Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '11

 
Kategori
Kitap
 

Aşkın C Şıkkı'na Diyeceğim Odur ki!

Aşkın C Şıkkı'na Diyeceğim Odur ki!
 

Kalbin "üçüncü göz" misyonu buluşmayı görebilmek içindir...


Aşk, nerededir, bu kâinatta? Aşk, her yerdedir… Aşk, kâinattaki her bir zerreye özenle yazıldığı gibi; insan daha “nutfe" iken cana emanet edilmiş ve yüreğe kazınmıştır. O hakiki ve saf aşk, öylesine sonsuz ve gizemli hazinedir ki… Tanrı, bu büyük hazineyi herkese bildirir ve yüreklere ektiği küçücük tohumla herkese sezdirirken; ancak, “Yüce Gönüllülere”, yüreğinde “aşkı taşıyacak cesareti” olanlara o hazinenin yerini göstererek, o saf ve kıymetli hazineyi buldurur. Kalbin “üçüncü göz” misyonu bu buluşma için yaratılmıştır, özünde.
Evet! Tanrı, yalnızca o değeri layıkıyla taşıma cesareti olanlara, Aşk’ı bu kısacık hayatta “Buldurur.” 

İşte, nâdir yüreklerin hissettiği ve yalnızca bakabilenlerin bulduğu; taşıyabilenlerin ruhlarıyla sardığı bu muhteşem aşk; yüreğinize yazılan bu giz, “hayat yolunuzda” ummadığınız bir ân’da, tüm gizemiyle önünüze geldiğinde, böyle tarifsiz bir büyüye kapılan sizin için, dört taraflı “gerçek sınav” başlar: 

Sınav; “Aşk hazinesi ile Tanrı tarafından ödüllendirilen “aşkı eline aldıktan sonra bir artı bir eşit BİR olan YÜREĞİN” bu hazineyi nasıl taşıyacağı?” sorusuna verilebilecek en olgun cevabı bulmaktır ve yaşamaktır. 

Bu sınav, bazen Ceyda ile Ali’nin (Yanında Berke’yi de unutmayarak) cesur ve güçlü karakterlere can veren İlahi Bakışlı Yazar’ın karakterlerini test ettiği / görücüye çıkardığı sınavdır. Çoğu zaman da, hakiki hayatta Tanrı’nın, aşkı tatmaları için seçtiği Temiz ve Güçlü Yüreklilerde “hazinesinin ışımasını” görmek istediği sınav olur, biz insanlara. Ne yazık ki, böylesi büyülü bir sınavdan geçtiğinin dahi farkında olmayarak hazineyi ve tılsımı şu veya bu şekilde heba edenler çoğunluğu oluşturur, şu küçük dünyada. Sınav için, sağlam ve cesur “gören gözlere” ihtiyaç vardır, çünkü… 

Sınavdan geçebilmek için şu soru sorulmalıdır: ”Aşk’ı, bu seçilmiş yürekler, “nasıl” yüreklerinin tacı olarak başlarının üstüne kaldıracak ve hakkaniyetle sonsuz olarak taşıyacak?” 

İnsanlar, Tanrı’nın onlara bahşettiği – Tanrı’nın insana verdiği sonsuz nimet ve bilgi yalnız aşk değildir; aşk yalnızca en nâdidesi ve en tılsımlısıdır- ve o yüreklilerin “çeperlerine” aşkı bulana kadar sığdırdığı “biriken ve kimlik kazanan gerçekleri” (aşk sınavında terleyenlerin, hem kendilerinin hem de “kendilerinin aynası” olanın gerçeklerini) teperek mi geçeceklerdir sınavı; yoksa “o ân” ilk defa sahip oldukları aşkın yanında, ”bulduklarının ve birikimlerinin farkında olarak” “aşk sırrına ve güzelliğine” titreyerek, adalet ve cesaret terazisi ile birlikte mi göğüsleyeceklerdir “AŞK”ı?.. (İşte aslında, aşkta mutluluk ya da mutsuzluk da burada gizlidir… Yoksa, aşkta mutlu sona ulaşmak için; madde, zaman dilimi ya da sınırı, mekan, beklenti listesi gibi “aşkın içine sığdırılamayacağı” dar elbiseler aranmamalıdır… Bu hesabî çizgileri tanımaz Aşk.) 

