Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk mıydın yalan mı, var mıydın yok mu? Ne idin sen?...

Merhaba,

Sizlere yine bir ilişki hikayesi anlatacağım. Bakalım bu sefer nereye çıkacağız?...

Bir varmış bir yokmuş, metropollerden birinde yaşayan milyonlarca kadından biri artık bu kalabalıktan ve her geçen gün anlamsızlaşan günlük hayatından sıkılmış. Ortamlar, insanlar değişse de onun duyguları kalıcı ve derinlemesine değişemiyormuş. Aşık olunan ama aşık olamayan, güvenilen ama güvenemeyen, beğenilen ama beğenemeyen, desteklenen ve sevilen ama hissedemeyen, bakan ama kendisini dahi göremeyen biri olmuş. Herkes yüzeysel, gelip geçici, sözde var özde yok gelmeye başlamış. Sıkılmış, bunalmış, boğulmuş hep aynı hikayenin kahramanı olmaktan. Değişmesi gerekmiyor muymuş bazı şeylerin? Oysa değişen sadece resmi işlemler sırasında yaşı hanesinin karşısına denk gelen rakamlar oluyormuş. Ve git gide bu rakamları görmek onu bir telaşa sürükler olmuş. Acaba birşeylerin değişmesini beklemekle hata mı ediyormuş? Yoksa birşeyleri kendisi mi değiştirmeliymiş? Ya da kendisini mi değiştirmeliymiş? Bundan mı yaşı hariç özüne dair değişen olmuyormuş bir türlü? Bundan mı aşk da, ilişki de, evlilik de, insanlara dair gelecek hayalleri de silikleşmeye başlamış?

Bu telaşlı acabalarla başlamış aramaya. Neyi aradığını dahi bilmeden aramaya. Yani arayışların en zoruna. Denemiş pek çok yöntem, bulmak için. Kimi hiç işe yaramamış, kimi biraz yaramış. Ama malum ne aradığını bilmeden, yılların telaşında, hayatının ruhsuzluğuyla yapılan bir arayışmış bu. Gel zaman geç zaman bir kapıya daha gitmiş, belki burada bulurum sorularımın cevabını diyerek. Girmiş kapıdan, biraz bilgi almış ve karşısındakinin de diğerleri gibi şöhret meraklısı, para mübtelası popüler bir yapıya hizmet ettiğini anlamış. “Bunun hizmet ettiği adam da bana hayal kırıklığı getirir. Boşver,çık git.” diye geçirmiş içinden. Ama “belki” demiş, “Belki küçücük de olsa öğrenebileceğim bir şey vardır. Belki adam yardımcısından daha farklıdır. Belki ben önyargılı düşünmüşümdür. Belki bu sefer olur.” diye kendine “belkiler” sıralayıp susturmuş içinden gelen sesi.

O kapının sahibi adam gezer dolaşır, meraklarını giderir, tadını çıkarırmış hayatın. Mutlu mu, mutsuz mu olduğu pek fazla ayırdedilemeyen, kendini derviş sanan ama olabilmesi için daha çokk yolunun olduğunu farkına varamayan, öfkesini yumuşak başlılığın altına saklamaya çalışan ama çoğu insana göre dünyanın en kolay geçinilebilecek insanıymış. İnsanlarlaymış işi. Birebir, doğrudan. Bundan dolayı çok kişi tanımış, çok hikayeden geçmiş. İşte kadın böyle bir adamda bulmaya gitmişmiş cevabı, cevapları.

Vakti gelmiş, bu iki kişi kalabalık bir ortama rağmen teke tek karşılaşmışlar.

