Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

01 Ağustos '08

 
Kategori
Dünya
 

Ayağımızın Altındaki Küre...

Ayağımızın Altındaki Küre...
 


Bugün yerküremize uzaydan bakabildiğimize göre, artık evrendeki yerimizi saptayabiliriz... Bizler, yerçekimi sebebiyle, boşlukta kaybolmuş bir kürenin üzerine çakılmış durumdayız.


Bir gökcismi her şeyi kendine çeker; çünkü kütlelerin birbirini çekme özellikleri vardır. Yer, ne olursa olsun, bizleri kendine çekmek istemektedir. Bir engelin üzerinden atladığımızda bizi kendine çeker; lâkin kürenin merkezine doğru düşüşümüz toprak tarafından anında durdurulur. Eğer o sırada ayaklarımızın altında bir kuyu bulunuyor olsaydı, kuyunun dibini buluncaya kadar düşerdik.


En derin kuyuların çeperlerindeki kayalar bile, yeryüzünde, yeni açılmış bir yolun kenarında görülen kayaların aynıdır. Yine hepimiz biliriz ki, yer kabuğunun binlerce metre derinliğini araştıran petrol mühendisleri de hep aynı maddelerle karşılaşırlar.


Amerika Birleşik Devletleri'nde bir petrol arama çalışması sırasında elde edilen 7.600 metre derinlik, bizi Yer'in merkezinden ayıran 6.750 kilometre derinliğin yanında hiçbir şey ifade etmez, onun binde biri kadar sayılır! Sanki bir portakalın kabuğunda, milimetrenin yirmide biri derinliğinde bir çukur kazmışız... Bu kabuğun altında verimli bir tabaka bulunduğu kimin aklına gelir?


Yer'in merkezinde ne olduğunu kesinlikle bilmiyoruz; bu konuda ancak birtakım varsayımlar öne sürebiliriz. Güneşin iç kısmını, gezegenimizin iç kısmından daha iyi tanımaktayız! Çünkü güneş bize pekçok haber iletir, oysa Yer'in içerisinden yukarıya, ardı arkası kesilmeyen bir ısı akımından başka hiçbir şey gelmez.


Yer'in merkezine doğru inildikçe sıcaklık artar. Bu artış her 100 metrede ortalama 3 derecedir. Isı yükselmesi düzenli bir şekilde artarsa, sonunda 200.000 dereceden daha yüksek bir sıcaklığa erişilecek demektir! Bu durum karşısında ısı artışının, kabuğuna özgü bir olgu olduğunu kabul etmek gerekir.


İçerisine bir termometre yerleştirmek maksadıyle bir fırının duvarını yavaş yavaş deldiğimizi kabul edelim... Termometre giderek yükselecektir; lâkin alevlerin arasına girince, onu daha da itsek bile artık yükselmeyecektir. Yer kabuğunun içerisinde de durum herhalde aynı olmalıdır.


Yerkürenin içi hakkında edindiğimiz birkaç bilgiyi tıpkı bir doktor gibi, onun içini dinleyerek elde ettik. Doktor hastanın göğsüne parmaklarıyla vurur, buna karşılık nasıl ses verdiğini dinler ve hastanın ne durumda olduğunu anlar değil mi?.. Aynı şekilde, yere kazılmış çukurların içerisinde bazı maddeler patlatılır ve elde edilen yankıları uzaktan dinleyerek, yerin alt tabakaları hakkında birtakım bilgiler toplanabilir. Bazı tabakalar patlamanın doğurduğu sarsıntıları çabuk, bazılarıysa yavaş iletir. Değişik yapıdaki tabakalar arasında, ses dalgalarının, tıpkı aynaya çarpan ışık ışınları gibi yansıdığı bölgeler de vardır.


Bu şekilde yapılan araştırmalar neticesinde yer kabuğunun ancak 15 ilâ 40 kilometre kalınlığında olduğu anlaşılmıştır. Bu kalınlık, bizi Yer'in merkezinden ayıran uzaklığın binde 2 ilâ 6'sı demektir! Buna göre küremizin kabuğu, az evvel bahsettiğim portakalın kabuğundan çok daha incedir.


Kabuk kısmından sonra, kalınlığı 2.900 kilometreyi bulan "örtü" veya "kılıf" kısmı gelir. İşte bu kısmın üst tabakalarından yükselen ve yer kabuğunun çatlaklarından sızarak yukarı çıkan maddeler, yanardağların püskürttüğü lâvları oluştururlar. Bu kısımdaki maddeler, yer kabuğundaki kayalardan pek farklı değildir. Sıcaklığı ise 400-500 derece kadardır ki, bu sıcaklık çok sayılamaz. Yüzeyden yapılan araştırmalar, 2.900 kilometre derinlikte diğerlerine nazaran hayli değişik olan bir tabakanın varlığını haber verir. Diğer kısımlardan çok daha ağır olan "çekirdek" bu noktada başlar.


Bilim adamları 5.000 ya da 6.000 kilometre derinlerde, maddelerin yapısal bir değişime uğradıklarını gördüklerinden, içerisindeki madenlerin yoğunluğu suyun 12 ilâ 18 katı olan, ısısı bilinmeyen bu bölgeyi tanımlamak için ona "tohum" adını verdiler.


Katı mı?.. Sıvı mı?.. Böylesine büyük basınçların varolduğu bir yerde bu sözcükler anlamlarını yitiriyor. Oralarda madde, şüphesiz bizim hayâl edemeyeceğimiz bir durumdadır. Doğadaki bütün bilinmezler arasında, yerkürenin içiyle ilgili sırlar, herhalde bizler için daha uzun zaman gizliliğini koruyacaktır.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..