Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Bafra'da bir sevda

Bafra'da bir sevda
 

Muğla’dan Samsun’a bir heyecan içinde yollardayım. Samsun’dan çıkıp Bafra’da sürgün verecek bir tohum gibiyim. Atamızın adımlarının izini yeniden dokur gibiyim. Kentin çehresi değişmiş, katlı katlı dev binalar devrilecek gibi olsa da bu topraklarda ilk kıvılcım atılmıştı.

Çanakkale’ye sevdalı bir şiir bir öykü diyecek Bafra’da büyüyecek sevdalı yürekler. Sisli Boranlı, yağmurlu yollarda yüreği hop etse de Samsun’da, Bafra’da güneş açar demiştim. İçimin derinliklerinden açtı yüreğime doğdu güneş. Yaydığı ilk kıvılcım Samsun’dan.

Geçmiş yılların özlemi tüttü. Sivas’tan Samsun’a, oradan Bafra’ya geçmiştim idealist öğretmen arkadaşım ile. Pirinç tarlalarında durdurmuştum arabayı. Bir pirinç tanesine selam durmuştum. Bir pirinç tanesinin ziyanı olmazdı. Şimdi Bafra’nın içindeyim. Sanatın, şiirin, öykünün demliğinde kendimden geçiyorum. Daldım gittim o günlere.

Arkadaşım ”selam söyle memleketime .”dedi. Selamını Muğla’dan aldığım simit kırıntılarını döküverdiğim yerden adını bilmediğim alacalı bir kuş karşılık verdi, Bafra’da tarih yeniden konuşuyor. Bafra’da sanat güneşi için omuz veren Gülseren Akdaş. Bafra’da şiir bizimle yürüyor. Eşeleyin bu toprakları eşeleyin de dünden bugüne şiir dökülsün yine…

 

                                                                                                                            11 ŞUBAT 2016/Marmaris

YALNIZCA GİTMEK DEYİNCE…

11 Şubat saat 20.30 da çıkacaktım yola. Gidecek olan yalnızca tek firma otobüs… Seçeneksiz kalıverdim. Üstelik Çarşamba günü akşamüzeri üst üste ardı firma.”Biletinizi internetten almışsınız. Arabamız arızalandı ancak, yarın akşam çıkabilirsiniz ya da gündüz 15.00 arabasına aktarabiliriz.

“Nasıl yani ben öğretmenim çalışıyorum keyfi değil ki bu seyahat. Ertesi akşam hayatta olmaz.”

“İptal ettirirsiniz size telefon vereyim ya da saat 15.00 da gidersiniz. Başkada bir şansınız yok.”

Yarım gün Cuma için diyecektim işe bak bir buçuk gün izin alıyorum Perşembe günü nöbet ve sekiz saat ders de havaya uçuyor. Bolardığım yanıma kalıyor. Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum.

    100 yıl Çanakkale Şiirleri seçkisi için bana gönderilen plaketim kırılmıştı. Çanakkale Öykü içinde yer alışımın manevi yönü vardı. Ne yapıp yapıp plaketimi elceğizimle almalıydım.

Yeniden aradım beni arayanı değişen hiçbir şey yoktu “Yalnızca iptal ettirebilirsiniz. ”de dondum. İptal telefonu yazıldı bir kenara. “Benim yüreğimin iptali yok gidilecek bu yola “ dedim.

Eşim” Çok kararlısın gideceksin sen.” dedi.

       Ertesi gün müdür yardımcılarıma halimi anlattım. Sekiz saat ders ve nöbet çöktü dibe… Üzerine bir de yaratıcı egzersizlik eklenince ders ücretim uçtu. Sanat sevdalı olan ben gibi deli miydi bilemiyorum. İzin kâğıdı yazıldı iki güne çünkü Cuma günü ikinci dönem başı toplantısıydı, önemli kararların alındığı geniş bir toplantıydı. Daha sık da vardı sorumluluk sınavı… Yuh artık bir güne bu kadar iş dedirten türden bir günümdü Perşembe. Hepsi biz izinle silindi gitti.

     Eve ivedilikle geldim nasıl bir bavul hazırladım nasıl yola çıktım kendi kendime şaştım. İnce ince bir yağmur ile eşim uğurladı beni Marmaris garajından.

