Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '14

 
Kategori
Kitap
 

Aşk ve yalnızlık

Aşk ve yalnızlık
 

AŞK’IN KALPLERİMİZDEKİ MUTAT YOLCULUĞU

Sibel K. Türker, klişelerden yola çıkarak aşkı ve yalnızlığı, alışılmışın dışında yollarla anlatıyor. Yazarın, yazıyla ilişkisinde karşılıklı suskunluğundan, mutsuzluğundan dem vuruyor öykülerin boşluklarında.Cevap aradığı sorular var kahramanlarının. Bir yazar neyi, nasıl anlatmalı? Yazarlar ilginç insanları mı anlatmalı? Yazarken inandırıcı olmak için neler yapmalı? Ne kadarını yazmalı? Yargılamadan yazmak mümkün mü? 

Öykülerinde bir şeyin var olduğuna inandırmaya çalışırken öne sürdüğü kanıtlar aslında yokluğuyla ilgili. İç Deniz, öyküsünde yazar Ankara’nın  sıkıcı ve kapalı  denizinden söz ediyor. Bu denizin varlığına dair geçmiş zamanlarda hiçbir bilgiye rastlanmıyor. Bu denizden balık çıkmıyor. Denizin görünümü arpa, buğday ekilmiş bir ovayı andırıyor. Rüzgârı, başka denizlerin tasaları unutturan rüzgârına da benzemiyor. Denizin varlığına en önemli işaret duyar gibi olduğu deniz kokusu.  

Kara Çarşaflı öyküsünde yaşamı, rüyaları, hayalleri, inançları işin içine katarak anlamlandırmaya çalışıyor. Düşle gerçek birbirine karışıyor. Yazarın düşlemesi, dişleyerek, yiyerek, yutarak. Yazıya bulaşmışların aldanışı ve ateşiyle, hayatta önce düşleyecek, sonra yapacaksınız, diyor. Kahramanları hem yazmaktan nefret ediyor hem de yatmadan önce yazdıklarını öpüyor.  

Öykü kişilerini, nesneleri ve rüyaları ilginç betimlemelerle anlatıyor.                   “ Dudaklarını kolaycacık aldırmazlıkla büzüveren” “Ters bir hareket yapsa kırılıp dökülüverecekmiş gibi teni sapsarı, dudakları ve göz altları yumruk yemiş gibi mosmor, pörsük keçi memesi olan kalp hastası komşu.” “Olmayan düşmanlarından korkan kadının tüyleri hasadı unutularak güneşte kavrulan buğday tarlaları, göz altları, gün batımının morunda taşlı patika yollar gibi gözüküyor.” “Kucaklanmışım uyuyorum ama düşler de kaçamaz bu delikten sonra rüyanı da alırlar, eli uzun görünmez hırsızlar” “İçinde iki bodur karadut ağacının boy gösterdiği fakir bahçede yerinden memnun olmayan ancak çekip gidemeyen anlamsız bir ağaç.”

Kafka’nın romanlarındaki ironi, soyutlama ve imgesel anlatım var, Nöbetçi, öyküsünde. Nöbetçi K.’yı izleyen nöbetçiler gibi hem komik hem de ürkütücü. “Asıl yaratılmış olan karanlıktır,”  diyerek kahramanlarını çıkışsızlığa hapsediyor. Kozasından çıkan bir kelebeğe benziyor, Nöbetçi. Gerçeklerle yüzleşmeye yanaşmıyor, budalalığı ve körleşmeyi seçiyor izleyen ve izlenen. 

Ev arkadaşı öyküsünde “Yerleşik” olarak adlandırdığı hayalet yazarla didişiyor kısa saçlı, ümitsiz bir yazara ya da bir deliye benzetilebilecek anlatıcı. Yerleşik de öykü yazıyor. Kolları olmayan kadınla bacakları olmayan adamın aşkı, erken öten horozla, geç yatan kadının aşkı, öykü adları. Hayaletin varlığıyla ilgili ipuçları yokluğuyla da ilgili. Kendine fazla güvenen, kibirli modern insanın yabancılaşmasını  sorguluyor yazar.

Yazar çerçeve öykülerin içinde bir den çok hikâye anlatıyor. Öyküler birbiriyle ilgisiz ama ilişkili. Ne uykusuz rüyaya ne de rüyasız bir uykuya benziyor gerçek hayat. Günlük hayatın ayrıntıları öykülerdeki gerçeküstü havayı doğallaştırıyor. Yazmak aslında rüyada geçen şeyleri kaydetmeye yarayan bir araç. Sibel K. Türker öykülerinde rüya sokağından sapıp hayal yokuşuna tırmanıyor. Gerçekler büfesindeki tost makinesi bastırıp olanca kuvvetiyle sıkıştırıyor kahramanları.

NOT: Bu inceleme Sarnıç Öykü Dergisinin Mayıs- Haziran 2014 sayısında kısaltılmış olarak yer almaktadır.

 

 

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..