Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '12

 
Kategori
Güncel
 

Balyoz davasından tutuklu komutan Kemal Dinçer’i göreve çağırmışlar

Balyoz davasından tutuklu komutan Kemal Dinçer’i göreve çağırmışlar
 

Fotoğraf: http://www.farklihaber8.com


Sözcü Gazetesi'nden Saygı Öztürk'ün haberine göre, Savunma Bakanlığı, (millisi yok!) Balyoz Davası'nın tutuklu sanığı emekli Albay Kemal Dinçer'i askerlik şubesine çağırdı. Avukatı 'Ne zaman tahliye olacağı meçhul' yanıtını verdi.

Silivri Cezaevi'nde yatan emekli albaya, Suriye ile yaşanan gerilimden sonra 'sefer görev emri' çıkarıldı ve en kısa sürede Askerlik Şube Başkanlığı'na başvurup askeri birliğe gitmesi istendi.

Dinçer'in sefer görev emri talimatı, Boyabat Askerlik Şube Başkanlığı tarafından ev adresine gönderildi. Yazıyı alan emekli albayın eşi Zehra Dinçer, durumu avukatları Emin Emir'e bildirdi.

Tutuklu emekli albayın avukatı Emir, dün Boyabat Askerlik Şube Başkanlığı'na gönderdiği cevap yazısında şöyle dedi: ''İlgili şahıs kamuoyunda 'Balyoz' olarak bilinen, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosyasıyla ilgili olarak 11 Şubat 2011'de tutuklanmış olup, ne zaman tahliye edileceği meçhuldür.''

***

Ne oldu?

Etekleriniz mi tutuştu?

Gizli tanıklarla bu komutanları içeri atarken,

Ailesini, çoluğunu, çocuğunu, konumunu düşünmeden mesnetsiz suçlamalarla onurunu çiğnerken,

Birçok muvazzaf, subay, asker, arından namusundan canına kıyarken!

Neredeydiniz?

Neredeydiniz, vatanına milletine bir kez bile helal getirmemiş, yüz çevirmemiş bu ülkenin bel kemiği askerlerine kıyılırken?

Hangi gizli tanığın seyrindeydiniz?

Hangi şehvetin cemindeydiniz?

Şimdi mi aklınıza geldi onlar, şimdi mi hatırladınız?

Yoksa Habur sınır kapısına gönderilecek hakimleri savcıları mı seçiyor, ayıklıyordunuz?

Hangi dağda kurt öldü, hangi esenler esti de aklınıza geldi. Kendi ellerinizle içeri attığınız ama ne hikmetse orada unuttuğunuz, çürüttüğünüz, tükettiğiniz o komutanlar?

Kendi bakanlığında görevli bulunan komutanların bile çetelesini tutamayan, kendine bağlı askerin, komutanın nerede, ne halde olduğunu bilmeyen bir bakanlık dünyanın neresinde, hangi çevresinde görülmüş?

Onlar haindi hani?!

Hani camileri bombalayacaktı?!

İşte şimdi her şey tekelinizde. Önünüzde topuk selamına duran çok değerli bir Genelkurmay ve onun komutanları var. Başkomutan da Çankaya’da oturuyor. Kolay değil öyle komutanlık, hele hele başkomutanlık! O öyle bir görev ki; hazır servet üstünde fındık kırmaya benzemez. Aha meydan, aha da cephe! Çıkın da millet boyunuzu görsün. Anlasın ne menemen bir şey olduğunu şu kahramanlığınızın!

Yıllardır arkasından demediğinizi bırakmadığınız, şanla, şerefle, milletiyle elele kazanıp bu millete armağan ve emanet ettiği, gözü gibi baktığı, sakındığı Cumhuriyeti ve onun değerlerini çarçur ettiğiniz, heba ettiğiniz Mustafa Kemal gibi çıkın meydanlara, muharebe alanlarına. Askerlikten kaçırdığınız oğullarınızla birlikte!

Hani fotoğraflarını bankalardan kaldırdığınız, hani resmi kurumlardan azalttığınız, hitabesini çöplerden topladığımız, Nutuk'unu suç delili olarak fişlettiğiniz, ismini okullardan sildirdiğiniz, ona ihanet eden ne kadar isim varsa sahip çıktığınız, yücelttiğiniz Gazi Mustafa Kemal gibi… !

Çıkacaksınız tıpkı onun gibi, geçeceksiniz ordunuzun başına, askerlerinizin önüne ve nasıl soktuysanız bu ülkeyi bu cenderenin içine, aynen öyle çıkaracaksınız!

Fakat siz! Siz. Komutasında kaç asker, kaç komutan bulunduğunu; nerede, nasıl, hangi şartlarda bulunduğunu, ölümü sağ mı olduğunu bile bilmeyen bir bakanlığın üyeleri olarak bunu yapabilir misiniz, nasıl yaparsınız bilemem? Hiç de umudum yok!

Bunca yaptıklarınızdan sonra hangi asker, hangi komutan size güvenir, PKK ile gönül rahatlığı ile mücadele edebilir ki?

Yarın yargılanır mıyım, hücrelere atılır mıyım, namusumu, şerefimi bir paralık ederler mi demeden, işaret edeceğiniz düşmanla ya da kim bilir kiminle çarpışabilir ki?

Şimdilik kullanalım, sonra gereğini yapar, geldiği yere, deliğine tıkarız nasıl olsa diye mi düşünüyorsunuz? Var mı böyle bir düşünceniz, hesabınız, kitabınız? Olmasa bile bundan böyle kim size güvenir, kim sizin ipinizle kuyuya iner ki?  Bunu kendinize sorun.

Öyle, bugün canım sıkıldı bu bayramı kaldırayım, yarın hanım sıkıldı şu bayramı kaldırayım, öbür gün kız sıkıldı fotoğrafını indireyim, ardından enişte sıkıldı adını sildireyim demekle olmuyor bu işler.

Sen kalkar Türküm dersen, o da kalkar Kürdüm der demekle de olmuyor.

Oluyor idiyse buyurun. Han sizin hamam sizin! Gün sizin devran sizin! Dert sizin derman sizin! Yaraya sürecek merhem  sizin! Sürün, sürün de iyileştirin açtığınız yaraları. Nasıl açtıysanız, aynen öyle!

Bilmem anlatabildim mi?

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..