Aşk; hayatta yalnızca, Tanrı’nın onu göğüsleyebileceklerine inandığı seçilmiş ve temiz yüreklere tattırdığı tılsımlı bir sınavdır. Bu sınavdan geçmek duygu, his, akıl, cesaret ve sabır ister. 

İşte, beni de bir insan, bir okuyucu, bir kadın ve bir Edebiyatçı olarak, tam da bu nokta etkiledi; Yazarımız; üstlendiği böylesi “tılsımlı ve hakiki bir aşkı” anlatma misyonu ile, bizi sıra dışı bir buluşmanın tanığı yaptı. Kuvvetle muhtemel ki, Yazar Ata Kemal Şahin, aşkın bu tılsımlı yönünü anlatma savaşı içinde. Yoksa yazarımızın “Ata, Aşkın C Şıkkı” adlı blog’undaki gibi “bir yazarla kendi yarattığı karakteri arasındaki bu açık yürekli buluşma ve konuşma” çok da sık rastlanan bir durum değildir. Bu diyalog; Yazarın da, Aşk’ın C Şıkkı kitabının içine girebilme kriterlerini taşıyan karakterler Ali, Berke ve Ceyda’nın da “tılsımlı aşk” deyince titrediklerinin ve hayata, insanlara karşı duyarlı, güçlü, sevgi dolu, cesur, hakkaniyet sahibi insanlar olduklarının delilidir, bana göre. 

Ceyda, hiç ummadığı bir ân’da ruhunun derinliklerinde hissettiği aşk’la karşılaşarak büyük bir sınavdan geçiyor.Ve bu sınavın ne anlamlara geldiğinin farkındalığı içinde Yazarının / yaratıcısının rüyasına girmeyi göze alarak “ete kemiğe bürünmek istediğini”; şahsiyetli bir kadın olarak, bu kimliği istemesi gerektiği gerçeğini hatırlattı ona ilahi bakabilen Yazar’ına!.. Yalnızca bu fotoğraf bile, ufuktaki kitap Aşkın C Şıkkı için, çok şeyler fısıldıyor bize… 

Aslında o buluşmada Ali, Ceyda ve “İlâhî Bakış”; “aşk”ı buldu, “aşk”ı anladı ve “aşk” sınavını geçti… 

Ali bu sahnede nerede? Ya da, bu sahne rüya ya da hakikatse (sahnenin her iki durumunda da) Ali de sınavı kazanır mı; ya da kaybeder mi? 

Şöyle düşünmeliyiz, değerli aşk okuyucuları; Ceyda, ruh eşi Ali’nin yüreğinin cesareti ve ikisinin de aşka aynı yönden bakışı olmasaydı, bir rüya bile olsa, yaratıcısının yanına gelip de “o gözlere” bakabilir miydi? 

İşte beni Yazar’ın bakış açısı, rüya sahnesi -sahnenin arkasını döndürürsek hakikat sahnesi- ve Ceyda’nın Ali’den ve aşktan aldığı güçle, cesaretle Yazar’ının yanına gelişi etkiledi. Bu etkilenme ile, özellikle aşk kavramı anlaşılamadığı için, bu anlaşılmazlıklar içinde en onulmaz yaraları güçlü de olsa kadının alacağı gerçeğinden hareketle; şimdi ben, sizin ve kitabın Yazar’ının izniyle, yukarıda izaha uğraştığım perspektif ışığında Ceyda karakterini –anladıklarım, sezdiklerim ve bulduklarım ölçüsünce - sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Ceyda İçin Yazar Ata Beyle Hasbıhal: (Ceyda’dan ve Yazarımızın “Ata, Aşkın C Şıkkı” blog’undan güç alarak Yazarımıza zaman zaman “sen” şeklinde hitap edeceğim…) 

