Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Aşk’a İhanet

Aşk’a İhanet

İhanet…

Lügattaki karşılığında her ne kadar insanın içini sızlatan bir mana yüklenmiş olsa da, bazen ihanet aşkın kendisini yani özünü oluşturmaktadır.

Aşk…

Yüzyıllardır herkes tarafından farklı şekillerde yaşanmış olsa da, aslında tam olarak ne olduğunu kimse tarafından çözülememiştir. Bence aşkı çözmeye çalışmak, ona farklı anlamlar yüklemek ve somutlaştırmak tam bir delilikten ibarettir. Çünkü aşk, gerçek anlamda yaşarken ölmek, ya da öldüğünü sandığın anda kör kuyulara düşmek üzereyken elinden tutan bir kurtarıcıdır. Bu paradoksa benzer durumlarda somut bir şeyler yapmak aşkın ruhuna terstir.

Aşk… Aşk… Aşk…

Allah aşkı, peygamber aşkı, İslam aşkı, aile aşkı, kardeş aşkı, dost aşkı, iş aşkı, para aşkı vb…

Ama öyle bir aşk vardır ki; en az Aşkın lügattaki karşılığına anlam yüklemek kadar zordur bu aşkı tarif etmek…

Aşkı tarif etmek demek aşkın kendisine düpedüz bir ihanettir. Evet, ihanet ediyorum belki. Ama bir şeyleri yazmak zorundayım. Anlatmak zorundayım. Adı aşk zannettiğim, belki isimsiz bekli de anlamsız derin ve karışık duygular içindeyim.

“BİTANEM, CAN TANEM… TÜM HÜCRELERİMLE HİSSEDİYORUM SEVGİNİ. SENİ SEVMEK VE SENİN GİBİ BİRİ TARAFINDAN SEVİLMEK, ÖYLE GÜZEL Kİ…”

Seviyorsun, en sevdiğin kadar eminsindir karşı tarafın sevginden. Vücudunun tüm dolaşım sistemi içinde geziniyordur nefesi. Kanında bir virüs vardır sanki durmadan tüm damarlarına misafir olur gelişi güzel. Beyninin yüzde 95 lik bölümü ayrılmıştır onun yüreğindeki kendinize. Geriye kalan kısımda sadece gördüklerini ve hissettiklerini analiz etmek için durur kenarda. Tümüyle ondasınızdır, ya da o çoktan tüm vücudunuzu ve ruhunuzu ele geçirmiştir. Aynen şuan bu satırları ben yazdığımı zannetme yanılgısı içinde olduğum gibi…

“TANIŞALI KAÇ AY OLDUKİ VE NASILDA BU KADAR İYİ TANIDIK BİRBİRİMZİ. SENİNLE YILLARCA AYNI EVİ PAYLAŞMIŞ GİBİ, NERDE NE HİSSEDECEĞİNİ BİLMEK NASIL GÜZEL BİRŞEY… DOKUNMADAN, TENİNİN SICAKLIĞINI BİLE BİLEBİLMEK, SENİNLE UYUMAK, SENİNLE SABAHA UYANMAK, SANA KAHVALTI HAZIRLAMAK, SENİN BOYNUNA SARILIP EN GÜZEL BUSEYLE UĞURLAMAK…”

Korkuların vardır başlangıçlara dair… Ya hiç başlamamışsındır, ya da başlangıçların bitişlere gebe olduğu dönemler yaşamışsındır. Korkarsın, başlangıçlardan, en az bitişler kadar. Yinede başlarsın, insansın ya hani; bir yerde dur diyemiyorsun, gem vuramıyorsun yüreğinin derin ve büyük çırpınışlarına… Atarsın kendini adını daha koymadığın, koyamadığın kollara… Kendini “Huzur”un tam ortasında bulursun. Yüreğinin önünden koşar, sen kovalarsın. Dur durak bilmeden saparsın caddelere sokaklara; adres bilmeden… Hangi adrese gitsen kapıyı açan “o”dur artık. Adreslerin anlamsızlığını katmışken ardına, bir bakmışsın iki kişilik yaşamaya başlarsın hayatı. Kahvaltı iki kişiliktir, onun aç olma düşüncesi düğümler boğazını, hemen koyarsın bir demli çaya bir tutam sevgiyi… Banyo iki kişiliktir, kapısına asarsın “lütfen rahatsız etmeyin” yazısını… Tek bedenle sabunlamaya başlarsın iki yüreğin sırtını…

O evde artık bir misafir daha vardır. Evdeki diğer canlılar senin için sıradan kişiler olmasa da, onun varlığını farklı yaşamaya başlarsın. Pazara alışverişe onunla gidersin (niyetin poşetleri taşıtmak olmasa da), ya da bir bakkaldan ekmek almaya inersin, olmadı dondurma alırsın bardakta, ama yanına iki kaşık alırsın. Sonra atarsın kaşığın birini, aynı kaşıkta devam eder dondurmanın iki kişilik hazzı…

