Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '13

 
Kategori
Öykü
 

Bahtsız martı

Bahtsız martı
 

Bir yokmuş iki varmış, Üç ikisinin toplamı Dört de bir fazlasıymış...Tarihin her hangi bir evresinde bilmem hangi köyün hangi kasabasında güzeller çirkini bir böğürtlen yaşarmış. Durmadan ağlayan bu küçük martı, günlerden üç gün sınır boylarında ender olarak görülen bir sürüngene gönlünü kaptırıvermış.. Hisettiklerinden çok korkan martı,  yaşadığı bu yoğun duyguların etkisiyle, her gün İstanbul boğazına kadar uçar, gelmişken Eminönünü’ nden birkaç midye dolma yer, daha sonra Akmar’a uğramak üzere rıhtımdan geçtiği sırada kendisine “ abi CD lazım mı” diyen satıcıları (içinden hiç de kibar olmayan bir dille) geri çevirirmiş. Dönüşte de denizin suyu narsist kişilik bozukluğuna iyi gelir diye bir tutam ısırgan otu, bir diş sarımsak, 2 tane 10 kuruşla hazırladığı karışımı Şırnak’a götürür, karışımı burada  Cizre’ nin cehenneme en yakın yeri olarak bilinen hudut boylarına döktükten sonra böğürtlenin baş ucuna döner ve başucunda onun uyanmasını beklermiş... Derken yükselen bir ses ama böyle olmaz ki sürüngene ne oldu demez mi?

Esasında martı kendisine yöneltilen bu sorunun cevabını bilmemekle birlikte, böğürtlene gittiği her seferde sürüngenle kız tavlası oynarken buluyormuş kendini. Sınıfına mensup olmayan zevkleri yüzünden az laf da yememiş değildi hani annesinden vakti zamanında: “yavrum çay içmekten helak oldun , içine az bir süt katsan fena mı olur…”

Sürüngen nasıl bir yola başvurduysa artık, biz onun günahına girelim de, martı kendisinin böğürtlen olduğuna can-ı gönülden inanıyormuş. Oysa ki en sevdiği meyvenin ne olduğunu kendi de bilmiyormuş, hakiki Maraş dondurmasını ise geri çevirdiğine rastlayan olmamış o güne kadar, özellikle Antep fıstıklı olanı tercihiymiş. Yalnızca o mu, hoyrat yüreğini zapt edemeyen sürüngen de unutuyormuş kim olduğunu, ne olduğunu, nerden geldiğini... ve bir gün tüm cesaretini toplayarak berbere giden sürüngen öncelikle bir güzel sinekkaydı tıraş olmuş, sonra dönüp aynaya baktığında: “ tüh be çok kaygan görünüyorum, kirli sakal mı bıraksaydım.” diye içinden geçirse de hiçbir zaman kirli sakal bırakamayacağını bildiğinden vakit kaybetmeden üç beş zılgıt attıktan sonra, öncelikle “andımızı” ardından birkaç kardeşlik türküsü okumaya başlamış. Bir yandan gelip geçenlerin eşlik etmesi için onları durdurmaya çalışıyor diğer taraftan “sürecin nasıl işleyeceğini” düşünüyormuş. Derken oraya niçin geldiğini hatırlayarak Politik görüşlerini bir kenara bırakarak romantik bir hava oluşturmak için Nihat DOĞAN’ın beni sevmezsen seni taciz ederim adlı şarkısını okumaya başlamış. Devamında yüzünü martıya çevirerek: Ey martı ben senin almak istediğin tadınım, duymak istediğin sesin görmek istediğin şavkınım, kapama gözlerini demiş. Ardından hayır sana kendimi vaat etmiyorum, duy beni sadece.. hayır kaçmıyorum, gidiyorum ve gidiyorsun ama bak buradasın ve buradayım…diyerek kaybolamıyoruz,hadi martı karış gökyüzüne ve git ülkene benim böğürtlen olma vaktim gelmiştir demiş.

Birbirini izleyen bu kadar dramatik olaya reyting yüzünden dahi olsa yüreği daha fazla dayanamayan martı, ani bir hareketle kafasını çevirerek, köprüye doğru uçmuş. Herkesin ama köprüye yaya girmek yasak diye karşı çıkacağını bildiğinden, yoldan geçen trafik polisine “abi ,haberim yokmuş gibi çeksene ” diyerek cevabını beklemeden kanatlanmaya başlamış. Hikayesini de sırtlayarak her şeyden uzaklaşıp bunun yeni başlangıçlar vesile olmasını dilemiş. Diyar diyar dolaşan  martının bir gün canı fena sıkılmış ve “ beni çekmeyenler anten taksın” diyerek ters yönde yol almaya başlamış. Bir aksilikle karşılaşmayınca hele bir de gözlerimi de kapatarak deneyim dediği bir esnada, Allah’ın takdiri işte, lacivert bir boşluğa girivermiş aniden…Ardından ondan ne haber alan olmuş ne de ziyaretine gidebilen, zira ne misafirperverlikten anlar ne de ikramda bulunurmuş…

 
Toplam blog
: 8
: 575
Kayıt tarihi
: 21.02.13
 
 

İnsan, maddeyi bir araya getiren o koca boşluktur ..