“Ceyda senin yarattığın bir karakter. Onun için onun duygu, düşünce, hayalleri, sözleri, tavırları, gerçekleri, rüyaları; her şeyi her şeyi ama her şeyi senden sorulur Yazar'ım. Kimse, senin yazdıklarına bir şey diyemez... Ceyda'nın Berke'yi sevdiğine kanaat getirmen de senin kurgun... Ama Ceyda, -görülebilenin aksine- çok güçlü bir karakter… Baksana sana da baş kaldırıyor; zaman zaman… 

Daha kitabı görmedim ama... Şunu bil ki Yazar'ım, hiçbir kadın yanındakini çok seviyorsa -bir derece ilerisi aşıksa - uzakta gibi algılanana / ya da uzakta olarak gördüğüne aşık olmaz / olamaz... (Böyle yapabildiğini iddia eden kadın varsa... O kadın ya sahtekar ya da hastadır...) 

Yazar Ata Bey siz, Ceyda'nın; Ali aşkı ile doluyken, Berke ile ruhen ya da fiziken "hakiki olan" bir şeyleri yaşadığını mı sanıyorsunuz?.. Acaba Ceyda neden, son sürat kariyer savaşı vermekte? 

Bence Ceyda'yı bağlayan "anne" faktörü yalnızca... Ve Sılası'na, öylesine zedelenmemiş bir ortam sunmak istiyor ki; Sılası’nın "mutlu anne-babam var" şablonunu oluşturabilmek için -sırf bu yüzden- ; kendini yıpratarak, “Ben Berke'yi seviyorum ya da onunla mutluyum" diyor... (Diliyle söyleyerek önce kendisini, sonra da yavrusunu inandırmaya uğraşıyor, gibi geldi bana. Acaba kendi inanıyor mu? Ya Sıla? Bakalım! Romanda göreceğiz, sanırım.) 

Fakat, daha kitabını görmeden tanımaya başladığım Ceyda - bu “rüya sahnesi biz okuyucuları şaşırtsa da- bu kadar değil... Görülüyor! Yazar’ın rüyasına ansızın ve cüretle girişinden belli! Kendindeki ikilemi (ikilem zannedilen görüntüyü) tamamen kaldırabilmek için, kendisiyle ve ortamla var gücüyle savaşıyor... Savaşacak da... Çünkü savaştığı müddetçe "onurlu insanlığını ve soylu aşkını” kazanacak ve koruyacak. Yazar da, karakteri ile konuşmayı, işte bu yüzden seçmiş sanırım. Ceyda’nın hayatın, insanın ve aşkın sırrını ve kıymetini bilen ve attığı adımların farkında olan bir karakter olduğunun ipuçlarını bize vermek için… 

Bir kere; ruhen hiç birbirlerine yakın olamayan Ceyda'nın Berke ile; ruhunun ikizi ve hayatının tek ve hakiki Aşkı Ali'yi bulduğundan / kalbine oturttuğundan beri, "kurallarına uygun etten kemikten ve daha önemlisi histen" fiziksel yakınlık kurduğunu sanmıyorum. Bu, insan olabilmenin doğasına aykırı bir durum. Eğer Ceyda hayatında bir kez önüne gelen o kıymetli hazineyi görebilecek yürekte ise; o ZAMAN, "Ceyda, önce kendine ikiyüzlü olamayacak bir kadın", sonra da "hayatında ilk ve tek bulduğu aşkına"... Bir ömür aradığı ve bulabildiği aşka bedeni ve ruhu ile ihanet edecek kadar zayıf bir karakter mi Ceyda? Ben, buna hiç ihtimal vermiyorum. 

