Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '12

 
Kategori
Felsefe
 

Aslında her insan bencildir

Aslında her insan bencildir
 

Doğduğumuz günden itibaren  (aç ya da tok olmamızın önemi yok) bir an olsun annemizin memesinden ayrılmak istemeyiz. Önemli olan karnımızı doyurmak değil memeyi başkalarına kaptırmamaktır. Akli ehliyetimiz olmamasına rağmen, özümüzde yer alan bencillik doğuştan itibaren kendini göstermeye başlar.  Günler, yıllar geçtikçe olması gerekenler olur. Hayatımıza soktuğumuz insanları iyi ya da kötü olmalarına göre değil bizi memnun etmelerine göre seçeriz. İkisi arasındaki fark çok büyüktür. Örneğin ergenlik günlerimizde kesinlikle doğrularla karşılaşmak istemeyiz. Onların arkadaşlığı bir öcü gibi gözükür. Çünkü yanlışlarımızı yüzümüze vuran, bizi sınırlayan insanlar hayatın tadını kaçırırlar. İstediğimiz gibi yaşamayı değil doğru yaşamayı öğütlerler. Olayı bir de şu boyutundan ele alalım. Kendi kafanızdaki dünyaya uygun insanlarla tanışmış olun. Onların bir sürü kötü yanı olsun. Bu durum sizin için sınırlayıcı bir etken olur mu? Kesinlikle hayır! Mutluluk ihtiyacınızı tatmin ettikten sonra insanların bedenleri, yaşamları sizi ilgilendirmez. Ne de olsa yaşamın bir köşesinde bindiğiniz bir vasıtadan ibarettir bu dönem arkadaşları.

Peki, ilerleyen yaşlarda bencilikte bir azalma olur mu? Unutmayın ki en masum insan bile “mutluluk” kavramını tattırabilen canlılarla birlikte olmak ister. Bencillik asla azalmaz.

Büyüdükçe artan ihtiyaçlarınıza göre vasıtalar değişir, fakat vasıta olmaktan asla çıkmazlar.

İnsan: “Ben insanlardan farklıyım. Her zaman başkalarını düşünür, yapmak istemediğim şeyleri bile sırf onları mutlu etmek için yapıyorum. Benim için arkadaşlarım vasıta değil hayat kaynaklarıdır”

Peki, öyleyse size şöyle bir soru yönelteyim: Küçüklüğünüzde annenizi sevdiğiniz için mi peşinden ayrılmıyordunuz yoksa ona ihtiyacınız olduğu için mi? Hadi cevap verin. Konuşamıyorsunuz değil mi? Öyleyse biraz daha kızıştıralım ortamı. Babanızın koyduğu yasaklara harfiyen uyduğunuz günler ne zaman biter? Belli bir maddi güce sahip olup, kendinizi bir birey gibi hissedince babanızın kurallarına muhalif olmak aklınıza gelmez mi? Hadi itiraf edin. Annenizi, babanızı, hayatınızdaki tüm fertleri kendi yaşamınızı renklendirmek için kullanıyorsunuz. Tek amacınız ölünceye kadar bir prens ya da prenses olarak yaşamak. Yaşayacak kadar maddi gücünüz olmasa bile, sizin böyle hissetmenizi sağlayacak bireyleri yaşamınıza sokmak istiyorsunuz. Bunu da dostlukla, arkadaşlıkla etiketliyor en büyük düşmanınız olan vicdanınızı susturmaya çalışıyorsunuz.

İnsan: “Yanıldın işte kendini akıllı sanan cahil. Uydurduğun saçmalıklarla bedenimizi zehirleyemeyeceksin. Hadi benim sevgilime duyduğum aşkı da bencilliğime bağla. Bu kadar saf bir aşkı hiç kimse kirletemez. Hele senin gibi bir delinin buna teşebbüs edecek cesareti olamaz.”

Sevgiyi ne için istersin ey insan!  Amacın bir insana eş beden olup insani zevklerle hayatını yaşamak mı? Hiç öyle bir şey olur mu? Ey erkek sen kadını vücudu için değil onun ruhuna olan aşkından seversin değil mi? Ey kadın sen erkeği sana çiçek, elbise vb. alarak bencilliğini tatmin ettiği için, hayatını prenses olarak geçirmeni sağlayan bir figüran, hayalini kurduğun annelik vasfına ulaşmak için vasıta olarak kullanmazsın, değil mi? Tek isteğin erkeğin ruhundan seni ruhuna ulaşan taze aşk kokularıdır. Numarayı bırak arkadaşım. Neyin ne olduğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Evlenmeden önce kırk dereden su getiren, “şerefin var mı?” sorusunu sormak aklına gelmezken maaşını senden daha iyi hesaplayan insanlar (kadın, erkek fark etmiyor.) bana bencil olmadıklarını, hayatı daha iyi yaşamak için karşı cinsi kullanmadıklarını söylemesinler.

Sonuç:

İnsan kendi rahatlığı için bütün dünyayı kullanır. Küçüklüğünde anne-babasını, büyüdüğünde arkadaşlarını kullanır. Hastalık geldiğinde ölümü hatırlar. O zaman da iyilik damarları depreşir. Fakir, fukaraya yapmacık sevgilerle yardımlar dağıtır. Cennete kavuşmak için bile birilerini kullanır. Bencillik kendini bütün insanlardan üstün görmesine sebep olunca bir şeyler olur. Canından can gider. Ölüm gelmiştir. Kitaplara sarılır. Onları kullanarak bütün geçmişini silmeye çalışır. Bakar ki ölüme beş kaldı. Beş vakit namazını eksiksiz kılar. Hiç kimseye çaktırmadan bütün dünyayı kandırır, ya da o öyle düşünür. Ve toprak taneleri düşerken bedenine her şeyin farkına varır, fakat çok geçtir.

 

 

 
Toplam blog
: 28
: 399
Kayıt tarihi
: 10.07.11
 
 

Uzmanlık alanım yazmak ..