Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Barış Sana

Barış Sana
 

*


Bana “yaşamın ödülü nedir?” diye sorsalar, insan olmak derim.

Ee insan olmak nedir diye sorarsan; “kişinin özgür ve bağımsız olmakla birlikte, karşısındaki kişi için de empati yapıp, kendine ait istekleri diğer insanlar için de samimi olarak isteyebiliyor, bencillik etmiyor, tüm farklılıklarına rağmen karşısındakini dinleyebiliyor, anlıyor ve konuşabiliyorsa o insan olmuştur,” derim.

Karşısındakinin etnik kökenine rağmen, kendisinden farkı olmayan bir insan olarak görüyorsa mesele yok. Kendisinden başka herkesi “öteki” olarak görüyorsa, bu noktada, anlamsız savaşlar ortaya çıkıyor, işte.

Yeryüzünde mümkünü var mı, her insanın aynı milletten gelmesinin. Bu doğanın kurallarına aykırı her şeyden önce.

Tüm bu etnik savaşlar nerden çıkıyor dersen bana; savaş yeminli ağızların, savaştan nemalananların ve bazı medya erlerinin kalemlerini savaş baltaları olarak kullanmasından; “batı- doğu, siyah-beyaz, Müslüman-Hıristiyan, Kürt-Türk v.s. ( savaş istendiğinde ve kutsandığında o kadar çoğaltılabilinir ki) ayrılıkar çıkarak, halkları peşlerinden sürekleyebilme yetenekleridir, derim.

Bizim gazetelerde hala –bugün itibarı ile- şöyle başlıklar okumak mümkün:

Cizre’de 2 insan cesedi.

Mantıksız emir askerleri ölüme götürüyordu. 2 er alevlerle hastanelik oldu.

Medeniyetler çatışmasını bilirsiniz; özellikle Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra oluşan yeni dünyada mücadelenin artık ideolojik değil, kültürel olacağı varsayımı üzerine kurulan tezdir.

Bugün bunun sonuçlarını gayet net bir şekilde gözlemliyoruz.

Neyse aslında konuyu bu kadar çok derinlemesine almak değil niyetim. Sadece son günlerde gündeme gelen “Kürt açılımına” gerçekten çok sevindim-miştim.

Yine büyük bir safiyetle herkesin barış isteyeceğini de düşünmüştüm.

Artık silahlar susmalı, kan dökülmemeli, Türklerden de Kürtlerden de insanlar ölmemeliydi.

Özellikle bu ateşkesle birlikte Doğu ve Güneydoğu’daki bölgesel farklılık kaldırılmalı, her şeyden önce feodal düzen ve ağalık sistemi yıkılarak, insanlar ağanın kölesi durumundan çıkıp birer birey olmalıydılar.

Doğu ve Güneydoğu’daki her vatandaşın eğitim, sağlık gibi en temel ihtiyaçları karşılanabilmeli, özgürce istedikleri gibi seçme ve seçilebilme hakkı olmalıydı. –her ne kadar yasalar böyle diyorsa da, varolan feodal düzen bunun gerçekleşmesine izin vermiyor.-

Toprak reformunun gerçekleşip, orada yaşayan insanların kaçakçılık yapmalarına engel olunup bu şekilde eşit vatandaş hakkı kazanılmalı-ydı.

Ama bölünme korkusu ile yaşadığımız bugünlerde sınırlarımız aynen devam etse de, bölgesel farklılık ile zaten bölünmüş durumdayız.

Gelgelelim biz Batı’da yaşayanlar, bu gerçekleri görmezden geliyoruz.

Doğu’ya tayini çıkmış çoğu memur bin türlü yolla torpil bulmaya çalışıp, oralara gitmemek için elinden geleni yapar. Pek az idealist devlet görevlisi gidip “memleketin her toprağı benim için birdir. Orada görev yapmaktan onur duyarım” der.

Batı’da yaşayan bizler Doğu’daki insandan genelde aşağılayarak bahsetmişizdir. Neden mi? Eğitimsizliklerinden dolayı, öncelikle okuma yazmaları, yaşam kültürleri oluşmamıştır. En temel ihtiyaçlar onlar için lükstür.

Parasızlıktan “töre cinayeti” adı altında; babası yaşındaki adamlarla para karşılığı evlenmeyen kızlarını katlederler. Şayet katletmezlerse onlara göre bu olay meşrulaşacak ve diğer kızlar da aynını yapıp, paranın kaynağı kesilecektir. Siz “töre cinayetlerinin” namus yüzünden mi olduğunu düşünüyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz.

Parasız olmak, kızlarını satmayı haklı göstermiyor ama gelin görün ki; bunu eğitimsizlikten ve parasızlıktan yapıyorlar.

Aynı ailenin iki oğlundan biri askerdeyse diğeri dağda.

Ateş hem Türke hem de Kürde düşüyor. Ocakları yakıyor.

Şimdi hangi partiden olursa olsun, barışa evet demenin zamanı geldi. Demokratikleşmenin, şeffaflaşmanın zamanı.

Felaket ve korku senaryoları üreterek hiçbir yere varamayız. 25 yıldır bitmeyen kan davası 25 yıl daha sürer bu çözümsüzlükle.

Bu sürece karşı çıkanlar: “Doğu’daki kan davalarını dudak bükerek küçümsediniz hep. Onlar kan davası sürdürüyorlardı, çünkü ilkeldiler.” Bugün çözüm üretmek istemeyenler, küçümsediğiniz Doğulunun aynını yapmıyor musunuz?

Bu kadar askerimiz şehit oldu. Olsun daha da olsun. Yetişmiş onca insan, gencecik yaşamında ölsün gitsin.

Paralarımız hep silaha gitsin. Ekonomi belini doğrultmasın, küresel krizde ilk etkilenen ülkelerden biri Türkiye olsun…

25 yıldır bitmeyen savaş belki 25 yıl sonra biter, ne dersiniz?

Asker dehası olduğu dünyanın kabul ettiği yüce Atatürk geniş vizyonuyla bugünlerde yaşıyor olsaydı, son sözü BARIŞ olarak bitirir ve dahiliğini ve vizyonunu gösterirdi eminim.

Ben artık ülkemizin Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni, Laz, Çerkez, ne kadar etnik köken varsa birlikte BARIŞ içinde ve demokratik bir şekilde, ortak noktaları olan İNSANLIKTA birleşerek İNSANCA yaşamalarını diliyor ve istiyorum.

Bu anlamsız kavram kargaşasının bitmesini BARIŞIN birleştirici gücünde hayatların devam etmesi en içten dileğimdir.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..