Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '17

 
Kategori
Felsefe
 

Ayıp, günah, yasak...

Ayıp, günah, yasak...
 

engindenizler.blogcu.com


Kavramlar ne kadar birbirine karışıyor..
 
“Valla ayıp ediyorsun…!”
 
“Hemşehrim senin yaptığın günah be; doğrudan cehenneme gideceksin…!”
 
“Bu yaptıklarının hepsi de yasak şeyler; suç işliyorsun!”
 
Görüldüğü gibi, örnekleri içselleştirdiğimiz zaman anlamlar daha bir belirgin oluyor ve anlaşılması kolay oluyor.
 
Belli ki : 
 
Ayıp = Etik değerler, törel değerler; ahlaki değerlerle ilgisi var.
 
Günah= Deyince önce dini değerler ve onlara aykırı davranışları anlıyoruz. Din ve inanç günahın temeli.
 
Yasak= Hukuk ve adalet’le ilgili bir kavram. Yasak bir şey yaparsan… Bunun adı suçtur ve yaptırımı cezalandırılmaktır. Karşılığı Yasalarda yazar.
 
Ayıp :
 
İnsan olarak bütün davranışlarımız aslında bu üç çevrim tarafından engelleniyor. Yani insan tam özgür değil; sınırlarını bilmeli. Sınırlarını bilmezsen, eğer topluma karşı bir hata yaptıysan, seni toplum önce kınayarak veya aforoz ederek cezalandırıyor. İnsana ve topluma karşı “ayıp” davranışlarını sürdürürsen, toplum seni ahlak adına öylesine cezalandırır ki, şaşar kalırsın.
 
Bunun için insanın “terbiyeli” olması gerekir.. Terbiyeli olmak demek bir bakıma insanın bir toplumun sahip olduğu değerlere ve normlara sahip olması, bilmesi, bunlar için eğitilmesi demektir. Ahlaki değerlerin öğretilmesi, bizi davranışlarımız konusunda daha bilinçli hale getirmek içindir. Sonuçta bu “Kişilik Eğitimi”ne yol açar. Kişinin ve Toplumun Etik değerleri olmazsa ne olur… Toplum dağılır ve Anarşi ortaya çıkar. Töre, toplumu bir arada tutan ana harç gibidir. Her toplumun töresi kendine göredir; başka toplumdan ödünç alınamaz.
 
Günah:
 
Bazılarımız için derin dini kaygılar içindeyiz. Korkular toplum tarafından insanın içine konulursa buna ayıp, ayıplanma diyoruz. Çekiniyoruz. 
 
Ama öte dünya kaygısıyla, korkusuyla bazı şeyleri yapmak yada yapmamak durumunda kalıyorsak.. Ve bazı davranışlar dini akaite göre günahsa ve biz onları bilerek yada bilmeyerek işliyorsak, sonunda o cezaları öteki dünyada cayır cayır yanarak çekeceğiz.
 
Fakat işin vahim tarafı bu günahların bazı hacı, hoca tarafından insanlara abartılarak hatırlatılmasıdır. Ey, insanlar cayır cayır yanacaksınız…. Bu korkulu söylemler; ve yaptırımların hatırlatılması bazı insanlar üzerinde öylesine etkili oluyor ki, bu insanlar dünyada da Cehennemde yaşar gibi yaşıyorlar.. Hep kendilerini günahkar zannediyorlar; her yaptıklarının “günah” olduğunu sanıp, artık parmaklarının ucunu bile oynatmak istemiyorlar… Yani Din, bir mutluluk merkezi değil, tersine “Korku” merkezi olup çıkıyor…
 
Şunu yaptın günah, bunu yaptın günah… Ne yapsın insanoğlu..!?
 