Deniz kenarına inersin, güneşin batışını izlersin, bir an üşüdüğünü hissettiğin an, teninin, canının, yüreğinin diğer yarısı yetişir imdadına… Serer tüm bedenini üzerine, sıcaklığını hissedersin titreyen gözbebeklerinde… “Ah “ dersin “Keşke yanımda olsa da güneşin denize tutsaklığını birlikte izlesek” sözlerini hecelerken kalbinin ince yerinde, bir anda denizin üzerinde sana gülümseyen yüzü belirir, yine titrersin. Ama üşüdüğünden değil, denizle beraber buram buram kokusunu çekmişsindir içine…

“AKŞAMI SABIRLA, SABIRSIZLIKLA ETMEK, KAPIDA SENİ GÖRMEK, GELİŞİNİ, BANA YORGUN AMA BELLİ ETMEDEN GÖZLERİNİN İÇİ PARLAYARAK BAKIŞINI, USULCA YORGUN KOLLARINLA BANA SARILMANI, YORGUNLUĞUNA RAĞMEN BENİMLE ŞAKALAŞMANDAN VAZGEÇMEYEŞİNİ, AKŞAM YEMEĞİMİZİ, SANA GÜNÜMÜN NASIL GEÇTİĞİNİ, SORUŞUMU VE BAZEN BENİ ÜZMEMEK İÇİN BOŞVER DEYİP GEÇİŞTİRMENİ VE YİNEDE ANLATIŞINI…”

Saatlerin tutsaklığından kurtulduğun ilk anda, yüreğin yine almış başını gitmiş ve sen arkasından koşturuyor olmuşken, bir anda kendini -deyim yerindeyse- cennete açılan kapının eşiğinde bulursun. Artık önündedir seni tüm gün diğer yarından uzak bırakan sebepler. Tek bir darbeyle yıkasın gelir. Ama olur ya, gelişini hissetmiştir diğer yarın, o anda açılır cennetin kapısı… Öldüğünü zannederken bir ses çınlanır kulaklarında… “Hoş geldin kurban olduğum hoş geldin”…

Bir başka diyardan bir başka diyara göçmüştür tüm ruhun.

Adımını atarken onun mis kokularıyla süslü evin salonuna, içinde tarifi imkânsız bir “Huzur” beliriveriyor yeniden. Evin tüm atmosferini yaşarken kendi dünyanda, “sen salonda otur yemek hemen hazır olur” sesi bozar sessizliği..sessizliğini.. Gün boyu gelişini gözleyen gözlerle karşılaşırsın masanın diğer ucunda.. O sana, sen yokken senin için hazırladığı yemeklerin lezzetini tattırmaya çalışırken, sen ona olan açlığını bastıramaz durumu gelmişsindir. Çatalı her eline alışında önce onun kokusunu çekersin içine… Sonra tatlı muhabbetiniz misafir olur yemeğinize.. Ardından yamacında bitivermiştir hayatının en değerli varlığı. Göğsünün üzerine yaslarken başını, cennetin kapısı aralanı verir tüm ihtişamıyla. Sana gün boyu yaşananları bir bir sıralarken, birden senin gün boyunca onu nasıl yaşadığını anlar gözünün içindeki yansımadan…

“YEMEK SONRASI KOLUN OMUZUMDA, SICACIK ÇAYI YUDUMLAYIŞINI, TÜM YORGUNLUĞUNA RAĞMEN YANIMDA DİNLENDİĞİNİ GÖRÜŞÜMDEKİ MUTLULUĞUMU, SONRA YANYANA OTURUP TATLI MUHABBETİMİZİ…”

Yemekten sonra muhabbetin vazgeçilmez meraklı misafiridir sevgiyle demlenmiş sıcacık bir çay..Katılır muhabbetinize, yüreğiniz kadar olmasa da ısıtmaya çalışır hasret fırtınasıyla üşümüş bedeninizi. Elini atmışken canının yarısının omzuna, birden bir sessizlik kaplar geceyi. Şükredersin tüm ruhunla Yaradana, bitmesin dilersin bu an…

Lakin zaman her zamanki gibi acımasızdır sevdalara..

Artık mahrem köşelerde sürmek ister bedenler geceyi..

“Göğsüm daralıyor

Yüreğim kanıyor

Olmasaydı sonumuz

Bitmeseydi bu hikaye böyle”

 
Toplam blog
: 7
: 471
Kayıt tarihi
: 26.10.08
 
 

Özel bir eğitim merkezinde Halkla İlişkiler Müdürlüğü yapıyorum. Hayatıma dair bazı cümleleri bir ar..