Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '16

 
Kategori
Futbol
 

At sahibine göre kişner

Fenerbahçeliler üzgün; hem de uzun zamandır.

Yıllardır, Viyana misali Şampiyonlar Ligi’nin kapılarından dönmek, döndükçe bir dahaki sene seri başı olamamak ve seri başı olamadıkça bu büyük turnuvaya katılamamak Fenerbahçe taraftarını çok yordu.

Bu kısır döngüden çıkmanın malum iki yolu var. Ya Türkiye’de şampiyon olacaksınız ya da eleme turlarını geçeceksiniz.  

Sarı lacivertlilerin Türkiye’deki durumunun taraftarını memnun etmesi mümkün değil zira yıllardır ligin üzerinde kadrolar kurulmasına; sadece Türkiye değil, Avrupa ile kıyaslandığında dahi çok önemli bütçeler ile birçok yıldız isim transfer edilmesine; tesisler ile maddi ve manevi olanakların birçok Avrupa takımına parmak ısırtmasına karşın sportif başarı bir türlü gelmiyor.

Diğer takımlar için olumsuz bir söz gibi anlaşılmasını istemem fakat Fenerbahçe’nin sahip olduğu maddi ve manevi olanaklara göre son on yılda üç değil en az beş kere şampiyon olması gerekirdi.   

Avrupa’daki durum da Türkiye’dekinden çok farklı değil. Fenerbahçe’nin, 3 sezon önceki “kabul edilebilir” Arsenal yenilgisi bir tarafa, Young Boys, Şahtar Donetsk, Monako gibi kendisinden daha güçlü olmayan kadrolara elenmesini taraftarın anlaması da zor kabul etmesi de. Evet, rakibiniz sizden güçlü olmasa da ona karşı kaybedebilirsiniz ki bu durum futbolun güzelliklerindendir. Fakat iki maç sonunda ona eleniyorsanız ve bu durum sürekli tekrar ediyorsa orada “futbolun azizliği”nden başka bir püf noktası var demektir.

Yukarıdakileri alt alta koyup toplayınca ortaya çıkan sonuç Fenerbahçe’nin iyi kadrolar kurmasına karşın iyi takımlar oluşturamaması. Bu durum her biri kendi çaldığı enstrümanda usta olan müzisyenlerden oluşan orkestranın başarılı olamamasına benziyor ve bu örnek aslında sorumluyu da gösteriyor: orkestra şefi.

Aziz Yıldırım döneminde Fenerbahçe, kadrosuna yaptığı yatırımı teknik direktörlerine yapmadı. Tıpkı bir zamanlar Ortega’nın Lorant’a emanet edilmesi gibi Alex’in eti Kocaman’a, RvP’nin ki de Pereira’ya bırakıldı. Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğü gibi çok önemli bir koltuk, ya son günlerin meşhur tabiriyle “liyakat”a aykırı isimlere bırakıldı ya da bu görevde başarılı olanların görevlerine, adeta takıma kötülük etmek istercesine sudan sebeplerle son verildi.

Tüm bunların neticesinde kaybeden hep Fenerbahçe oldu. Bugün hâlâ sarı lacivertlilerin sistemi tartışılıyor, takımın üç aşağı beş yukarı dahi nasıl oynayacağı kestirilemiyor, kadronun maddi değeri yüzlerce milyon lirayken sahaya yansıyacak futbolun değerinden emin olunamıyorsa ne yazık ki onca sene boşa geçmiş, bir arpa boyu yol kat edilememiş demektir.  

Bir yarışı kazanmanız için atınızın oldukça iyi olması şarttır. Cinsi, yaşı, ağırlığı, gücü ve tüm özellikleri dikkate alındığında onun diğer atlardan eksiği olmaması gerekir. Fakat tüm bu çok önemli özellikler yarışı kazanmak için yeterli değildir. Atın jokeyinin de o atı en iyi şekilde sürebilecek yetenekte olması gerekir. Zira atınız, ehil olmayan jokeylerin elinde heba olurken aynı at yeterli meziyetlere sahip bir jokeyin elinde başarıdan başarıya koşar. Velhasıl eskiler hem bu durumu hem de Fenerbahçe’nin kadrosu ile teknik direktörü arasındaki sorunu zamanında tek cümleyle özetlemiş: at sahibine göre kişner!  

can.nizamoglu@gmail.com

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..