Adam karşılaştıkları gün hoşlanmış kadından. Ve almış onu takibe. Kadın ise kısa zamanda görmüş ki haklıymış içindeki ses. “Belki”li cümleler sadece ümid etme isteğindenmiş. Oradaki herşey popüler kültüre hizmet gibi gelmiş kadına. Zaten bir boşluğu ve anlamsızlığı yaşadığına inandığı ve insanların da, şehrin de, eskinin de... üstüne geldiği bir dönemde orada daha da sıkılmış. “Hadi” demiş, “Madem başladım bari bitireyim. Sonrasına gelmem.”

Adam bakmış ki, ne yapsa ne dese kadından sadece eleştri geliyor. Değil meramını anlatmak, kadınla iletişim bile kuramıyor. Kadını kendi haline bırakmış ama aslında tam tersine kendi isteğine ulaşmanın yollarını döşemeye başlamış kendince. Böylece kadının hayatında bazı gariplikler başlamış. Ne olduğunu anlamamış. Böylesine karmaşık bir döneminde zaten kimse de ondan bir şey anlamasını beklememeliymiş. Sadece huzur ve güven arıyormuş artık. Birileri de gerçek çıksın, mert olsun, almadan vermeyi ya da hiç yoktan aldığının karşılığını vermeyi bilsin, krizlerden menfaat sağlamaya çalışmaktansa gerçekten işini hakkıyla yapsın, en önemlisi de insan olmayı bilsin istiyormuş. Ama ne olmuş da olmuş anlamadan bu kapının sahibi adam, kadına aşık olmuş. Vee tabi ki kadın bunu anlamamış. Çünkü ona göre aşk alameti (kendisine bakınca ışıldayan gözler, hep onun yanında olmak için bahaneler üreten, başkalarıyla konuşsa dahi aklının fikrinin kendisinde olduğuna işaret kaçamak bakışlar...) hiçbir bulgu yokmuş ortada. Hem dedik ya, onun aşkı görecek gözü de yokmuş o ara. Çanlar çalmaya başlamış. Ama aşk çanları değil. Ayrılık çanları. Çünkü bu kapıda da kandırmaca olduğunu gören kadın, baştan taahhüd edilenlerin tamamlanıp tamamlanmayacağının hesabını sormuş adama. Aldığı cevapla ipler kopmuş. Kesin bir hayal kırıklığının içinde olduğunu anlamış. Ufak bir tartışma. Sinirler karşılıklı gerilmiş. Kapının sahibi kadını kovmuş. Kadın da çekip gitmiiiş.

Ertesi gün herkese kadının olumsuzluklarını sayıp,verip veriştirmiş gayet yumuşak ve kendisinin işini ne kadar iyi yaptığını ama kadının bu işi takdir edip nasiplenecek yapıda olmadığını anlatacak şekilde.

Ama kendisini herkesin içinde eleştiren ve şanını lekelemeye çalıştığını düşündüğü bu kadınla ilgili herkese kendini haklı çıkartmak istercesine konuşan ve kadını itham eden bu kapı sahibi siniri yatışınca pişman olmuş. Ulaşmak, konuşmak istemiş kadınla. Ama ne mümkün. Çünkü ne bir adres ne bir telefon numarası varmış kadına dair. Vermemiş kadın, bilgilerini özünde güvenmediği bu kapıya. Daha çok sinirlenmiş kapı sahibi. Ama ne yapmış etmiş kadının yaptıklarını öğrenmenin sürekli yolunu bulmuş.

Kadın anlamış. Ama anlamlandıramamış. Önce intikam sanmış. Malum kadın, kapı sahibine pekçok kişi içinde karşı gelmiş, üstelik ödediği paranın kalanını da alıp çıkıp gitmiş. Bu kapı sahibinin hayatında bir ilk imiş. “Kesin hazmedemedi intikam almak istiyor benden” diye düşünmüş. Engellemeye çalışmış kapı sahibinin yollarını. Başaramamış. Zaman geçmeye devam etmiş. “Bu kadar zamandır bir şey yapmadı, yoksa halime acıdı da merhametinden mi yapıyor bütün bunları” demiş. Bunu düşünmek onu sinirlendirse de içten içe biraz da olsa mutlu etmiş, çünkü bu düşünce birinin ona samimi bir şekilde yardımcı olmak için yanında olduğunu hissettirmiş.

