Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

Bak Meziyet'e!

Bak Meziyet'e!
 

internetten...


 Bizim MEZİYET abla vardı. Komşunun kızı. Adı Meziyet, kendi ise safi meziyet. Çok anlayışlı, marifetli ve kanatsız melek mübarek!

O zamanlar, Ankara’da böyle yüksek yüksek binalar falan yok. En fazlası 3 veya 4 kat. Gökdelen yapıldığında; millet seyre giderdi. Ne bu devasa bina diye!

Meziyet abla, sabah okula gider, sonra pencerenin önünde annesinin dizinin dibinde; ya ders çalışır ya da dantel falan işlerdi. Binalar birbirine yakın ama arada kocaman bir arsa var. Biz çoluk çocuk o arsada oyun oynardık. Yakan top, istop, sek sek ya da lastik… Ne ararsan, türlü türlü çocuk oyunları. Hani şimdi çocuklar oyunsuz, sokaklar da çocuksuz, çocuk oyunları da mazide kaldı ya!  O zamanlar öyle değildi. Bazen kavga eder, bazen de evcilik kurardık aramızda. Meziyet abla da oturduğu pencerenin camından bizi seyrederdi. Hani abla dediğime bakmayın sadece bizden bir ya da iki yaş büyüktü.

Kimi zaman ağladığına şahit olurduk. Meziyet abla, ağlar ağlar, susar, sonra da nakışına ya da ördüğü dantele devam ederdi. Hiç kalkmazdı o pencerenin yanından! Tabii ki Meziyet abla, mahalledeki tüm annelerin gözdesi.

‘’Bak görüyor musun Meziyet’i? Ne meziyetli kız! Hiç annesinin dizinin dibinden ayrılıyor mu? Hiç sizin gibi sokak da sokak, oyun da oyun diye tutturuyor mu?’’

Bizimkiler oturuyorlar, örnek Meziyet, konuşuyorlar örnek Meziyet!

‘’Bir de adam olacaksınız diye bekleyelim duralım biz, boşu boşuna! Bak Meziyet’e!’’

‘’Biz erkek miyiz ki? (Adam) olalım anne! Olsak olsak, ya okur iş sahibi oluruz, ya da sizin gibi anne!’’

‘’Sus! Bak terbiyesize! Bir de ukalalık etmez mi karşımızda!’’

Şükran teyzenin kızı Mine… Bir gün isyanın zirvelerinde!

‘’ Yeter be anne, bizi de verin bari Birsen teyzeye evlatlık diye. Hizaya sokar belki de!’’

Benim annem ise, her gün başka teranede!

‘’Kız dediğin her dakika sokakta olmaz! Alışverişe gönderiyorum, alacaklarını unutup yine sokağa çıkıyorsun, türlü türlü bahanelerle!’’

‘’Anne…! Bana turuncu fermuar al, gel dedin! Kopçaları söylememişsin, tekrar gönderdin! Şimdi benim suçum ne?’’

Günler geçer, böyle böyle. Mahallenin çocukları hepimiz ateş topuyuz, hem oyunlarda, hem yaramazlıklarda, hem de derslerde.

Gel git zaman, günlerden bir gün… Birsen teyze feryat figan… O gün Meziyet abla dönmemiş okuldan. Herkes seferber, sokak sokak Meziyet ablayı aramaya başladılar. Ne okul yolları kaldı. Ne de mahalle araları. Yok! Yok, Meziyet abla…

Aradan uzun zaman geçti. Birsen teyze, üzüntüden hasta oldu, yataklara düştü. Gazetelerde boy boy ilanlar. Meziyet abla kuş oldu, uçtu sanki.

Bir gün, çıka geldi Meziyet abla, kolunda bir erkekle!

Meğer kocaya kaçmış! O bizimkilerin pek beğendiği, durup durup, bize örnek gösterdikleri Meziyet!

‘’Bak Meziyet’e!’’

O gün bugündür, ders oldu belki de hepimize. Hiç kimseyi, örnek göstermedik kimseye…

Bildik ki, her bir kişinin meziyeti de, başarısı da, yaptığı, yapacağı hareketleri de, iyiliği de, kötülüğü de, faydası da, zararı da kendine…

Kim ne ederse edermiş, önce kendi kendine!

Meziyet, ilk evvel insan olabilmekte!

 

Ay Şen… den

 

 

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..