Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '08

 
Kategori
Aile
 

Babam ve oğlum

Babam ve oğlum
 

Aslında hayat çok adil.


Memur bir babanın ve evinde terzilik yapan bir annenin ikisi kız, biri erkek 3 çocuğuyduk biz. Fethiye’de gittiğim tüm okullarda (ilkokul, ortaokul, lise) ablalarımın iziyle karşılaşmıştım. “Zeki, çalışkan, terbiyeli, başarılı ve ünüversiteyi kazanabilen”...

Sorumluluk duygusunu hep omuzlarımda hissettim. Zaman zaman zorlandığım durumlarda aynaya bakıp “acaba ben onlardan değil miyim?” diye kendimi sorguladım.

Şimdi hayatıma geri dönüp baktığımda ünüversiteli olmanın pek de önemli olmadığını anlıyorum.

Asıl ünüversite yaşadığımız geçim mücadelesiydi. Babamın ve annemin ekonomik olarak bütün olumsuzlara rağmen bizi okutabilmeleriydi. Bu zorluklar içinde, bir aile bireyi olarak kendi ihtiyaçlarımıza destek olmak amacıyla para kazanmaya 13 yaşında başlamıştım. Üniversiteyi 28 yaşında bitirirken aslında hepimizin kendisine göre yaşadığı hayat üniversitesini de bitirmiştim. Babam her iki ünüversiteyi de bitirmeme ön ayak olmuştu. Kendi özgürlüğümü ve ayaklarımın üzerinde tek başıma durmam gerektiğini yudum yudum göstermişti.

Babamın bizim üzerimizde içten gelen gizli bir baskısı vardı. Tüm babalar gibi sevgisini derinden gösterirdi. Aslında şimdi anlıyorum ki onun için de böyle olmak ne kadar zormuş. Babasından öğrendiği sevgiyi şımarırlar diye gösterememek...

Oysa çocukken babam benimle her zaman oyun oynardı. Bir şeyleri kırıp döktüğümüz için annemin mualefetine rağmen evin içinde top oynardık. Şimdi oğlum da her gece benimle top oynamayı hiç kaçırmıyor. Hafta sonları beni yatağına alırdı. Orda onunla birlite yatabilmek çocukluğumun tarif edilemez mutluluklarından biriydi. Şimdi oğlum da gece 3-4 defa yatağından kaçıp yatağımıza geliyor. Hafta sonları motoruna bindirip yakın yerledeki koyları gezdirirdi. Motorun arkasında beni tembihlemesi “sıkı sıkı sarıl sakın düşmeyesin”, ona sıkı sıkı sarılırdım sadece düşmemek için değil, kaybetmemek için de... Acaba şimdi de oğlumun sık sık sarılması ve “seni seviyorum” demesi bundan mı...

Bluğ çağında, o fiziksel ve ruhsal değişimlerin (asi, hırçın, beğenmeme, dünyayı düzeltme, monotonluk kompleksi, sürekli bir şeyler yapma isteği, başına buyruk olma) ortasında mutlaka her baba çocuğuyla sorunlar yaşamıştır. Biz de yaşamıştık. Küçükken yaşadığım ailemin bana gösterdiği sevgi yumağını hiç unutmadım. Bu nedenle biz o dönemleri en az hasarla atlattık.

Babam ile annem, tırnaklarını kazıyarak bizim gibi çocukları birer yetişkin haline getirdiler. Her zaman derlerdi “hayatta en büyük gururumuz, çocuklarımız” diye. Şimdi canım hayat arkadaşım ile bazen düşünüyoruz. Biz de bu sözü söyleyebilecek miyiz diye...

Aslında hayat, baktığınız zaman size pek de farklı şeyler yaşatmıyor.

Hayat bumerank gibi, attığın, yaptığın sana geri geliyor. Hasat zamanı bencilliği kabul etmiyor. Şu anda bulunduğumuz yer, ne yaşadığımız ya da yaşattığımız kendimizi ele veriyor.

İlahi adalete karşı çok dikkatli olmak gerekiyor. Oğlumla şimdiyi yaşıyorken geçmişimde çocukluğumu yaşıyorum sanki. O nedenle bu büyüme seronomisinin hiç bir anını kaçırmamaya çalışıyorum.

Hayat aslında çok adil.

 
Toplam blog
: 52
: 7250
Kayıt tarihi
: 08.11.07
 
 

1971 Fethiye'de doğdum.  2000 yılından beri evliyim. Büyüğü 29, 17 yaşında, diğeri 12 yaşında ü..