Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Atlayış

Atlayış
 

Bir dublör kıvraklığıyla atladım penceremden. Rüzgar sert ve ters olmasaydı daha çok yara açacaktı düşüşüm. Ama bugünkü ilk şanssızlığım değildi bu.

Nefes nefese kaçarken üstüme sinen kokudan, ağzının içinden konuşan berberin köşesinde sendeledim. Tam düşeceğim derken, o saatte orada ne aradığını bilemediğim bir ejderha beni ensemden yakaladı. Korkuyla karışık bir saygıyla gülümseyip teşekkür ettim ve daha kararlı adımlarla koşmaya karar verdim.

İki işi aynı anda yapamadığım için düşünmek için biraz durmam gerekti. Aklımın dişlileri koşu hızımda çalışmaya devam ederken nefesimle birlikte düşüncelerimi de yavaşlatmaya çalıştım. Çünkü bu durumun ardından gelen baş ağrısı kafamı vücudumdan ayırmalarını isteyeceğim kadar dayanılmazdı.

Kadehteki buz parçalarının erirken çıkardıkları sesleri duymak beni biraz rahatlattı. Ama halıya boylu boyunca uzanmamı sağlayan rahatlığı sanırım aynı kadehten aldığım büyük yudum getirdi. Boğazımdan geçerken bıraktığı ateş atlamam için yeterli bir sebepmiş gibi geldi o anda. Ama sadece benim ikna olmam yeterli değildi. Başkalarına da- yani bir atlayışın anlamlı ve geçerli bir sebebi olması gerektiğini düşünenlere- yeterli malzeme vermeliydim ki kimse sorumluluk hissetmesin bu atlayışla ilgili.

Tabii onlara, biraz sorumluluk hissetselerdi böyle olmayacağını söyleyemezdim. Ben de dikkatimi dağıtmadan genel-geçer bir bahaneyle konuyu kapatmak için cam sehpanın üzerine boya kalemlerimle rengarenk yazdım: "hayat çok sıkıcı".

Sendelediğim sırada tırnaklarımın arasına giren çamuru, sigaramı yaktığım kibrit çöpüyle temizlerken kapı çaldı. Yanlış bastıklarını umut etsem de içten içe, yine de önlemimi aldım; soluk ve lekeli masa örtüsüyle kapattım sehpadaki rengarenk bahanemi.

Gelen Ay'dı. Elleri kolları bomboştu. O saatten sonra beklenti içinde olduğum için çok kızdım kendime. Ama artık yalnız olmadığım için bağırıp çağıramadım. Sanırım bunu biraz erteleyebilirdim. Tahminim doğru çıktı ve O gidene kadar sessizliğime gömüldüm. Sessizliği sahiplendiğim için kendime yine kızsam da susmayı yine başardım. Anlattıkları sanırım ilgi çekici ve heyecan vericiydi. Öyle anlatıyordu çünkü; bütün vücuduyla ve yüksek sesle.

Çıplak boynumun tam üstünde nefesi, sesi ve kokusu birbirine karıştı. Buna sevindim çünkü hızlı düşmeyi umut ediyordum ve her koku, her ses, her nefes bir ağırlıktı benim için. Gözlerinin içine baktım bir şey anlamasından korkmadan. Ay anlamak istediğini anlardı ve bunu anlamak istemediğine adım gibi emindim. Birini bu kadar yakından tanımak da atlamak için iyi bir sebepti ama herkesin kendisini kusursuz gördüğü bu gezegende bunu anlatmak kolay değildi. Daha da önemlisi ben anlatamayacak kadar yorgundum.

Bir sigara daha yaktım. Derin bir nefesle içime döndüm dumanla birlikte. Sebebini bildiğim ama sebepsizmiş gibi davranmaktan hoşlandığım bir iç sıkıntısı dışıma da taşıp odayı esir aldı. Ve tabi Ay'ı da. Yüzüne düşen saçlarını kaldırınca asıl düşenin yüzü olduğunu gördüm. (Ay, sevgilim benim, düştüğün yerden kaldıracak kadar uzun bir hayatım olsaydı keşke). Bu sözden sonra iç sesimi dinlememeye karar verdim. Bir süre dargınlık bana da ona da iyi gelecekti. Hiç acelem olmasa da bir an önce gitmesi için Ay'ı telaşlandırdım. O da o andaki gülümsememle yetindi ve kapıyı yavaşça kapatıp çıktı.

Artık yapacak pek bir şey kalmamıştı. Aslında yaptığım bir liste vardı ama kağıt çok kirli ve yazılar okunaksızdı. O yüzden bırakıp geldiğim yerde hala umudum olduğunu düşünmeleri için bir araç olarak kullandım listemi. Bu haliyle eminim daha çok işe yaradı. Şişenin dibinde kalanı da kafama diktim. Birden bundan çok hoşlandığımı farkettim. Ağzımın kenarından sızan ve göğsüme doğru inen ıslaklıktan. Dolu dolu bir ağız, bomboş bir hayat.

Pencerenin kenarına geldim ve açtım. Rüzgar sert ve ters esiyordu. Aslında bu bir yönüyle işimi kolaylaştıracaktı. Benzin kokusu iyice dağıldı rüzgarın sayesinde. Son kibritimle son sigaramı yaktım ve hala yanan kibriti tüm eşyalarımın hemen yanında birikmiş benzinin üzerine attım. Biraz izleyip müthiş manzarayı beni bekleyen boşluğa kendimi bıraktım.

Kalktığımda dizimdeki ve kolumdaki yara en belirginleriydi. Buna sevindim çünkü artık yeni insanları oyalayacak görünür yaralarım da vardı. Biraz daha seyredip geçmişimin küllerini az ilerdeki bakkaldan bir şişe şarap açtırıp içimi şimdilik biraz doldurmak için büyük bir yudum aldım.

Ağzımın kenarından sızıp göğsüme inen soğuğu hissedince hala yaşadığımı anladım...

 
Toplam blog
: 23
: 579
Kayıt tarihi
: 19.04.07
 
 

30'a yakın yaştayım. Denize yakın yerde büyüdüm. Şiire yakınım, sabahın erken saatlerine uzağım. İst..