Ceyda aşka olduğu kadar; insana ve hayat(lar)a da sahip çıkan / çıkacak çok güçlü bir karakter intibaı uyandırdı bende… Nedense? Belki de bu bir kadınca seziş. Hislerim beni yanıltmaz umarım: Daha ortada Ali yokken; insan yönlerini sevdiği (ama ruhunun hiçbir zaman anlaşmadığını hep bildiği ve asla aşık olmadığı) Berke'ye de, (Sıla'nın ortamını bozmama kararı ölçüsünce) hep dürüst olmuş O... Ali ortaya çıktığından beri, defalarca "Sevgi bazen her şey değil; ötesi var… Hayat bize neler getirir Berke bilemeyiz, hazır olalım hayatın gerçeğine..." dediğine adım gibi eminim... Berke de daima dürüst olan karısının söz ve davranışlarındaki farklılaşmaların farkında olacak kadar akıllı, duygulu ve cesur bir karakter... Bu özellikleri, “Berke” blog’unuzda hep birlikte okuduk… 

Ceyda, aynı güçlü tavırla; ileride sağlıklı bir genç kız yetiştirmek ve sağlıklı bir kadın olarak görmek istediği Sıla ile de sık sık sohbet ediyordur..."Aşkın ne olduğunu..." , "Tüm evliliklerin kadın / erkek duyguları faktörü - daha da mutlakı; evliliğin İNSAN DENEN MEÇHUL BİLMECE lerin oluşturduğu birliktelik olma özelliği- önemli olduğu için, bir gün bitme olasılığı taşıdığını…", "Fakat biten bir evlilikte karı kocalığın bittiğini; çocuğa duyulan anne ve baba sevgisinin (anne ve baba görevinin) asla bitmeyeceğini", "Biten bir evlilik demek; canavar kadın ya da anne, canavar baba ya da erkek demek olmadığını"...”Sıla’nın da “insan”ı tanıması gerektiği gibi hayatî konuları, Sıla ile konuşabilecek yürekte de Ceyda... Bunca güçlü karakter arasında Sıla da güçlü bir karakter olarak yetişiyor… 

Bu rüya sahnesi ve Ceyda’nın roman kurgusundaki “figür” ya da “yalnızca kendi aşkını / ya da hayatını önemseyen” rolünden sıkılarak Yazarının ayağına kadar gelmesi ve Yazar ı / Yaratıcısı ile “sohbet etmek istemesi” çok etkileyici bir durum. Üstünde düşünmek gerekir!! Bana öyle geldi ki; Ceyda’nın önemli bir özlemi var, tüm hayatı boyunca. Aslında, en önemli sorunu da bu Ceyda'nın, zannediyorum… Biliyor musunuz? O herkesin gözünün içine bakarak her şeyi konuşabilecek yürekte de... Kimse karşısına geçip de yüreği elinde konuşmamış / konuşmuyor onunla... O buğulu gözleri de, ondandır; diye düşündüm. Fakat, sen onunla konuştun da Ceyda’yı ete kemiğe büründürdün. Böyle bir özlem taşımasaydı Ceyda, senin rüyanda, yatağının ucuna kadar gelip de senin gözlerinin içine bakabilir miydi, Yazar Ata Bey? 

Bir başka önemli konu da... 

Ceyda Berke'yi sırf insan olarak, Alisiz günlerinde Ceyda’yı kırmadığı için, Sıla’ya iyi baba olduğu için seviyorsa; bu Berke'nin Ceyda'nın sevgilisi olduğunu göstermez. Ceyda, Sevgililer Günü'nde Ali'ye şiir yazmalı. Ali de Ceyda'ya… Doğrusu bu olur. "Aşkı" bulan / bilen, hisseden ve yaşatan onlar. Hayatının hiçbir anında aşık olmadığı Berke'ye şiir yazacak kadar, kendi duygularından ve kendi kişiliğinden uzak değil Ceyda. Lütfen, Ceyda'yı ve dolayısıyla Ali'yi boşuna yıpratmayın Yazar Bey. Aslında Ceyda; senin ona ne kader biçtiğini (hakikatte ve rüyada hep yanında olan “ruh ikizi” Alisinin yüreği içindeyken, onunla beraber) “gözleriyle” görebilmek için yanına geldi… Şiir bahane… Yazarını tartarken de; yüreği “Ali’ye şiir yaz Yazar’ım” derken; dil ucuyla “Berke’ye” demeyi tercih etti!! 