Sonunda bazı insanoğulları : “Ne kadar istersen o kadar ceza yaz.. Deyip ortaya çıkıyorlar.. İşte o zaman işler zıvanadan çıkıyor. Ussallık ortadan kalkınca, işte o zaman bazıları Dini kendi ölçülerine göre yorumlamaya başlıyor. Yeni yaptırımlar ortaya koyuyorlar… Ve sonra mezhepler, tarikatlar… DEAŞ’lar filan kendi kendine gelin güvey olup duruyorlar. 
 
İnsan davranışlarına sınır çizmek hem çok kolay hem çok zor. 
 
Yasak :
 
İnsan davranışlarına “ussal” ve bilimsel bir çizgi çizmek, toplumların ana kaygısı olmuştur. Bunun için “Yasal” olan ve olmayan davranışlar belirlenmeye çalışılmıştır. Toplum neyi, neleri suç olarak görüyor… Neleri suç olarak görmüyor?
 
Toplumca suç olarak görülenler ve yasalara bağlananlar “yasak”tır.. Onları yapamazsınız. Yaparsanız : Yani adam öldürürseniz, hırsızlık yaparsanız; başkasının karısına, kızına göz dikerseniz…vb . suçlu olursunuz. Yakalanırsınız ve cezalandırılırsınız. Çünkü siz yasada gösterilen yasak hareketleri yaptınız. Güya bütün bu suçlar ve cezalar belirli bir “Sosyal Kontrakt”a göre düzenlenmiştir… Ama her zaman bu böyle değildir.
 
Görülüyor ki, toplumda yaşayan insanoğlu ayağından üç tane sağlam halatla bir kazığa bağlanmıştır.
 
Bu balardan biri “Ayıp”tır; toplum bunları kullanarak icabında sizi fena halde kınar; ikincisi, günahtır, cemaat sizi fena halde korkutur, aklınızı başınızdan alır… Ve nihayet yasaya karşı bir suç işlerseniz, yasak hareketlerden birini yaparsanız, bir de bakarsınız içeri girmişsiniz… İstediğin kadar, bağır çağır… Kimseye dinletemezsiniz.
 
Görüyorsunuz, her üç durumda da, işin başında “Yargılayanlar” , yani efendiler var.. Bir de yargılananlar… Yani “Kullar”, “Vatandaşlar”… İşin kötü tarafı çoğu kez, normlar, yasaklar yargılayanlar tarafından yaratılıyor ve insanlar onların adamları tarafından yakalanıp yargılanıyor.
 
Bir de toplumda “ÖZGÜRLÜK”ten söz ediyoruz. Özgürüz, filan diyoruz… Aslında özgürlük ne kadar zor… Çünkü her zaman gözler üzerimizde ve her zaman Ayıp!, Günah…! Yasak!... lar çalışıp duruyor. Birileri hatamızı yakalamak için tepemizde bekliyorlar.
 
Ne yapabiliriz..! Doğal olarak davranışlarımız üzerinde düşünmeliyiz ama belki de bu noktada bir iki fıkra anlatmanın zamanıdır.
 
Birincisi :
 
Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
 
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
 
-Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.
 
Yorumsuz…
 
İkincisi :
 
Süleyman Demirel’den naklen anlatılan bir hikaye:
 
“Demirel anlattı. "Bu bir Aydın deyimidir" diyerek.
Köylü, Aydın pazarında turp satıyormuş.
Müşteri gelince önce ufak turpları çıkarıyormuş.
Müşterinin biri "bu turp büyük" diye yüzünü buruşturup, yürüyünce...
Köylü, arkasından seslenmiş: 
- Hele dur bey... Turpun büyüğü heybede. 
 
Süleyman Demirel: 
- Demokratik istikrar korunamazsa... Yönetimde zaaf belirirse... Turpun büyüğü ortaya çıkar. “ demiş. (Sabah.Yavuz Donat’tan)
 
Bütün özgürlüklerimizin ana temeli “Anayasa”… Ona güvenip, ona bağlanıyoruz…
 
Ana direk bel verirse ne olur…?
 
Onu siz düşünün…
 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..