Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '12

 
Kategori
Siyaset
 

Barış için savaş mı barış için barış mı?

Arap Baharı'nın geldiği nokta ortada, bundan sonra getirecekleri de az çok belli. Yıllarca ezilen ve tarihi akış içinde, hiçbir zaman ebedi barışı görmeyen Arap halklarının patlamasıydı bu değişim. Ve önemli sayıda uzman ve yazar tarafından salt halk direnişi olarak dillendirilmekteydi. İşin aslı gerçekten halk direnişi olduğu mu yoksa BOP'un ilerleyen adımları mı?

İki açıdan da doğru kabul edilebilir. Halk direnişi olarak adlandırılması herkesin işine gelen bir durum. Öncelikle, meşriyeti tartışılamaz; halk başlatmışsa hükümetlere boyun eğmek düşer! Fakat, BOP teorisi de yadsınamaz. ABD'nin Ortadoğu'yla ilgili planları ve küresel güç olma yolundaki düşünceleri aşikâr bir şekilde biliniyor artık. Tek kutuplu bir dünyanın, en büyük gücü olma planının son safhası belki de Ortadoğu hâkimiyeti. Bu yolda ilk adımları Afganistan ve Irak olmuştu. İki ülkeye de demokrasi ve barış söylemleriyle bizzat girdiler. Sonuç, ABD'nin istilacı yüzü, en çirkin hâliyle defalarca ortaya çıktı. Masum insanların katledilmesi, yaş farkı gözetmeksizin yapılan katliamlar, tutuklulara yapılan işkenceler... Öylesine tepki aldılar ki, en büyük eleştiriler ABD basınından geliyordu. Bunun başlıca nedeni ABD'nin Ortadoğu coğrafyasına ve milletlerine karşı olan cehaleteydi.

Arap Baharı sürecine kadar olan dönemde BOP yeniden düzenlendi, stratejiler değişti, hamleler farklılık gösterdi. Arap Baharı'nın çıkış zamanının, 2009 kriziyle aynı dönemlere denk gelmesi de şaşırtıcı tabii!  Arap Baharı, küresel güçlerin planı veya değil, burası hâlâ tartışılmakta; fakat önemli olan, ayaklanmalarla beraber ortaya çıkan tablo. ABD hiçbir ayaklanmada direkt müdahalede bulunmadı. Sürekli olarak, halk ayaklanmalarını destekleyen yüzeysel açıklamalarda bulunuyordu. Mısır'da Mübarek direnmedi, terk etti koltuğu. Olası bir iç savaşın veya dış müdahalenin önüne geçti. Libya'da ve bugün Suriye'deki durum ise tam tersi oldu. Libya'da Kaddafi, Suriye'de Esad sonuna kadar direndi. Libya'nın elinde Kaddafi'nin gözü karalığı dışında çok da önemli bir hamlesi yoktu. Bu hamlesini de halkını katletmekte kullandı. Sonunda öldürüldü; fakat teşhir edilmesi ve edilme şekli yine de insanlığa sığmadı. Suriye'de ise Esad'ın elinde çok ve önemli kozlar bulunmakta. Özellikle PKK kartı ve kendilerinin dile getirdiği nüklleer silah tehdidi. Hâl böyle olunca Suriye konusunda herkes attığı adımlara dikkat etmek zorunda kaldı.

Bütün bu sürecin içinde yeni bir lider ülke yaratılmaya çalışıldı: Türkiye. Peki, Ortadoğu'da yaşananlar bizi ne denli ilgilendirirdi ve dış politikamız nasıl olmalıydı?

Türkiye, AKP önderliğinde dışarıdan verilen bütün poh poh'lara büyük bir memnuyetle geldi. Erdoğan dillendirmişti: "Biz, BOP'un eşbaşkanıyız" diye. BOP demek, Ortadoğu'yu tamamen bölerek küçük,kukla devletler yaratmak ve Büyük İsrail veya Büyük Kürdistan'ı kurarak buralara hükmetmek demekti. İçinde barış olmayan, ama barışı da savaşın getireceğine inandırarak egemen tek bir güce biat etmek demekti. Maalesef anlaşılmadı, anlayanlar da susturuldu.

Suriye'yle beraber Türkiye'nin dış politikası da tamamen sorgulanır oldu. Destekleyenler, karşı çıkanlar oldu. Destekleyenler, Türkiye'nin bölgede lider ülke olması gerektiğini ve bunun için de gerekli olanların yapılmasını istedi. Karşı çıkanlar ise, bu gidişatın savaşa yol açacağı ve kimsenin bundan çıkar sağlayamayacağını söyledi.

Tarihin bütün dönemlerini dikkatle inceleyelim ve hatırlayalım. Dünyaya veya büyük bir bölgeye hükmetmeye çalışanlar bunu savaşsız yapabilmişler midir? Her barış söyleminin arkasında bir savaşın yatmadığı dönem olmuş mudur? Dünya tarihinde barış demenin savaş demek olduğu aşikâr değil midir? Bağımsızlıkları için, kurtuluşları için savaşan milletleri ve ülkeleri bunun dışında tutuyoruz tabii ki.

Bugün gelinen noktada, ulu önder Atatürk'ün "Yurtta Barış Dünyada Barış" söylemini bile, kendi çıkarına göre yorumlayan AKP'nin dış politikada ülkeyi götürdüğü yer aşikâr değil midir? CHP'nin her fırsatta dile getirerek eleştirdiği dış politikamız neden ABD söylemleriyle benzerlik gösteriyor.

Tarihin kuralı yine işleyecek ve Ortadoğu barışı için yine savaş hamleleri mi desteklenecek yoksa akl-ı selim hakim olacak ve Türkiye ateşe atılmayacak mı?

 
Toplam blog
: 12
: 1211
Kayıt tarihi
: 09.09.12
 
 

İstanbul Üni. İletişim Fakültesi mezunuyum. Siyaset, spor ve mitoloji ilgi alanlarımdır. ..