Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Balkon Konuşmam

Balkon Konuşmam
 

Akşamdan, “yarın büyük bir gün olacak” düşüyle yattım. Erkenden kalktım. Heyecanımı dağıtmak için oğlanı dürtükleyerek yataktan kaldırdım.” Yürü, denize gidiyoruz” dedim. Yol boyunca homurdandı…

Şenzlogları dalganın çıktığı yere kadar dayamışlar.Neredeyse, denizin içine koyacaklar..Zaten gerginim, “ Ulan bu vatandaş nerede denize girecek…İnsafsızlaaaaaaar..!” diye Civandara Burnuna doğru bağırdım…Sahilde üç-beş kişi vardı, iplemediler bile…Ama oğlan, gözlerini kocaman açmış bana bakıyor,” Baba sen manyak mısın, ne bağırıyorsun..?”

Oğlanı “denizci” yapmak istiyorum ya, kondisyonunu geliştirmek için antreman yapmalıyız. “ Konuşma sen “ dedim. ” Hadi bakalım sen şu kayalıklara kadar koş bakalım!” Bir benim gösterdiğim tarafa baktı, bir öbür tarafa… Öbür tarafa koşmaya başladı…Gitmesi ile, gelmesi bir oldu..! “ Ne oldu?” “ Ayağımı taşa vurdum.” “Ulan, her gün elekten geçen pırıl pırıl kumsalda taşı nerden buldun? La havleee…

Eve geldik. Balkona çıktım. Parfümerici Halil Abi ile baskıcı Mahmut Hoca dükkanın önünde kakkara kikkiri.. Aypak Mustafa, zabıta müdürü Ali, karşı komşu Akil Abi mendil kadar güneşliğin altında sabah çaylarını içiyorlar. Bakkal Ferdi, Fotospor’u bacakları kadar açmış, bir yandan okuyor gibi yapıyor, bir yandan gelen –geçen kızları kesiyor…

Daha erken, sokak biraz daha kalabalıklaşsın” dedim. İçeri girdim. “Şöyle bir uzanayım yarım saat” dedim. İçim geçmiş…. Hanımın dürtüklemesi ile uyandım.

Balkona fırladım. İn cin top atıyor… Ulaaa, nerde bu benim adaylığımı onaylayan %58 ???

Mütevazi olmalısın oğlum, mütevazi” dedim kendime. Aşağıya, Halil Abi’ye seslendim, “ Nerde bu millet?” Beyaz sandalyesinde doğruldu, yukarı baktı, şen kahkahalarından birini daha attı, " Sen başla, gelirler… ” dedi.

Gelirler !!!

Balkonumdaki iki sandalye, bir masayı düzelttim. İplerdeki çamaşırları içeri aldım.

Klimanın altına telle bağladığım koca bir çınar gibi sallanan çiçeğime keyif ile baktım. Kırmızı, beyaz ve nar çiçeği rengi begonyalarımı okşadım.

Gökyüzünün en hızlı kuşları kırlangıçlara el sallayarak başladım balkon konuşmama…

Vira Bismillah..!

Dostlarım, arkadaşlarım, komşularım!

12 Haziranda -bana göre- yaptığımız milletvekili değil, lider seçimi idi. Türkiye demokrasisi liderini ve vekalet verdiği partisini seçti; R.Tayyip Erdoğan. Hayırlı olsun, başarılar dilerim.

Her seçimin, ülkemiz demokrasisini olgunlaştırdığına inanıyorum. Gün gelecek, seçilmek için çırpınan adama da ihtiyacımız kalmayacak. Ancak, ataların dediği gibi,” Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez!” Seçim döneminde, liderlerin yaptığı konuşma üslubu bu anlamda beğenmediğimi belirtmek isterim. “Seçim” demek; kalp kırmak, ah almak, hile, şantaj yapmak, iftira atmak, dövmek, sövmek, insan haysiyetine yakışmayacak sözler etmek olmamalı. Yarın, herkes düğünde dernekte, bayramda cenazede birbirinin yüzüne bakacak...

Seçim bu, kimse üste çıktım diye öğünmesin, altta kaldım diye yerinmesin.

Bedri Rahmi’nin dediği gibi; “Ey benim dev memesinde cüceler emziren, acayip memleketim..” Sen, ne padişahlar – sultanlar gördün. Ne medeniyetler geldi geçti bağrından…Binlerce yıl bizlere “vatan” oldun. Atatürk’ün dediği gibi; “ Hepimiz senin fedainiz”

Değil mi ki, her şey bu topraklar için… Değil mi ki, her şey umudumuz ve geleceğimiz çocuklar için… Partisi şu olmuş, bu olmuş.. O kazanmış, bu kaybetmiş…Ne fark eder?

Olmayacak şeyleri söylemeye, olacak şeyleri kötülemeye değer mi?

Bu milletin parasıyla, gezdiğinizi, tozduğunuzu, yedinizi, içtiğinizi unutmayın.

Bunca masrafa, zahmete, emeğe değer miydi? Bu paralar aş-iş-ev olsaydı, hastane, okul olsaydı, yol- köprü- çeşme olsaydı … daha iyi olmaz mıydı?

Dostlarım, arkadaşlarım, komşularım!

13 Haziran sabahı güneş yine doğudan doğdu… “Güneş” aynı güneş, “toprak” aynı toprak, “ su” aynı su, “ hava “ aynı hava…Kediler yine miyav, köpekler hav hav diyor. Sokak aynı sokak… “Ben” aynı ben, “sen” aynı sen… Ne değişti?

Bütün partilerin amacı aynıdır. “Yokluk, yoksulluk, işsizlik, evsizlik, eğitimsizlik, göç, mültecilik, açlık, susuzluk, yalnızlık, hastalık… “ topraklarımda olmasın.

Hiçbir lider, “ Benim ülkemde aç-yoksul daha çok” diye öğünmez. Olmayacak şeyleri, daha da çoğaltmak için seçime girmez. Hiçbir seçme de beni daha yoksullaştır, aç bırak diye oy vermez. Sadece ve sadece liderlik yöntemleri farklıdır.

Dostlarım, arkadaşlarım, komşularım!

İnsanoğlunun yaşayabileceği –şimdilik- tek bir Dünya var. Yaşamın tarihi, ayrılmaz bir biçimde “toprağın” tarihine bağlı. 74 milyon Anadolu insanını, 6.4 milyar Dünya insanını sadece ve sadece 30 ila 90 cm.lik bu gezegenin tarım yapılabilen toprakları doyuruyor.

Toprak erozyonu, uygarlıkların altını oymaya başladı.

Toprağı bir endüstriyel sistem gibi değil, bir ekolojik sistem olarak işlemeliyiz.

Ancak, her zaman bugünün krizine odaklanmış siyasi sistemler, toprak erozyonu gibi kronik sorunlara çözüm aramıyor.

Hangi lider gelirse gelsin, yaşamak için, “Erozyonla Mücadele” Devletin ana varlık amaçlarından biri olmalıdır.

Toprağı bereketli, ekonomisi güçlü, insanı mutlu bir Türkiye dileklerimle;

seçen – seçilen- seçemeyen herkese ve her şeye saygılarımla…

Balkon konuşmam bitti.

Aşağıya bakıyorum…. Kimsecikler yok!!! “ Gelirler” diyen Halil Abi bile !!!

Havaya konuşmuşuz iki saat…

Üzülmedim.

“Hayrettin Karaca, yıllardır söylüyor dinleyen yok, beni mi dinleyeceklerdi?”

İçeriye, biraz yorgun ama ümitle begonvillerime gülümseyip giriyorum.

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..