Gel zaman geç zaman, kadının adama dolaylı yollarla da olsa ilettiği bütün “neden, niçin” soruları heba olmuş. Adam hem etrafında hem çok uzağındaymış, kadının pek çok şeyini bildiği halde bilmiyormuş gibi, kadının hayatında aslında yokmuş gibi ilerliyormuş. Etraflarındaki bazı insanlar adamın kadınla ilgilendiğini biliyormuş. Adam bu tavrını ise “Herşeyin bir zamanı var, hazır olunca o bana gelecek. Bekliyorum.” diye açıklıyormuş. Kadın ise hayatında hepitopu üç gün gördüğü ve birkaç kere resmi bir konuşma yaptığı adamın bu var ama yok tavrını anlamadığından, bu anlamsızlığı aşka hiç yoramadığından gün geçtikçe öfke dolmaya başlamış. Çünkü aşk istese de bekleyemezmiş. Aşk akıl, mantık, hele hele sabır hiç dinlemezmiş kadının kitabında. O da kendisine saygısızlık yapıldığını, özel hayatının gasp edildiğini, adamın kendisine sadece düşmanlık ettiğini düşünür olmuş. Ama şikayet de edemiyormuş çünkü ortada başkalarının sözlerinden başka hiçbir şey yokmuş.

Aylar geçmiş ve kadın bir adamla tanışmış. Birbirlerinden hoşlanmışlar. Fakat kapı sahibi adam engel olmuş bu ilişkiye. Oldurtmamış. Kadın o zaman demiş ki “Evet bu adam bana aşık olmuş. Bunca aydır bundan sebep etrafımda ve gitmiyor. Peki neden gelmiyor?”. Güvenmek için adama, gelsin istemiş. Aşkı da paylaşımı da özlemiş kadın ama en çok da “istinasız her koşulda aşkla yanında olan bir adam”ın varlığını özlemiş.

Adam da bu süreçte tanımış kadını. Ona rağmen ve ondan hem uzakta hem çok yakında. Tanıdıkça daha çok bağlanmış. Bi başkaymış kadın. Onu her konuda şaşırtmayı başarıyormuş. Adam anlamış ki böyle bir kadın, kolay kolay bulunamayacak, bulunduğunda kıymeti bilinmesi gereken bir kadın.

Ve birgün bir mail gelmiş adamdan. Kadının son kanaatinin üstünden aylar geçtikten, kadının adama gönderdiği, kafasındaki soruların özetini içeren bir maile cevap olarak. Adam bunca zamandır istemsiz olarak, tamamen kendi işinin yan etkisi şekilde kadınla alakadar olduğunu, bunun dışında kadına yönelik özel hiçbir durumun bulunmadığını, kadının bu tip konulara kafa yorarak zaman kaybetmemesi gerektiğini yazan. Şok, şok, şok! Kadın kala kalmış ekranın karşısında. Oysa maili gönderirken içinde ayların belirsizliğinin öfkesi olsa dahi aşka dair karşılıklar gelmesinin beklentisi varmış. Neticede iki taraf da birbirini biliyormuş. Kimin bildiği kimden saklanacakmış ki? Kadın şoku atlatır atlatmaz silmiş mailleri. “Pardon” demiş. “Pardon, ben yanlış anlamışım!”

Ama bu “pardon” bütün gece ağlatmış onu. Niye mi? Kendisine yapıldığına inandığı saygısızlığa, bencilliğe, sorumsuzluğa, aldanışına, hayal kırıklığına ....

