Atatürk'ün kemiklerini sızlatmayın!

Son günlerde herkesin dilinde olan Kürt açılımı ve teröristbaşının 15 Ağustosta vereceği yol haritası hükümet tarafından ciddi şekilde ele alınmaktadır. Bu durum hükümetin Atatürk milliyetçiliğinden uzaklaşarak Osmanlı kafası şeklinde bir yola yöneldiğini göstermektedir.

Osmanlı toplumunun etnik yapısı incelendiğinde Devletin sınırları içinde; Türk, Çerkez, Gürcü, Arap, Arnavut, Abaza, Boşnak, Çeçen, Slavlar(Bulgar, Sırp, Karadağ, Ukraynalı, Hırvat), Yahudiler, Ermeniler gibi çeşitli milletler yaşardı. Nüfus içersinde ağırlıklı olarak müslüman Türkler varsa da gerek ticaret alanında gerek zanaatkarlik alanında yabancılar daha öne çıkmaktaydı. Museviler ticaret, bankacılık ve sarraflık işlerinde uzmandılar ve kısa zamanda zengin oldular. Ermeniler, saray işlerinde ve dış işlerinde görev aldılar. Gelişen siyasi olaylar Fransız ihtilalinden sonra başlayan milliyetçilik akımları sonunda Osmanlı Devleti yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Birinci dünya savaşı içersinde Araplar ve Ermeniler İngilizlerle birlikte olarak Osmanlılara karşı savaşmışlar, devlet gittikçe küçülerek en sonunda Sevr anlaşmasının maddeleri ele karşı karşıya kalmıştır.

İstiklal savaşında ise halk ve halkın içinden çıkan ordusu bağımsızlık için savaşırken bütün çürüklerden arınmış bir topluluktu. Tabii ki bu topluluğun içersinde etnik gruplardan kişiler de vardı. Lozan andlaşmasından sonra ise Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ise üniter bir devlet olarak devam etmektedir.

Orgeneral Başbuğ’un bir açıklamasında ana dili Zazaca/Kürtçe olan vatandaşlarımızla yapılan bir ankette Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünün ulusal simgeleri olan İstiklal marşı ve bayrak ile ilgili sorulara katılanlardan %90 nın üzerinde olumlu yanıtlar alındığı bildirilmektedir. Şu anda Türkiye’de etnik bir çatışma yaşanmamaktadır. Her ne kadar DTP aynı fikirde değilse de PKK, Kürtleri temsil etmemektedir. Bugün Kürt kökenli vatandaşlarımız milletvekili ve bakan bile olabilmektedir.

İstiklal savaşında Kürt kökenli vatandaşlarımız da bağımsızlık uğruna bu vatan için kanlarını dökmüşlerdir. En sonunda da bağımsız bir Türk devleti kurulmuş ve Türk nüfus cüzdanı taşıyanlar arasında bugüne kadar kişisel olarak hiçbir ayırım yapılmamıştır. Bölgesel olarak gerekli yatırım ve desteğin geçmiş hükümetler tarafından yapılmadığı kabul edilebilir. Ancak yasalara karşı gelenlerin de hangi kökenden gelirse gelsin, cezalandırılması ise tabii bir sonuçtur.

Üniter devlet yapısıyla ilgili olarak Atatürk’ten bir anıyı buraya yazmak istiyorum.

Muhafız Alayı erlerinden ikisi Çankaya köşkünün bahçesinde güreşe tutuşmuşlardır. Diğer erler de onları izlemektedirler.

O anda köşke gelmekte olan Mustafa Kemal Atatürk, otomobilini durdurur ve bir el işaretiyle güreşmekte olan erleri yanına çağırır. İki güreşçiden biri diğerinden daha fazla heyecanlanır. O kadar ki, fanilasını, gömleğini dahi giymeye vakit bulamaz. Ürkek adımlarla Atatürk’ün otomobiline yaklaşır. Gazi Paşa sorar:

- Ne yapıyordunuz?

Atatürk’ün sorusuna, erlerden önce onbaşıları cevap verir:

- Güreş, Paşam!... Arkadaşlar güreş tutmuşlardı.

Sporu, özellikle milli sporumuz güreşi çok fazla seven Atatürk, memnunluğunu gizlemez ve:

- Peki, der, devam edin öyleyse!...

Erler çekingenlik gösterince, Atatürk ısrar eder:

- Güreşin, güreşin!... Ben de seyredeceğim. Yalnız daha önce hanginizin başpehlivan olduğunu öğreneyim.

Atatürk’ün yanına gelen erlerden yarı soyunuk, çok heyecanlı olanı bir adım öne çıkar ve:

- Benim, Paşam…

- Adın ne senin?

- Kürt Mehmet…

Kürt sözünü duyan Atatürk kaşlarını çatır, fakat bir an sonra tekrar gülümser bir çehre ile, pehlivan ere seslenir:

- Kurt gibi güçlü olduğun için mi sana “Kurt Mehmet” diyorlar?

Kürt Mehmet, köylüdür, okumamıştır ama, Atatürk’ün ne demek istediğini hemen kavramıştır, cevap verir:

- “Evet Paşam… Benim adımı onun için Kurt Mehmet olarak çağırırlar.”