Kitabın sonunda ne olacak? Bunu siz bilirsiniz. Ben ancak Ceyda’yı anlayabilirim. Yine de Ceyda; tek aşkının değerini Ali'den uzak anlarında bile asalet, adalet ve dürüstlükle yaşayan GÖRÜNÜR VE GÜÇLÜ bir kadın. Alisinden uzak anlarda yaşadıklarını, Ali'ye söylemeyecek kadar da düşünceli ve gururlu. Ali'nin hissettiklerini ve çekebileceklerini de yüreğinde duyuyor. Bunu gözlerinden anladım onun. Siz görmediniz mi? 

Ben olsam, Ceyda'ya Berke için Sevgililer Günü şiiri yazmazdım Ata Bey. Bu, yalnızca Ali'yi değil; ondan çok daha fazla Ceyda'yı yaralar... 

Sanırım Ceyda da, bunları söyleyebilmek ve özlediği kaderini Yazarında görebilmek için senin yatağının yanına gelmiştir... Gözlerinden anlamadın mı? (Zaten, Berke de böyle bir şiire anlam veremez...) 

Ceyda, çok sabırlı, çok duygulu, çok merhametli ama bir o kadar da cesaretli, kararlı, açık yürekli, ayağı sağlam basan bir karakterdir... 

Ben Ceyda deyince, Yazarın Aşkın C Şıkkı kitabı hakkında kendi sayfalarında blogları ve ipuçlarını okuyunca, bunları gördüm; okurlar! Fakat, kitaptaki her bir güçlü ve hayatın içinden karakter; kitabın kurgusu, Yazar’ın hep beklediğimiz “beklentilerin dışındaki sürpriz finali” bizi evrensel bir hazine ve muamma olan “aşk” temasının birçok boyutuna sürükleyecektir. Yalnız aşk mı, hayatı ve insanı bir kez daha bulacağız; gözümüz, kulağımız ve yüreğimizle beklediğimiz o güçlü kitapta. Hepimiz “gözlerimizi” dört açmalıyız. 

"İlâhî Bakış Açısı"na sahip ve arkadaşları arasında bulunmaktan gurur duyduğum sizi, "Aşk" temalı bir roman yazdığınız için tüm açık yürekliliğimle kutlarım, Yazar Ata Kemal Şahin Bey. Hem "aşk" diyeceksiniz hem de kâinatın ve hayatların tamamına sığamamış "Aşk'ın Romanı"nı yazacaksınız. Bu da yetmeyecek; bu "gizemli" hazinenin, "kimsenin yüreğinin tüm detaylarını göremeyeceği", "elini süremeyeceği" "C ŞIKKI"nı, "Aşk Muamması"nı hâlâ çözememiş, "insan" denen ve kâinat duvarında anlaşılmayı özleyen "lûgaz"ların her birine ANLATMAYA "GÖNÜLLÜ" olacaksınız. İşiniz o kadar derin, o kadar muazzam, o kadar ulvî ve o kadar meşakkatli ki sizi, "romanınız sebebi ile" bunları göğüsleyen yüreğiniz için defaatle tebrik ederim. "Aşkın C Şıkkı"nı her geçen gün daha büyük merakla bekliyoruz… Size, kitabınız Aşkın C Şıkkı’na, kitaptaki karakterlere ve okuyucularınıza sevgilerimle. 

Kitabınızı bekliyoruz… 

Yegâh Elif Mirzâde 

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..