Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '15

 
Kategori
Edebiyat
 

Aşka Doğan Adam Nazım Hikmet Ran

Aşka Doğan Adam Nazım Hikmet  Ran
 

.....



"Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat

olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme

yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

 

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.

Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin..

İki ucu keskin bıçaktır bu işin.

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.

Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.

İyi halin cezanda indirim sağlamaz.


Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen

karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi

yaşadın .


Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.

"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine

engeller koyuyorsa bu onun sorunu.


Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne

yapabilirsin ki onun için?


Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.


Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.

Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye

bağlamadın ki....


Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?

Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.

Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....


Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.

Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek

var olacak seninle birlikte.

Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin

çiçekleri dolduracak yüreğini...


Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....( N. Hikmet)

 

Sadece aşk üstüne mi, bu sözler?

Nereye koyarsanız koyun, su gibi her kalıbı alan kelimeler.

İnsanın insanla olan her türlü beraberliğinde, yaşadıklarında, ayrılığında; sebep ne olursa olsun

yaşananlar daha nasıl bir anlam kazanabilir?

 

Usta söylemiş. Aynısını söylemek mümkün değil.

Okuyor, okuyor etkileniyoruz.

Nazım Hikmet “sevmek” duygusunu yoğun yaşayan bir erkek.

Belki de şairliğinin en itekleyici gücü olarak gördüğünden; her kadında yeniden duygulanmış, her

duygulanmada yeni satırlar dökülmüştür ağzından.


Diğer savunduğu değerler ve dile getirdiği görüşleri dışında; bana göre “aşk”ı en iyi anlatan

edebiyatçılardan biridir.


"Seni nasıl seviyorum biliyor musun?

Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun

şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin'in

inkılâbı ve inkılâbın Marx'ı sevdiği kadar, velhasıl seni Nazım Hikmet'in Hatice Zekiye Piraye'yi sevmesi

gibi seviyorum." "Çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki; gebereceğim

diye korkuyorum"

“Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli. Belini sarmayalı. Gözünün içinde durmayalı. Aklının aydınlığına sorular

sormayalı. Dokunmayalı sıcaklığına karnının. Yüz yıldır bekliyor beni, bir şehirde bir kadın Aynı

daldaydık, aynı daldaydık. Aynı daldan düşüp ayrıldık. Aramızda yüz yıllık zaman. Yol yüz yıllık Sonra

yüz yıldır bekleyen o kadın, oğlunu sırtlayıp çıkageldi bir gün; yüz yıllık yolu aşarak...”

 

Hayatı nasıl şartlar içinde yaşarsa yaşasın; mutlaka aşkın heyecanını, sevginin doyumsuzluğunu

tatmıştır.

Hiçbir şey engel değildi bunları yaşaması için.

Ruhunda, bir kadının varlığı hissetmesi yeterliydi.

Demir parmaklıklar, görememe, dokunamama, duyamama düşüncesi kalbinin titremesine mani

olamazdı.

Belki tüm bu karşı koyuşlar karşısında, hala inatla yaşattığı için aşk; böyle büyüleyici dökülüyordu O’nun

dudaklarından.

 

“Burnumun dibinden geçti de koskoca yaz, bir demet mor menekşe derip de getiremedim sana” diyen

duygularla yoğrulmuş bir şair.

Hangi satırlarını okursanız okuyun; aşkın, özlemin, bekleyişin, ayrılığın, korkunun, denizin, doğanın,

çiçeğin, kuşun, böceğin tadını, anlamıyla ruhunuzda hissedeceksiniz.

İçimizden geçenler, en saf haliyle anlatan bizden satırlar.

Yaşadıklarımız; duyup da söyleyemediklerimiz.

Söyleyene selam olsun....

 

 “Öptü beni :

“Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır” dedi.

“Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır” dedi.

“İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde :

“Körler onları görmese de, yıldızlar vardır” dedi 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 432
: 6177
Kayıt tarihi
: 08.10.06
 
 

Med cezir içinde kafasına estiği gibi yaşayan bir havva kızı birazcık kağıt kalem aşinalığı olmas..