Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşkın ömrü dondurmanın erime süresi kadar

Aşkın ömrü dondurmanın erime süresi kadar
 

Kalbimizdeki mahkumu salıverip de gardiyanımız işsiz kalmışken, hem hayıflanır hem de seviniriz:"Of be, dünya varmış, ne kadar da rahatladım. "deriz. Bir gün bir bülbül şakıyarak gelir, gönül kafesimizden giriverir. Önce onu kovmaya çalışırız; bülbülün sesi, gözleri aklımızı başımızdan alır. Onun şarkıları daha önce hiç duymadığımız bir dille, hiç görmediğimiz bir enstrümanla söylenmiş şarkılar gibi gelir bize. Kafesimizin kapısı hala açıktır. Bülbül özgürce gider gelir; kafesimiz hala açıktır. Ona alışırız. Keşke hiç gitmese derken kafesin kapısını kapatıveririz. Bülbülü hepsederiz. Şayet bülbül de bundan memnunsa ki öyle olmasa niye bir daha gelsin? Yeni bir aşk başlamıştır. Aslında her aşk, bülbülü kafese hapsetmekten başka bir şey değildir.

"Ben aşkta özgürlüğe inanıyorum, ben de özgürüm sevgilim de... " diyenlere inanmayın. Aşk sevgiliyi mahkum etmek ya da onun kafesine kapanmaktan başka bir şey değildir. Açıksözlü olanlar bunu dobra dobra söyler, biraz çağdaş görünmek isteyenler "Ben sevgilime bağlıyım. " diye kıvırtırlar; hatta kıskanmadıklarını göstermek için sevgilisinin, arkadaşlarıyla çıkmasına , vakit geçirmesine göz yumarlar, başka bir deyişle bunu doğal karşılarlar. Sonra gelsin kıskançlık krizleri... Gardiyan başkasını gardiyan olarak atayabilir mi?

Peki insan mazoşist mi ki kendini kıskançlık cenderesinin içine sokar? İnsan mazoşist değildir; ama aşk öyledir. Bu onun doğasında vardır. Her şey yolunda gidiyorsa o aşk değildir zaten. Aşk sürekli bir hezeyan ve paranoya halidir; çünkü aşk alışkanlıktır, vazgeçememektir, bağımlılıktır, vs... Gerçek aşık bülbülün hep kaçacağından korkar ve kafesin kapılarını sıkıca kapatır. Kilit üstüne kilit vurur sözcüklerle , gözcüklerle. Zaten kilit vurmuyorsa, onun aşkından şüphe ederim. Gerçek aşık hep kaybetme korkusu içindedir. Kendini hep aşağı görür, küçümser; sürekli kıskanır, kıskanmazsa güzel sesli başka bülbüllerde gözü var demektir; çünkü aşk bir senfoni orkestrasının konseri değil, bir virtüözün resitalidir.

Aşk öyle bir yiyecektir ki...Hani dondurmacıdan dondurmayı alırsınız da eve getirdiğinizde onu yemek istemezsiniz, elinizde tutup o serinliği bir süre hissetmek istersiniz;ama bir zaman sonra dondurmanın eriyeceğini düşünüp paniğe kapılırsınız. "Yesem mi dolaba koysam? " ikileminde hesaplar yaparsınız.Yeseniz o güzelim serinliğin huzurunu kaybedeceksiniz, yemeyip dolaba koysanız dondurma kıvamını, tadını kaybedecek;yalama zevki, yerini ısırmanın zorluğuna bırakacak.İşte aşk dondurmayı yemeden, eritmeden saklayabilme yetisidir.Çevrenize şöyle bir baktığınızda göreceğiniz manzara belli: Dondurmasını yiyip bitirip onun tadıyla övünenler, dondurmasını Kaşıkçı Elması gibi elinde tutup onunla çektirdiği fotoğrafları, ona yazdığı şiirleri gösterenler...

Evet aşk dondurmayı eritmeden, yemeden saklayabilme yetisidir.Bunun sırrını sorarsanız, cevabım yok.Benim bildiğim tek şey şu: Bizim dondurmamız beş yıldır aynı. Gözcüklerimiz bulutların, güneşin termostatı oldu; Sıcaklık hep -4 derece.

Haydi siz de çıldırıncaya kadar kıskanın ;ama çıldırtmayın.Benden bu kadar; gerisi dondurma reklamı üreten reklamcıların işi...

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..