmadan akmaya devam eder o... Umrunda bile olmassın...

Dünyanın kabul ettiği çok değerli yazar, şair ve sanatçıların ve yıllardır İstanbulda yaşıyorum diyip bikez bile denizi görmemiş, hayatında hiç kitap okuyup sinemaya gitmemiş, bikez olsun bir sergi gezmemiş insanların bikaç kilometre aralıkla nefes aldığı ve hayatını sürdürdüğü bir coğrafyadır...

İlk müzikalimi lise bir ya da lise ikide Harbiye Açık Hava'da izlemiştim... Evita... Büyülenmiştim... O görsellik, ışıklar, kostümler, müzikler... Bitene kadar bu dünyada değildim sanki... Ağzımı kapatmayı düşündüğümde bitmişti ve deli gibi alkışlıyordum ben... Yanımda sevgilim vardır... O götürmüştü beni.. O kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştik... Eve gecikmiştim ve o çok tedirgindi... Evde sorun yaşayacağım için... Bense oyun başladığında onun yanımda olduğunu bile unutmuştum bittiğinde ise hayatımın en büyük dayağını da yiyecek olsam hiç önemli değildi... Herşeye değerdi..

Tutunamayanların en çok tutunabildiği, hiçbiyerde varolamayanları en çok dikkate alan ve vareden, uçların sıradan ve doğal kabul görüldüğü, herkese yaşam hakkı tanıyan bir kenttir... Aynı zamanda hiç kimseye yaşam hakkı tanımayan... Zıtlıkların bu kadar bariz ortada olduğu, zıtlıklardan doğan uyumun bunca iyi bir karışım oluşturduğu bir kent...

300 milyonla bir ay yaşayan aileleri de barındırır 300 milyarla bir gece geçireni de... Pazardan da giyinebilirsin, dünya markalarının İstanbulda açtığı mağazalardan da... Bir gecede milyarlaca lira hesap ödenebilecek mekanlarda vardır... Bir kutu bira eşliğinde bedava boğaz manzarası izleyebileceğin sahil boyunca giden kayalıklarda... Ve hiç ayrımsız bu insanların hepsine aynı işve ve cilveyle, sereserpe sunar kendisini İstanbul...

Yerebatan sarnıcı çocukluğumdan beri büyülü bir yerdir benim için... okuldan kaçıp oraya giderdik arkadaşlarla... İlk klasik müziğimi orda dinlemişimdir... O ortamda klasik müzik eşliğinde saatlerce büyülü bir diyarda gezerdim... O an aklımdan geçenleri, düşündüklerimi belki bigün kelimelere de dökerim...

İstanbul büyülüdür... İstanbul büyüdür... Hiç ummadığınız bir sokak arasında karşınıza çıkan bir yapı sizi alıp yüzlerce yıl geriye götürür ve siz yüzlerce yıl önce orda yaşanmış olanları hissedersiniz... Savaşları, ölümleri, aşkları, sevdaları, kavgaları, hırsları, mutlulukları...

Entrikaların şehridir... Bu kadar hain planların kurulduğu bu kadar güzel olan İstanbuldan sonra Mata Hari vardır bitek... Her seferinde bu kadar güzel bişeyin nasıl olupta bu kötü şeyleri barındırabildiğine şaşarsınız... Halbuki güzelliğinin bir parçasıdır oda...

Ruhunuzun ve aklınızın hem en üst düzeyde entelektüel ihtiyacını karşılayacak kadar birikimi barındıran hemde en kendinize sakladığınız aşağılık yanlarını bile anlayıp onlara eşlik edecek kadar size yakın bir yelpazede donanıma sahip dünyanın en büyük geyşasıdır İstanbul...

Binlerce farklı yüzü vardır... Hayatın tam ortasında, hayatın ta kendisidir... Tıpkı hayat gibi sadece güzellikleri değil kötülük ve çirkinlikleri de barındırır bünyesinde... Ve tıpkı hayat gibi öyle hızlı devam ederki yoluna, görsende bunları çok takılıp kalamazsın devam edersin İstanbulla yaşamaya...

 
Toplam blog
: 40
: 657
Kayıt tarihi
: 14.11.07
 
 

49 yaşındayım.. Kamuda memur olarak çalışıyorum. Aynı zamanda amatör bir tiyatro ekibiyle 18 yıld..