Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Başarı birini geçmek ya da birilerinden daha iyi olmak değil, istediğini yapmak, istediğin olmaktır

Başarı birini geçmek ya da birilerinden daha iyi olmak değil, istediğini yapmak, istediğin olmaktır
 

Eğer başarı, dediğimiz gibi birini geçmek ya da birilerinden daha iyi olmaksa çoğu kimse bu dediklerimizi yapamıyor; bu durumda onları başarısız mı ilan edeceğiz? Siz herhangi bir konuda kimi geçtiniz ya da kimden daha iyi oldunuz? Ve ama siz de biliyorsunuz ki bilinen başarı algısı maalesef böyle; başarılı sayılabilmeniz için herhangi bir konuda birini geçmeniz, birilerinden daha iyi olmanız lazım.

E şimdi bu durumda biz ne yapacağız? Başarı deyince Everest’e tırmanmış İngiliz akla geliyorsa susuz çorak tarlasında tonlarca patates yetiştirebilmiş çiftçi Hasan’ı nereye koyacağız? Everest’e tırmanan İngiliz, çiftçi Hasan’ın yaptığını yapamıyorsa ama buna rağmen yine de onun yanında çiftçi Hasan’ın adı geçmiyorsa bu algı yanlışını nasıl düzelteceğiz?

Yoksa şöyle mi diyeceğiz? Başarı öyle hayatın her yerinde değil bazı şeylerde söz konusudur. Yani susuz çorak tarlasında tonlarca patates yetiştirebilmiş çiftçi Hasan’ın değil Nobel ödülü alanın başarısı önemli. Madem öyle çiftçi Hasanlar zor olanı başarmak için uğraşmasınlar ama İngiliz de Everet’e tırmanırken patates yemesin. Çünkü onun patates yemesi için çiftçi Hasanların kendi işlerinde imkânsızı başarması gerekebilir. Bizim düzenimizde çiftçi Hasanlar da Nobel ödülü almış gibi ödüllendirilecek, biliyor musunuz? Belki o zaman insanların başarmak için hayatını verdiği ama popüler olmayan işler de popüler olur.

Başarının amacı nedir? Mutluluk. Siz yapılamayacak ya da herkesin yapamayacağı bir şeyi ilgi alanınıza girmese hatta sevmeseniz bile (örneğin köpekle yarışıp onu geçmek ve siz köpekten nefret ediyorsunuz) yapmanız sizi mutlu eder değil mi? Köpekten nefret etmişsiniz, onunla yarışmak iğrenç bir şey… Ne önemi var bütün bunların? Övülüyorsunuz, el üstünde tutuluyorsunuz, para ve şöhret kazanıyorsunuz; adınız billboardlarda yazıyor…

Oysa hepimizin içinde gerçekleşmesini istediğimiz başarı hayalleri var. Kimimiz dünyanın en yakışıklı ve karizmatik erkeği olmak istiyoruz, en iyi kirazı yetiştiren, üç kuruş maaşla dokuz çocuğu geçindiren, karnında/kucağında/sırtında/ heybesinde dört çocukla tarlada çalışan kadınlarımız, sayısız badireler atlattığı halde yıkılmayan, alın teriyle büyük mücadeleler vererek ailesine cennet gibi bir yaşam sağlayan, çocuğuna bisiklet alabilmek için geceleri de çalışan, göz alıcı güzellikte nakış ve oyalar işleyen, herkesin birbirini doğradığı bir dünyada dürüst ve insan kalan…

Bunları yaptığınız zaman size başarılı derler mi? Hiç sanmıyorum. On bin metreden paraşütle atlamış. Bravo ama insanlığın ne işine yarar? Yani başarı böyle algılanıyorsa ben de örneğin ağzımı açmadan konuşabilirim. Kim yapabilir bunu? Buyurun deneyin. Ama böyle bir başarıya (tabii ki anlamlı bir başarı olarak değerlendirilirse) ne gerek var. Ben ağzımı açarak konuşuyorum zaten. Ağzım kapalı konuşmamı gerektirecek bir durum yok ki.

İşin gerçeği yapılamayanı yapabilmek hırs ve isteği değil mi… Yani en büyük olmak, herkesten üstün olmak. Beğenilmek, parmakla gösterilmek… Yaptıkların kendine ve başkalarına faydalı olmuş ya da olmamış, mutluluk vermiş ya da vermemiş önemli değil. Ah keşke ben de on bin metreden paraşütle atlayabilsem!

İşte bu popüler başarılar yüzünden yeryüzünde kim bilir ne imkânsız şeyleri hayatlarını vererek başaran kimselerin çabaları görülmüyor maalesef. Biz kuracağımız düzende Everest’e tırmananı ödüllendireceğiz şüphesiz ama iş/konu ne olursa olsun kendi dalında, ilgi alanında ya da kendi yarattığı bir dalda büyük çabalarla farklı sonuçlar ortaya koyanları mutlaka değerlendireceğiz. Kişilerin bu benim hayalimdi dediği şeyler bizim de hayalimiz olacak. İnsanlarla bütünleşeceğiz ve susuz çorak tarlasında tonlarca patates yetiştirebilmiş çiftçi Hasan’ın patatesten heykelini dikeceğiz! Herkes Messi olarak dünyaya gelmez ki!

Not: Yazılarımızda savunduğumuz fikirler genelde anlaşılmıyor ya da yanlış anlaşılıyor. Ben bu tür yazılarımda çoğunlukla alternatif bir düşünce ortaya koyuyorum ama okuyanlar sanki o konuda mevcut eksiklik ve yanlışları anlatıyorum sanıyorlar. Mevcut düşünce, anlayış ve uygulamalar herkes tarafından biliniyor zaten. Ben bir konuda yazı yazıyorsam o konudaki mevcut düşünceleri reddediyorum ve kendi alternatif fikrimi ortaya koyuyorum demektir. Ama yapılan yorumlarda sanki bir eksiklikten bahsediyor ya da o konuda yapılan yanlışlıkları eleştiriyormuşum gibi algılandığımı görüyorum. Mevcudun %90’ı yanlış, neyini eleştireyim. Benim işim eksik tamamlamak ve onun bunun yanlışını düzeltmek değil. Elma çürükse hiç uğraşmam, atarım çöpe! Okuyucularımıza özgün bir düşünce ve siyaset adamı olduğumuzu( ya da en azından olmak istediğimizi) bir türlü kabullendiremedik. Ben sizin bilmediğiniz dağlarda çobanım ve kendi kavalımı çalıyorum.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..