     Muğla’ya yaklaştık, Muğla’dan çıksın sis, duman, boran… Yağmur yağmur üstüne… Savrularak yağıyor bir de. Yalnızca arabaların, otobüslerin, kamyonların yalnızca parlayan gözleri görülüyor. Neyse ki Aydın’dan sonra yağmur ince ince iniyordu yeryüzüne.

    Yol uzun uykuyu demlemek çok zor sürekli konuşan, sürekli mızı mızı bir çocuk ana sabırlı babaya ne demeli. Baba sertliği almış ele. Sesi yükseldikçe çocuk pusuyor diyeceksiniz ya değil işte tam aksine gürültülü ağlayışlar inadına sürüyor. Yan koltukta ununu elemiş eleğini asmış karı kocabaş başa vermiş torunlarını anlatıyor. Bizim ki olsa hiç susmaz. Susuyor yine. Yine iyi yavrucak.” Otobüsün içindekilere göre yine iyi olmasa da hoşgörülü olanlar var.  Ben yalnızca hayallere dalmak istiyorum.

Samsun’a, sonra Bafra’ya gidişimiz geçişimiz vardı. Zara lisesinden arkadaşım Güllü ile… Bir köy çocuğunun dilinden söyleşmiştik. Geçmiş günler burnumda tütüyor. Dayanamıyorum bir dörtlük karalıyorum telefonuma paylaşıyorum. Şiirim geldi aktı gitti der gibi tuşlardan harfler akıyor telefon ekranına.

     Samsunlu arkadaşım Betül  “Memleketime selam söyle.” diyor. Selamını iletiyorum havaya kara bulutlar geziniyor havada. Yağmaya mı açılmaya mı yüz bulacak bulutlar devinip duruyor. “Açıl “diyorum. Samsun ilk aydınlığımız. Devinen bulutlara, ağaçlara, bastığım toprağa selamını iletiyorum.

     Kimseye hiçbir şey sormadan sezgilerimle Bafra’ya gidecek otobüsü hiç dakika sektirmeden buluyorum; hemencecik atlıyorum. Bafra’ya hayale dalıp çıkarken geliveriyorum. İstanbul’dan gelen bir otobüs firmasının servisine yine sezgilerimle biniveriyorum.”Şehir içine gidiyor mu ?” diyorum.

“Evet” deyince kitap yüküyle ağırlaşmış bavulumla kapaklanıyorum içeride. Kimse gülmeden kendime için için gülüyorum halime. ”Bafra öğretmenevi “diyorum. “Evet, giderim.” deyince kuşlar gibi hafifliyorum.”İnsan bilmediği mekânlar da ne kadar acemice davranışlar sergiliyor. Servis ne çok dolaştı yolları.” diyorum içimden. Ticari taksi olsa para koparmak için diyeceğim ya… Çözemiyorum yolları dolap beygiri gibi dönüp duruyoruz sanıyorum sonradan öğreniyorum ki yollar da tek yön sıkıntısı var.

   Servis duruyor. Bafra öğretmenevi yazısı görünüyor. “ İnebilirsiniz burayı.” diyor. İndiğim noktada bakınırken Gülseren Aktaş sesleniyor .”Hatice buradan.” diyor. Uzun ve geniş basamaklı merdivenleri yürüyorum kapıya çıkıyorum. Sizi karşılamak için çıktım .” diyor. Bundan sonrası güllük gülistanlık… Konukluk kapısından içeri girdik ya… Hemen giriş yapılıyor. Bavullar bir kenara istifleniyor. Ayağımızın tozuyla Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin’i ziyarete gidiyoruz. Gülseren Akdaş arkadaşım randevuları  çoktan almıştı. Aceleyle çıkıldığı için kitabım, şiirim yok çantamda. Kendimizi sırasıyla tanıtıyoruz. Ülkemizin dört bir tarafından toplanmışız tek bir amaç için. Minicik bir şiir dinletisini çırpıştırıveriyoruz o anda. Bafra Belediye Başkanı gerçekleştirdiklerini, hayallerini bir bir anlatıyor. Özlenen güzel işlere imza atmak böyle olsa gerek dedirtiyor.  Abdürrahim Karakoç’tan bir dörtlük okuyuveriyor bize halk şiirinin tınısına vurgu yaparak.

