Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Bağımlının, özgürlüğe doğru yolculuğu

Bağımlının, özgürlüğe doğru yolculuğu
 

Sevgili Ersan Erçelik bloguna harika bir yazı eklemiş http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=42322
"ihtiyaçların azlığı kadar güçlü, karşılıksız sevgi kadar büyük" yazısının başlığı. Ona yazdığım yorumum sonrasında bu kıvılcım yeni bir yazı doğurttu bana.

Şimdi bu yazımı paylaşmak istiyorum sizinle: "İhtiyaçlarımız kadar bağımlı; bağımlılıklarımız kadar özgürlükten uzak ve özgür olamadığımız kadar da, kırılgan kalmaya mahkumuz... " demiştim ona...

İhtiyaç duyguğumuz şeyleri içimizden şöyle bir sıralamaya ne dersiniz...
Paraya aşırı bağımlılık konusunu örnek alalım mesela: Yaşama karşı güvensizliktir bu (çünkü evrende her şeyi şahsen kontrol edebilmeye dair bir istek ve bu olmadığında ciddi bir kaygı haline girme potansiyeline sahibiz çoğumuz)

Yine paraya karşı aşırı istek ve yönelim: Kendini güçlü kılma gayreti, erk arayışı ile açıklanmakta (çünkü altbilincimizde ki programlar sürekli "yeterince güçlü değilim" mesajını veriyor)

Para yada her tür maddeye olan aşırı düşkünlüğün de bir diğer sebebi bence: Sevilme isteği (kendimizi koşulsuz sevebilmeyi başaramadığımızda "sevilmeye layım" diyerek elde edemediğimiz doyumu, satın alabileceğimiz şeylerle giderebilme umudunu geliştiririz)

Yine farklı bir ihtiyacımızdan devam edelim: Beğenilme, tercih edilme ihtiyacı...
Kendimizi her halimizle, koşulsuz, şartsız sevmeyi beceremediğimizden, bunu dış bilinçlerin yapmasına karşı aşırı bir eğilim ve talep haline girilmesi...

Akabinde ya aşırı verici (sevilmek ve tercih edilmek için sürekli iyilik meleği rolüne soyunmak )

Yada histerik eğilimlerin dozajını çizgi ötesine taşımış bir gönül avcısı profili: Her ikisinde de eksikliği hissedilen duygu ortaktır; kendini sevmediği oranda eksik kalan sevgiyi, sevilecek kişi olma gayretiyle tamamlama çabası...

Maço erkek profili de son örneğimiz olsun: Sert, erk-ek...
Güç ile özdeş hale gelmiş erkeğin dış görünüşü, hal ve tavırları, yaşama bakış açısında ki o zorlayıcılık , yönetme isteği ve sert çizgilerle çevrili olan o esnemez, eğilip, bükülmez karakter yapısını düşünürseniz (bir istisnayla sadece baba figürü yerine koyduğu kişi ve otorite objeleri önünde eğilir; bknz: polis, baba, amca vs ...)
Kendine olan güven eksikliği ve yetersizlik duygusu kaynaklı kamufulaj çabasını kolayca hissedebilirsiniz onlarda.

Kendi zaaf ve noksanlarını kapatabilmek adına, karşı tarafı yönetmek ve kontrol etmek (bu durum aslında; kendini baba karşısında zayıf ve güçsüz hissetmiş erkek çocuğunun, kendini yeterince güçlü hissedemeyip ileride de, kendini yönetemeyecek olma kaygısının yansımasıdır) Bu profilin istekve/veya bağımlılıkları arasında da; para, statü arayışı ve düşkünlüğü, güç isteği ve kontrol arzusu olarak çok sık görülür.

Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Zira konumuzdan sapmamıza neden olabilir. Burada şahsi görüşlerimi paylaşıyor olsam da, dış gözlem kaynaklı uzun zaman alan verilerin, yine uzun vadeli çıkarımlarıdır yazdıklarım...

Kişi ihtiyaçlarını tespit edip, bu ihtiyaçlara köken teşkil eden noksanlık hissinin ne olduğunu derinlemesine ve yansız biçimde irdelemedikçe de, bağımlı olmaktan kurtulamayacaktır.

