Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Ayaz ve Beyaz

Ayaz ve Beyaz
 

google görseller.bulutpaylasimbebek.bloggum.com/.../


Karsız mı kalır Tandoğan Köyü… Alabildiğine beyaz yılın beş ayı. Yerde yatan karın ayazı çaresizliği de sürükler arkasından. Kapalı olan köy yolu, gurbeti zifiri karaya boyar iyiden. Kapıya kadar inen kurtlar, açlığın bir balta gibi her şeyi keseceğini ulur hep bir ağızdan.

Tandoğan köyüne öğretmen olarak atanır İhsan. Anadolu’nun başka bir yerinden.Karısı Sevdiye ile birlikte birkaç parça eşyayı yüklenip gelirler köye.Kader bohçalarındaki bilinmezliği sererler yeni evlerine, gurbetlerine.

Birleştirilmiş bir sınıfta, gözleri çakmak çakmak yanan öğrencileri vardır İhsan’ın. İhsan Öğretmenin ağzından dökülen kelimeler ip olur hayallerine. Doktor olacağım, ebeme iğne yaparım der Memoş, ben polis olacağım der Bayram Ali, ben öğretmen olacağım der Zeynep kız. Öğretmenleri der, onlar der. Ders olur hep bir ağızdan, hep bir yürekten denilenler . Sınıfın ortasındaki sobayı her gün umutla, sevgiyle, öğrencilerinin gözbebeklerindeki ışıkla tutuşturur İhsan Öğretmen. Onlar da üçerli dörderli dikilip soba başına ısıtırlar ellerini.

Sevdiye şikayetçi değildir halinden. Sular donar, musluklar süs olup kalır duvar diplerinde. Topladığı karları eritir, kaynatır, yapar aşını, işini.Dikiş makinesi can yoldaşı gibidir Sevdiye’ye.Annesinin sandığa çeyiz koyduğu al çiçekli basmalardan, İhsan’ın sınıfına perde, çocukların sıralarına örtü diker.Çiçek bahçesine çevirir küçük sınıfı.

Gün güne , ay aya halka halka eklenir.Eksik olmaz ikisinin yüzünden de gülümsemeleri.

Bir bebekleri olacağı haberini verdiği gün İhsan’a, gülümsemeleri kahkahaya dönüşüverir.

Sevdiye’nin dikiş makinesi, minik bacaklı , minik kollu kıyafetler dikmeye başlar.

Zor olur doktora gitmeleri. Kapalı yol, iliklerine işleyen soğuk, gurbette atılan adım yorar ikisini de. Evlatlarını kucaklarına alacakları günün hayali, alıverir yorgunluğu bedenlerinden.

Ocak ayının en soğuk günlerinden biridir uyandıkları. Sevdiye sancılı bakar İhsan’nın gözlerine. Vakit tamam der İhsan’a. Vakit tamam… Koşar İhsan muhtara. Allahtan Muhtarın arabası vardır köyde tekten. Hazırlıklar tamamlanır ve günün ayazında düşerler ilçenin yoluna. Ameliyathane önünde hemşire müjdeli haberi verir İhsan’a.

-İhsan Öğretmen gözün aydın. Sınıf mevcuduna bir oğlan ekle.

İhsan mutluluktan ayağının birini kaldırır, birini basar. Binlerce teşekkür ve binlerce şükür, ipinden kopan boncuklar gibi dökülür dilinden.

Hastaneden şifa ile taburcu yazarlar Sevdiye’nin karnesine. Gelirler evlerine. Daha bir harlı yakar İhsan sobayı. Mutluluğunu, gururunu tutuşturur çıra gibi. İki can vardır üşümemesi gereken. Isıtılması gereken. Hem sobayla, hem sevgiyle.

Ayaz koyarlar oğullarının adını. Ayaz yakıcı soğuğu anlatır ama olsun ısıtır onu yaşama sevinci, hele bir gönül gözü açılsın. Ad dediğin bir boncuktur ne de olsa.

Ayaz uslu uslu, sessiz sessiz, kımıl kımıl büyür günden güne. Su gibi bir bebektir. Sevgisine kanamazlar, koklamaya doyamazlar.

Baharın ılık güneşinin köylerine misafir geldiği bir gün doktora götürürler Ayaz oğlanı. Üstünde Ayaz yazan karta, boyu ölçülür yazılır, kilosu ölçülür yazılır. Lakin kartta bir şey daha yazar ki, İhsanla Sevdiye’nin yürekleri donar bahar günü. Yapılan muayene neticesinde gözlerinde görme belirtisi tespit edilememiştir. İhsan önce okuduklarına inanamaz sonra da doktordan duyduklarına. Ardı arkası kesilmeyen tetkikler, çekilmeyi bekleyen bir tetik gibi dayanır şakaklarına. Doğuştan der doktor, ama ameliyat umudu yok değil ilerleyen yaşında. Bekleyeceğiz.

Sözü, sükûta emanet edip getirir yatırırlar Ayaz oğlanı beşiğine. Gider otururlar umutsuzluğun eşiğine. Kalkar İhsan birden ayağa.

-Yazgı Sevdiyem… Yazgı... Göz oluruz biz evladımıza, yüreğine öğretiriz görmeyi. Bak belki ameliyat dedi doktor. Hele önce bir gönül gözü açılsın der.

Severler severler Ayaz oğlanı. Yürekleri fener olur evlatlarına.