Fakat adam bunu öğrenince mutlu olmuş. Onca aydır kendisine direnen kadın, şimdi kendisinden duygusal karşılık gelmediği için ağlamışmış. “Bak gördün mü, olacak, oluyor da işte. Benim için o kadar laf söyleyip beni hayatından ötelemeye çalıştın ama şimdi benden karşılık alamadığın için üzülüp ağlıyorsun” diye geçirmiş içinden.

Aradan biraz daha zaman geçmiş. Adam hala var ama yok. Destek oluyor ama somutlaştırmıyor ne kendini ne de meramını.

Kadın birgün duymuş ki adamın morali çookk bozuk. Üzülmüş. Dayanamamış. Bir türlü netliğe kavuşturamadığı bir hikayenin kahramanı da olsa, hayatında ona bu kadar zaman bir şekilde destek olmuş adamı yalnız bırakmak istememiş kadın. Haber yollamış buluşup konuşmak için. Bütün samimiyetiyle ve adamdan gelecek bütün yorumlara açık şekilde. Kadın tam vaktinde gelmiş buluşma noktasına. Siparişini vermiş, başlamış beklemeye adamı. Beklemiş, beklemiş, beklemiş. Bir şey beklemiş. Hiç yoktan bir not beklemiş. Ama ne gelen olmuş ne geçen. Kadın bir kez daha hayal kırıklığına uğramış adamla ilgili. Çünkü buluşma noktası adamın işyerine 5dk. mesafedeymiş. İstese biriyle haber yollayabilir, buluşma noktasındakilere not bırakabilir, kendisi oradan geçebilirmiş. Ama yok, hiçbiri olmamış. Kadın o gece de ağlamış.

Ara ara adamın haberleri gelmiş kadına. Kadın hakkındaki güzel konuşmalarının haberleri. Ama kadın ilgilenmemiş. Çünkü artık ruh sağlığı bozulmaya başlamış aylardır süren bu ikilikten, belirsizlikten ötürü.

Aradan yine zaman geçmiş, bir sabah kadın telefonunu açınca tanımadığı numaradan bir mesaj görmüş. Aşkımlı, birtanemli, seni çok seviyorumlu. Şaşırmış. Ama öğrenmiş ki adamın numarasıymış. Tereddüt etmiş cevap verip vermemekte. Son olayda içi soğumuş, buz gibi olmuş adama karşı. Ne de olsa o zamana kadar adama üç kere elini uzatmış ve üçünde de itilmiş eli. Hem bir kadın o kadar ağlatılmazmış zaten. Bir erkek kadının gözyaşlarını tebessüme dönüştüremiyorsa ya kadından korkmalı ya da ümidi kesmeliymiş. O kadın ya bir daha gelmez ya gelse bile eskisi gibi olmazmış ya da ancak düşman olurmuş. Üstelik adam dediğin aktif olurmuş. Oysa bu hikayede kadınmış aktif olan. Böyle olmamalıymış...

Ama mesaja cevap vermiş. Hadi demiş, “Belki, belki ısıtabilir gönlümü. Belki güzel olur bu hikaye.” O gün mesajlaşmışlar, ertesi sabah da. Ama adamın iletişimi kesilmiş. Günlerce adamdan ses çıkmamış. Kadın yine ne olduğunu anlamamış. Haberleşmeye çalışmış. Olmamış. Bu sefer patlamış, ağzına geleni esirgemeden yazmış bir mesaj. Adamın cevabı “Seni tanımıyorum. Sanırım yanlış kişiyle mesajlaşıyorsun”olmuş.

