Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '08

 
Kategori
Dünya
 

Avrupa Birliği ve İran

Avrupa Birliği ve İran
 

AB-İran İlişkileri tarafsızlıktan çıkarken...


24 Haziran 2008 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan iki haber ''nükleer savaş'' korkularımızı daha da arttırdı. 2005-2007 arasında sadece ABD'ye karşı İran olarak gözüken ''nükleer gerginlik'' 2008'de daha da büyüdü. Daha önceleri ''Aman savaş çıkmasın'' mantığıyla hareket eden Avrupa Birliği de İran'a karşı sert konuşmaya ve sert önlem almaya başladı ve saflar iyice belirginleşti.

İran'ın Suriye gibi diplomatik yolla etkinsizleştirilebileceğini düşünen Avrupa Birliği yoğun çabalarda bulundu. Son olarak geçen hafta AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana da Tahran'a giderek ''Bize tesislerinizi açın, biz de sivil nükleer programınıza destek olalım.'' dedi. Buna karşılık İran cephesi de ''Javier Bey'e çok teşekkür ederim, bu teklife yokum.'' dedi ve kararlılığını tekrar vurguladı.

Avrupa Birliği de buna karşılık olarak yeni yaptırımlara gitmeye karar verdi. Masanın üstünde olan iki yaptırıma bakacak olursak; İran'ın en büyük bankası olan Melli Bankası'nın Paris, Londra ve Hamburg şubelerinin kapatılması ve on beş İran şirketinin mal hesaplarının dondurulması birinci yaptırım. İkincisi ise nükleer programla ilgili olan ve ABD'nin kara listesinde bulunan yirmi üst düzey yetkilinin AB topraklarına girmesinin yasaklanması olarak gözüküyor.

Avrupa Birliği'nin attığı bu adımların birliğin temel felsefesi olan ''demokrasi'' ve ''serbest piyasa ekonomisi'' ile nasıl bağdaştığını çözmekte zorlanıyoruz. İran ''Gümrük Birliği''ne dahil olmasa da Avrupa Birliği ile yaptğı ikili anlaşmalar var ve bu yoğun ticari ilişkiler yüzünden ABD de defalarca AB'yi uyardı. Avrupa Birliği'nin attığı bu adım ''anlaşmaları çiğnemek'' değil midir? Sadece İtalya ile İran arasındaki ticari hacmin yedi milyar doları bulduğunu düşünürsek, bu ilişkilerin boyutunu daha iyi anlarız.

''Üst düzey yetkililerin'' Avrupa Birliği topraklarına girişinin yasaklanması ise ''insan hakları''na kesinlikle aykırıdır ve yaptırımdan öte insan haklarının çiğnenmesi, dolayısıyla savaş ilanıdır.

Üç günlük bir ziyaret için İsrail'e giden Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de İsrailli dostlarının beklediği üzere direkt olarak İran'ı hedef aldı:

''Nükleer İran kabul edilemez. İsrail'i hedef alan herkes karşısında Fransa'yı bulacaktır. İsrail yalnız değildir.'' dedi.

Avrupa Birliği'nin en önemli ülkelerinden biri olan Fransa'nın cumhurbaşkanının birlik üyesi olmayan iki ülke arasında böyle bir ayrıma gitmesi ve tarafını kesinlikle belli etmesi kabul edilebilir olmaktan ötedir. Keşke ''nükleer İran'' değil de ''askeri alanda nükleer çalışması olan herhangi bir ülke'' deseydi, diyebilseydi. Dünya üzerinde nükleer askeri güç olan hiçbir ülke olmasa ne kadar da huzurlu olurduk? Nükleer güç ürettiği için İran'a sert çıkan ABD, İsrail ve Fransa'nın üçünün birden nükleer silahlara sahip olması bir tesadüf müdür?

Yıllardır beklediğimiz ''İran Savaşı'' için saflar tutuldu, kılıçlar (silahlar) hazırda tutuluyor. Artık beklenen bir kıvılcım. Yoksa o da ''Amerikan Başkanlık Seçimleri'' olabilir mi?

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..