Bir de arkadaşı olur Ayaz’ın… Dostlukları dudak uçuklatır. Beyaz , Ayaz’ın doğusu, batısı, kuzeyi güneyi, bir tanecik tatlı köpeğidir.Ayaz’ın ayağının tıpırtısını duysun yeter.Kuyruğunu dayar O’nun koluna yön bulur ibresiz pusula. Ayaz’ın takılacağı taş görsün, çukur görsün gerilir önüne kaplan gibi. Kafasıyla, kuyruğuyla çeker arkadaşını düz yola. Tehlike atlatılınca, başlar Ayaz’ı yalamaya. İhsan Sevdiye’ye takılır.

-Bu oğlanı arı kovanından mı aldın, bala, balmumuna mı buladın. Baksana şunların haline, doyamıyor Beyaz senin oğlanı yalamaya.

Beyaz’ın varlığı hem Sevdiye’ye hem İhsan’a ayrı bir coşku ve güven verir. Okulun bahçesine giderler, oradan eve gelirler, birbirlerinden dakika ayrılmazlar. Beyaz, Ayaz’a baston olur göz olur, Ayaz, Beyaz’a yaren.

Yazın, kontrolleri için ilçeye ve ile seferleri de sürer bu arada. Doktorlar Ayaz’ın üniversite hastanesinde takip edilmesi gerektiğini söylemektedirler. Bundan daha önemlisi artık okul yaşı gelmiştir Ayaz’ın ve durumuna uygun bir yerde eğitim alması şarttır.

İhsan Sevdiye’ye vakit tamam der. Vakit tamam. Ankara’ya tayin olmuştur İhsan. Umutla, heyecanla çarpar yürekleri yeniden. Ayaz’ın gözlerine ışık olacaktır belki Ankara.

Şimdi bu durumu Ayaz’a nasıl anlatacaklarını ve Beyaz’la ayrılmasının onun minik yüreğine açacağı yaranın sızısını nasıl dindireceklerini düşünürler.

Sözcükleri bala, pamuğa sararak konuşurlar Ayaz’la. Böyle hareket etmelerinin onun için olduğunu, ışık için olduğunu, her şeyin daha güzel olacağını anlatmaya çalışırlar.

Ayaz üşür ilk defa, yüreğinde esen fırtına dudaklarını titretir.

-Ama der ama ben nasıl yaparım onsuz.

Tomur tomur damlalar yuvarlanır gözlerinden, fırlar gider bahçeye Beyaz’ın yanına. Sarılır boynuna minicik kollarıyla .Beyaz onu yalar, Ayaz O’ nu koklar. Beyaz hisseder Ayaz’ın üşüdüğünü, titrediğini. Havlar durur yanında...

İhsan ve Sevdiye bu sevgi yumağının çözüleceğini gördükçe çok üzülürler ama ne gelir ki ellerinden. Beyaz’ı götüremezler yanlarında. Kıra, bahçeye, ota, toprağa alışıktır Beyaz.Yapamaz dört duvar arasında.

Hasılı ayrılacaktır iki dost.Belki bir daha görüşmemecesine.

Ayrılık günü gelir çatar. Küçük pikaba doldururlar eşyalarını, döner bakarlar küçük evlerine. Binlerce iğne batar ciğerlerine... Ayaz ağlaya ağlaya Beyaz’a seslenir...

-Beyaz... Beyaz... Nerdesin pamuk arkadaşım...

Fakat ne bir kımıltı ne bir ses vardır yanında...

Babasına seslenir.

-Baba nereye gitti, görebiliyor musun O’nu, sabah buralardaydı.

Babası o sırada pikabın arkasından gelen küçük hışırtıya kulak kabartır.

Beyaz, çamaşır leğeninin içine kıvrılmış hadi gidelim der gibi bakar İhsan’nın gözlerinin içine.

İhsan elini dudaklarına götürür. Sus işareti yapar Beyaz’a.

Sus Beyaz, sus der içinden... Sus ki zorlaşmasın bu ayrılık iyice.

Anlar Beyaz İhsan’nın çaresizliğini. Kulaklarını indirir, titreye titreye patilerinin üzerine basıp yiter gider evin ardına doğru. Ayaz’ı basarlar bağırlarına İhsan ve Sevdiye. Ankara’ya doğru dönmeye başlar tekerlekleri. Tekerin Her dönüşünde dualar da devir eder dillerinde. Işık, ışık, Ayaz’a ışık diye...

Tandoğan’da açılmıştır gönül gözü Ayaz’ın... Annesi, babası, Beyaz’ı sevgiyi ince ince işlemişlerdir oya gibi... Ankara’da geçen yıllar ise ışık olur gözlerine. Başarılı ameliyatlar sonrasında görmeye başlar çakır gözleri dünyayı. Ama hiç unutamaz Ayaz ilk gözünü, pamuğunu, Beyaz bastonunu...Beyaz’ını...Sıcacıktır yüreği, yaşama ait olan her şeye karşı.

Yalnızca Beyaz’dan ayrıldığı günün hatırası üşütür yüreğini.

Gökten elmalar düştü, umudu ve sevgiyi bir kuyumcu gibi yüreklere ince ince işlemesini bilenlerin başına.

Lillo

 
Toplam blog
: 97
: 531
Kayıt tarihi
: 10.04.08
 
 

Öğreneceği çok şey olan bir öğretmenim.... ..