    Bafra’nın özel lokumu Camus kaymağından yapılan lokumu ile Bafra’ya özgü içi ceviz dolu nokul servis yapılıyor. Çayların servisi uzun sürmedi. Çaylarımızı yudumlarken sohbetler sürüyor. Halise Tekbaş belediye başkanı ile önceden tanışıklığı var.  Gülseren Akdaş arkadaşım ile birlikte dershanecilik yapmışlar. Eğitime gönül vermiş, gençlerin ruhuna dokunmuş insanlar ne mutlu! Kısacık sohbetten sonra Topluca fotoğraf çekiliyoruz, vedalaşıyoruz ve mekândan ayrılıyoruz. Belediyenin çıkış kapısında topluca fotoğraf çekimi yapılıyor yine.

      Gülsen Akdaş yönetiminde Arkeoloji müzesini gezmek için yola çıkıyoruz. Kimimiz müzeye doğru ivedilikle yürüyor kimimiz her yakaladığı anı fotoğraf karesine almak için kendini fotoğrafa kaptırmış. Yaşımız kaç olursa olsun içimizdeki yaramaz çocuk susmak bilmiyor. Öncelikle müzenin dışındaki ilkçağ uygarlıklarına ait kalıntıları inceliyor bir kaçımız. Yakın tarih içeride… Kalabalığa karışıyoruz. Sergilenen tarihi süreçlerin materyallerini inceliyoruz. Bazılarını pek bir yakın buluyoruz kendimize güya çaktırmadan fotoğraf çektiriyoruz. Müzeden tanıtım broşürü alıyoruz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yine müze çıkışı son kare fotoğraflar çekiliyor. Her zaman ki fotoğrafçımız Oktay Zerrin hiç birimizi kırmıyor sağ olsun.

    Müzeden çıkarken ayrışıyoruz. Gülseren Akdaş ve bayan arkadaşlar öğretmen evine dönüyoruz. Eşyalarımızı yerleştiriyoruz odalarımıza. Üstümüze şöyle bir çeki düzen veriyoruz ve fazla gecikmeden aşağıya iniyoruz. Öğle yemeğimizi yiyoruz. Çayımızı içiyoruz. Bir ara yanıma geliyor Gülseren arkadaşım yemek için ücret ödeme demek için. Yine telefonlar geliyor yine yol tarifleri…

     Ben öğretmenevi lokaline çay, kahve içmek için geçiyorum. Erkeklerin masadan başları şöyle bir kalkıyor.”İçimize yeni düştü.” Dercesine, Tavla, okey tahta şakırtıları büyük salonda küçük bir masada iki demli çayı deviriyorum İlk Bafra için şiir dizelerini sayfaya döküyorum. Benim dizelerden ahenkli tınılar yükselmiyor. Kapıdan girişimle bakışları diken adamlar oyunlarına çoktan yumulmuş beni bir köşede unutmuşlar bile. Dizelerim aktı gitti şiirim bitti. Yıllar yıllar önce içinden şöyle bir geçtiğim mekâna şiir yazıyorum şimdi. Bir kelebek hafifliğinde küçük defterimi ve kalemimi çantama atıyorum. Yokluyorum çantamı kitabımı almışım çok şükür.

      Özverili arkadaşlarımızın taksileriyle saat 1.30 da Bafra Kaymakamını ziyaret için yola çıkıyoruz.

Genişçe konuk ağırlama salonundayız. Aramızda sohbetler sürüyor. Kaymakamın içeri girdiğini algılayamıyoruz bize. Onun gelişiyle birlikte ağır bir resmiyet görmüyoruz. Büyük masa Bafra’ya özgü lokum ve nokul tabaklarıyla donatılmış. Biz ucundan kıyısından lokumları atıştırırken yakalanıyoruz. İçeriye güler yüzlü, şen biri girivermiş hepimizle tokalaşıyor. Karşımıza otururken Gülseren arkadaşım tarafından tanıtılıyor Bafra Kaymakamı Halis Arslan. Halise Tekbaş tanıyor kaymakamı dostlukları yılların izlerinde kalmış. Bizden biri cümleleri hafif sesli ya da sessizce hepimizin yüreklerine dökülüyor. Teker teker tanışıyoruz. Ben de utana sıkıla Gülseren Akdaş arkadaşıma sıcağı sıcağına şiir yazdığımı söylüyorum, Hemen beni dillendiriyor. Bir çırpıda okuyuveriyorum. Güzel projeler anlatılıyor. Çocuk oyunları kitabı ve parkı. Seçki kitapları hepsi çok hoş…”Ben senin kitabını aldım.” Deyip bir kenara atacak birine benzemiyor. Okumaya ve yazmaya meraklı biri. Okuyamasa bile okutacak biri.”Bizi ancak bizden biri anlar değil mi?”diye bakışıyoruz yalnızca. Sınırlarını kaldırmış, ben dilini yok etmiş bir yönetici seçkisi Aziz Nesin öyküsünden düşüyor yüreğimize. Hepimiz ısınıveriyoruz. Karadeniz Toroslar güney-Kuzey Toroslar oluveriyoruz. Böyle bir kaymakam her yere lazım mı demeliyiz? Şaşkınız ve mutluyuz. Zaman su gibi akıp gitmişti. Kaymakamlıktaki konukluğumuz sona ermişti. .Son kare fotoğraflar çekiliyor yine. Halis Bey akşam yemeğinde bizimle olmaya söz veriyor. Vedalaşıp ayrılıyoruz.