Burada bağımlı olmaktan kastım; kişinin ihtiyaçlarına karşılık bulamadığında girdiği duygusal ve fiziksel kökenli kabul edilebilirlik sınırları olan; sağlıklı olma ölçüsünün dışındaki reaksyonları göstermesidir.

İlgi alamadığında bir bahane yaratıp histeri krizine girmişcesine, tepinerek ağlayan küçük kız çocuğu...
Otoritesine helal geleceği kaygısıyla; aşırı baskı ve tutuculuk vb. tutumlar geliştiren erk-ek...
Kendi sevilebilirliğine duyduğu inançsızlık nedeniyle; sağlıksız evliliğinde madur olduğu aşikarken halen bunu devam ettiren, kadın gibi...

Bu ve benzer durumlar uzun yıllar sürdüğündeyse, oluşacak sağlıksız ruh hali ve bu sağlıksız ruh halinin beraberinde gelişecek psikosomatik rahatsızlıkları ise, hiç saymıyorum...

Tüm bu htiyaçlarımızı sade ve sadece kendimizle gidermeye çabalamadıkça...
Var oluş için dış bilinçlere bağımlı kaldıkça...

"Bağımlılık bu" diyebilme dürüstlüğü , açık yürekliliği ve farkındalığına sahip olmayıpta; yaşanan eksik gedik ilişkilere dahi "sevgi" demeye çalıştıkça...

"Özgür olmalıyız" denildiğinde; özgürlük denen kavramı ahlaksızlık ve/veya ihanet vb manada almaya inat edip, asıl özgürlüğün dürüstlük, içtenlik ve açık yürekliliğin olduğu, karşılıklı sevginin ve huzurunun verdiği özgürlüğün kuşattığı bir sevgi ilişkisinin ancak gerçek sevgi olabileceğini anlamamazlıktan gelmeye inat ettikçe...

Kırılgan da kalacağız...

Birkez daha tekrar etmek istiyorum:
İhitiyaçlarımız kadar bağımlı...
Bağımlılıklarımız kadar özgürlükten uzak...
Özgür olamadığımız kadar da, kırılgan kalmaya mahkum olacağız...

Kırılgan olmak, bağımlısı olduğumuz duygunun giderilmesine yönelik ihtiyacın, karşılık bulmadığı durumda girilen ruhsal halden başka nedir ki? Bağımlı olduğumuzda; en çokta sevilme ve takdir görme ihitayacımızı (kendimizi yeterince sevmediğimizden) dışarıdan gidermeye, almaya çalışırız. Ve bu çaba hiç bir zaman kişinin öz benliğini karşı duyacağı sevgi kadar koşulsuz ve besleyici olamayacağından da, hiç bir zaman yeterli gelmeyecektir.

Sonuçta, hep eksik hep kırılgan ve hep arayışta kalmaya kendi kendimiz mahkum ediyoruz. Ediyor olarakta kalacağız. Taa ki; bağımlısı olduğumuz ihtiyaçlardan kurtulup, kendimizi özgür bırakmadıkça..

Bunu fark edip, üzerinde çalıştığımızda ise; yavaş yavaş bu bağımlılığımız olan şey (o her neyse) iplerinde çözülüp demir alan ve usul usul sığındığı limandan artık denize açılan yelkenlinin seyri gibi, özgürlüğe doğru süzülecektir.

Dış bilinçlerin hakkımızdaki duyuş ve düşüncelerinin bağımlısı olmadığınızdan; bu görüşler de bundan böyle sizin için sadece bir "fikirden ibaret" olacağından...ne kırılganlık, ne "hakkımda ne düşünülür" endişesi ve kaygısı hayatlarınızı yönetemeyecektir.

Bu ihtiyaçların; kişinin kendi kendisinden tatmin bulmasıyla başlayan sürecin ilerleyen aşamalarında da korku ve bağımlılıklarımızın da olmadığı o sonderece hafif "hal durumu" na gelinebilindiğini göreceğiz.

Ve ancak o gün; özgür bir ruhun olabileceği kadar kaygısız, hoşgörülü, özgüvenli, bağımsız ve özgür de olabileceğiz.

Sevgi ve ışıkla,
Ayna
27.05.07

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..