Kadın ufak çaplı bir sinir krizi geçirmiş. Bir daha görüşmemişler. Ama adam yine bırakmamış kadını. Yine kadının hayatına kimseyi sokturmamış. Yine kadına dair söyledikleri kadının kulağına gelmiş. Kadın bir gün adamın işyerine gitmeye karar vermiş. Bakalım bu aylardır süren belirsizliği kadının gözüne baka baka da sürdürebilecek miymiş adam? Ama adam istikrarını hiç bozmadan sürdürmüş. İlgisi var ama yok, ikisi de onca aydır olanları biliyor ama bilmiyor, ikisi karşılıklı olsa bile adama göre hala vakti var bir şekilde adam işini yapmış ve kadın çıkıp gitmiş. Çünkü kadın onca aydan sonra dördüncü kez adamın karşısında otururken anlamış ki adamla ilgili ilk gün hissettiğiyle o gün hissettiği arasında fark yok. Adam için ilk gördüğünde “Bundan bana ancak ortam kesiştikçe konuşacak ortam arkadaşı olur, daha da hiçbir şey olmaz.” diye geçirmiş. O gün de değil sevgili olmak, tokalaşıp adamı dinlemek ya da görmek dahi zerre gönlünü kımıldatmamış kadının. Bundan sebep adamın defalarca, ısrarlı bir şekilde sorduğu "Bana sormak istediğin birşey var mı?" sorularına "Yok" diye cevap vermiş...

Bir ilişki daha yalan olmuş böylece. Prensle prenses mutlu olamazlar mıymış? Elbette olabilirlermiş. Ama;

Kadın netlik istemiş adam soyutlukta ısrar etmiş.

Adam, kadın kendisini gerçekten sevdiğinde kadına gitmek istemiş, çünkü onunla bir hayat kurmak istiyormuş. Kadınsa adam duygularının sorumluluğunu alıp da kendisine geldiğinde ona gönlünü açmak istemiş.

Adam kadının değişmesi için uğraşmış ve bunu beklemiş, kadın kendini olduğu gibi sevecek adamı beklemiş.

Adam kadını, kadın adamı eleştirmiş ama ikisi de birbirini olduğu gibi kabul edip birbirine varmayı ve kalanı da akışa bırakmayı denememiş.

Sonuçta kadın bir kez daha çıkıp gitmiş. Ama bu sefer sadece kapıdan değil adamın girip girmediğini bilmediği hayatından da...

Toplamda bir yıl ama hepi topu dört gün süren bir hikaye....

Sevdiğini söylemeye, ilişkinin sorumluluğunu üstlenmeye, mükemmeliyetçiliği bir yana bırakıp karşısındakini olduğu gibi kabul edip “ben”den “biz”e erişebilmeye, diğeriyle birlikteliğe geç kalmış bir hikaye...

Söylenebilecek çok söz var tabi. Bu bir Satürn Terazi retrosu hikayesi. Satürn Terazi'de geri giderken (retro iken) başlayan, Satürn Terazi'de normal hareketine dönünce bir türlü karşılaşılamayan, oldu-oluyor derken Satürn Terazi'de retroya yeniden başlayınca bütün o aylar hiç yaşanmamış gibi önceki retronun bıraktığı yerden devam eden ve ilişkinin "biz" olma sorumluluğunun alınmadığı ve alınmayacağı ortaya çıkınca ayların sonuçsuzluğunu sonlandıran bir garip hikaye...

İşte bu yüzden size retroyla gelen her ne ise retro bitince gider diyorum. Retro dönemi hikayeleriyle düzgün hareket dönemi hikayeleri ayrı seviyelerde yol alır. Retrodaki (geri hareketteki) bir gezegen suyun derininden ilerler, onu ancak özel koşullarda görebilirsiniz. Düzgün hareketteki bir gezegen ise yüzeyden ya da yüzeye yakın seviyeden ilerler. Onu gerekirse er ya da geç görürsünüz.

Sevginizi dillendirip, sevildiğinizi işittiğiniz, gönlünüzün dolu, muhabbetinizin koyu olduğu ilişkiler yaşamanız dileğiyle...

Sevgilerimle...

Melissa.

 

 
Toplam blog
: 19
: 8119
Kayıt tarihi
: 02.12.11
 
 

Selam sana ey yolcu,   İnternette hiçbir sitede günlük, haftalık, aylık yorumlar yazmayan..