     Herkes kendince gezmek istiyor. Bafra’yı Gülseren Akdaş ile birkaç arkadaş yürüyoruz. Tarihi mekânları, eski çocuk parkını geziyoruz. Fotoğraf karelerinde olmanın kıvancı sürüyor. Kader’in fakirhanesinde bir kahve molası veriyor bize Gülseren arkadaşım. Derneğe gelenler ile dernekten ayrılanlarla tanışıyoruz. KÜSADER den ayrılıyoruz. Öğretmenevine doğru yürürken, arkadaşımız İsa Kahraman taksi ile köşede gözüküyor. Biz de taksinin içinde buluyoruz kendimizi. Öğretmenevinde bir buçuk saat dinleniyoruz. Halise Tekbaş’ın doğum günü (ondan habersizce planlanıyor)

    Akşam yemeği için aşağıya inliyor. Masalar hazırlanmış, salatalar nefis görünüyor. Bafra pidesi hazırlıkları sürüyor. KÜSADER de söz veren,  çiğ köfte yapacak olan, Gülseren öğretmenin sağ kolu masaları çiğ köfteyle donatmış bile… Sofra zengin duruyor. Kaymakam biraz gecikiyor. Masada sohbetler iyice koyulaşıyor. Bu arada internetten, dergilerden yazılarını beğendiğim Meral Kutluğ ile tanışıveriyorum. Sanırım etkinliklerin güzel yazı da bu yeni yepyeni arkadaşlıklar, dostluklar…

     Nihayet, Bafra Kaymakamı Halis Arslan geliyor selamlaşıyoruz. Çorbalardan başlıyoruz. Sırasıyla pideler geliyor. Kaymakamımız Halis Arslan “Zeytinyağlı sahanda yumurtayı tercih ediyor. Zeytin yağ deyince Egeli damarım kabarıyor. Üzerine bir de limon sıkmayı hayal ediyorum. Açıklama geliyor Bafralıdan. ”Zeytinden olmayan zeytinyağı yani ayçiçeği yağı.

     İsa Kahraman çalıp söylüyor. Yahya Bilican çalıp söylüyor; biz de eşlik ediyoruz. İlerleyen zaman da sürpriz pasta geliyor. Halise Tekbaş’ın doğum günü kutlanıyor. Alkışlar dökülüyor. Güzel dilekler söyleniyor. Bafra Kaymakamı ile mumları üflüyorlar. “en büyük dilek barış, kardeşlik, huzur” diyor Halise ve biz aynı dileğe koro ekibiyle katılıyoruz. Halis Bey ayrılıyor mekândan. ”…Sonrası iyilik güzellik…”malum yorgunluk herkes yol yorgunu. Odalara çıkılıyor. Suya sabuna dokunmak beni rahatlatıyor. Güncemi yazıyorum. Yarın güzel bir gün olsun diyerek şişman yastığı kıyıya çekip havlu yastığımla uykuya çekiliyorum.

                                                                     (yazı dizisi sürecek…)

                                                                                                                    Hatice Altunay

 
Toplam blog
: 140
: 595
Kayıt tarihi
: 31.08.10
 
 

18.03.1950 yılında Samsun'un Bafra ilçesinde dünyaya gelmiş. Altı çocuklu bir işçi ailesinin üçün..