Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '07

 
Kategori
Parti
 

Aura

Aura
 

Yazarla okur arasında ilginç bir ilişki biçimi vardır. Okur, yazarını yazılarından, düşüncelerinden, tavırlarından ve metinlerinde yarattığı atmosferden yola çıkarak çoğu zaman insanüstü bir kimliğe büründürür. Biraz platonik aşka benzer yazar/okur ilişkisi. Beğenilen, hayran olunan yazar, okurun gözünde herşeyi bilen bir bilge, adeta yemeden yaşayan bir ermiş, uyumayan, burnu akmayan, tuvalete gitmeyen, geğirmeyen, boğazı tıkanmayan mükemmel bir robottur.

Herkesten yakışıklıdır, güzeldir; bir manken/model kadar iyi giyinir; içki bardağının tutuşu, sigarasından derin nefesler çekişi, jestleri, mimikleri usta bir tiyatro sanatçısı zarafetindedir. Gerektiği yerde nazik, gerektiği yerde hazırcevap, icap ettiğinde kavgacıdır. Erkekse kadını korur, kadınsa erkeği güzelliği ve mükemmel zekasıyla hemen etkiler. O cümlelerin aleminde bir kral ya da kraliçedir. Yanına yaklaşmak, onun ilgisini çekmek, bir soru sormak güçtür, saygı gerektirir.

Yazılarında anlattığı olağanüstü şeyler, yazarken kullandığı ustalıklı dil, bakış açısının orijinalliği, isabetli öngörüleri vs okurun gözünde onun vücudunu ve kişiliğini de sarıp sarmalayarak çevresine ruhani bir hale örmüştür. Bulutların üstünde ve arkasında yaşayan bir azizdir o... Çevresini saran o kutsal sis, okurun bakışını bulandırmış ve onu daha da erişilmez bir hale getirmiştir. Yazar, ne kadar yetenekli, hayal dünyası ne kadar geniş ve entelektüel donanımı ne kadar enginse o kutsal aura da o derecede güçlü olacaktır haliyle. Bu da ona sürekli ve ağır bir sorumluluk yükler. O aurayı hep korumalıdır. Görünüşüyle, siyasi duruşuyla, özel yaşamıyla, saçıyla, sakalıyla, giyimiyle, gözlüğüyle...

Bu yüzden yazarın en büyük korkusu herhangi bir "insan", nefes alan, höpürdeterek çorba içen, vücudunun çeşitli yerlerinde biçimsiz kıllar çıkan, burnu akan bir fani olduğunun ortaya çıkmasıdır. En iyisi ve doğrusu okurlarıyla yüz yüze gelmekten mümkün olduğunca kaçınmaktır. İşini bilen yazarların çoğu da bu taktiği izler zaten. Tersine hareket edenler için hüsran kaçınılmazdır. Ben, yazarıyla karşılaştığı zaman hayalkırıklığına uğrayıp çevresindekilere "aa, filan falan da bu muymuş, ne kadar da sıradan" diyen çok okur gördüm. Ayrıca imza gününde tenha bir masada oturmuş kitap imzalatacak okur bekleyen bir yazardan daha zavallı ve acınası bir yaratık yoktur.

Yani zordur yazarın işi.. İşimiz zor! Bugünden birçoğumuzun birbirimiz hakkında benzer yazar/okur beklentilerine sahip olduğunu tahmin edebiliyorum. İnsanlar birbirini görünce genellikle şaşıracak, görünüşüne inanamayacak, ses tonunu blog sayfasındaki resmiyle bir türlü bağdaştıramayacak ve kimi durumda da büyük bir hayalkırıklğına uğrayacaktır. Okurun zihninde ideal yazar boyu 1.80'den aşağı değildir bir kere ve çoğumuz bu standartın altında kalırız! Kadın yazarların tümü teoride Elif Şafak güzelliğindedir ancak bu standartı tutturmak da zordur! Hayali ses tonlarımız dublaj sanatçılarının seslerine benzer ama gerçek hayatta fazla rastlanmaz buna. Ben kendi sesimi hiç beğenmem mesela. Kayıt cihazından kendi sesimi duyduğumda hayalkırıklığına uğrayıp uzun süre konuşmak istemedim. Oysa kafa içinden duyduğum sesim bana ne kadar da güzel geliyordu önceleri! Şu cümleler herkesin aklından bir şekilde geçecek ya da kendini tutamayıp yanındaki arkadaşına fısıldayacak: "Aa, Ali Veli bu muymuş; ya ben şu Ayşe Fatma'yı ne kadar da güzel bir kadın sanıyordum!"

Yazılarımızda kendi kendini halkeden mükemmel yaratıklarız ama gerçekte hepimiz az çok kusurlu fanileriz. Ne kadar hazırlansak da o gün mutlaka bir yerlerimizde almayı unuttuğumuz kıllar kalacaktır. Bugüne kadar yiye yiye büyüttüğümüz göbekler bir günde erimeyecektir. Kimimiz kimimize çok itici gelecek, kimi beklendiğinden yakışıklı, kimi daha güzel bulunacak, hiç beklenmedik kişiler birbirleriye daha iyi arkadaş olarak çıkacaklardır. Kimi ne kadar uğraşsa da giydiğini yakıştıramayacak, bazıları durumu abartıp defileye çıkar gibi giyinecektir.

Sonuçta bunların tümü de normaldir ve insana dairdir. Böyle durumlarda benim ilkem hep "olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol"dur. Yarın oraya kendimiz gibi gelelim, yine kendimiz gibi ama birbirimizle daha da zenginleşerek çıkalım, derim naçizane. Yazar/okur karşılaşmasının hayalkırıklığıyla değil iyi dostların birbirinin sıcaklığını hissederek ayrılmaları dileğiyle..

Cumartesi görüşmek üzere, herkese çok selam...

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..