Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '13

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan'ın şairi mi; şair'in başbakanı mı?

Başbakan'ın şairi mi; şair'in başbakanı mı?
 

Üstad Necip Fazıl'ın zamanının başbakanı Adnan Menderese(Allah ikisine de rahmet eylesin) mektuplar yazarak para istediği haberi, bizim muhalif medyayı pek sevindirdi.

Oysa, bunlar bilinen şeylerdi. Parayla arası hiç hoş olmayan Üstad'ın kendi ifadesiyle "devrimbaz yobaz"larla mücadele ederken manevi sıkıntıların yanında maddi sıkıntılar da çekmesi ve bu yüzden zamanın başbakanından yardım talep etmesi şaşılacak bir şey değildi.

Zaten, sadece Necip Fazıl değil, Peyami Safa, Orhan Seyfi, Bedri Rahmi gibi pek çok şair ve yazar da Başbakan Menderes'e mektuplar yazmışlar.

Özellikle Üstad Necip Fazıl'ın konu edilerek, buradan "ahlak dersleri" çıkarmaya çalışanlara ve bu dersler üzerinden de, Necip Fazıl'a çok düşkün olan Başbakan Erdoğan'ı vurma hedefi güdenlere ancak tebessüm ediyoruz.

Necip Fazıl'ı, "Başbakan'ın şairi" diye nitelemek, Necip Fazılı da Başbakanı da anlamamaktan kaynaklanıyor. Zaten, ortada anlamaya çalışan yok... Kendilerince muhalefet yapmaya çalışanlar var.

Üstad Necip Fazıl, bir iman ve aksiyon adamı olarak Tayyip Erdoğan'ın şairi değildir; olsa olsa Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl'ın başbakanıdır. Şunu söylemek istiyorum: Bugün, Tayyip Erdoğan gibi biri ülkenin Başbakanı ise, bunun altında N.F.K imzası vardır.

Üstad Necip Fazıl, sadece büyük bir şair değil, aynı zamanda büyük fikir, felsefe ve aksiyon adamıdır. Onun, "kanını mürekkep yaparak" yazdığı şiirler, kitaplar öyle bir nesil yetiştirmiştir ki, bu nesil sadece Türkiye'nin değil, tüm bölgenin ve dünyanın gidişatına yön verecektir.

Kumar tutkusu, para zaafi gibi mevzular Üstad Necip Fazıl için küçük mevzulardır. Bu ülkede, Necip Fazıl'ın rahle-i tedrisinden geçmiş hiç bir insan Üstad'ı günahsız, hatasız bir "put" kabul etmez. Hepimiz onu zaaflarıyla sevdik ve ondan almamız gerekeni aldık.

Merhum Necip Fazıl, vefat ettiğinde cenazesinde yüz binler vardı. Hiç bir şairin, romancının veya başka bir sanatçının cenazesinde böyle kalabalıklar gördünüz mü? Dediğim gibi, Necip Fazıl sadece şair değildir. O, "büyük sanatkarlık"ın peşinde yüce bir fikir ve engin bir gönül adamıdır.

Rejimin ekmeğini yiyip davulunu çalanlar Necip Fazıl'ı bundan sevmezler. Eğer, o sadece bir şair-hele de ilk zamanlarındaki gibi solcu bir şair- olarak kalsaydı, şimdi onu yere göğe sığdıramazlardı. Ne var ki, Üstad, rejimin bütün baskılarına rağmen çağa damgasını vuracak bir gençlik yetiştirmeyi bilmiştir. İşte, "devrimbaz yobazlar" bu yüzden sevmezler Necip Fazılı....

Necip Fazıl, imanı ve aksiyonu zafer kazanmış bir büyük komutandır bugün. Onun fikriyatından beslenen nesiller bugün bu ülkede iktidardır ve dediğim gibi yarın tüm dünyada söz sahibi olmaya adaydır. Ona karşı duranlar; çeşitli koplolarla onu küçük düşürmeye çalışanlar, onun çizmeleri altında çiğnendiler. Bu feryatlar ondandır.

Necip Fazıl'ın ölümsüz eseri Sakarya Türküsünde profilini çizdiği nesil, bugün ülkesini "sahte kahramanlar"dan devralmıştır. Boşuna öfkelenip kıskançlık krizilerine gireceğinize, bu büyük zafere ortak olmasanız bile dışardan seyredin. Bu neslin kazanacağı onur,sizin de onurunuz olacaktır...

Üstad Necip Fazıl'ı, biraz kendi çilesini, daha çok da yetiştirdiği neslin profilini anlatan o büyük şiiriyle ve rahmetle anıyorum:

SAKARYA TÜRKÜSÜ

 
 
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
 
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
 
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
 
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?
 
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
 
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
 
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
 
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..
 
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
 
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
 
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
 
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
 
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
 
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
 
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
 
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
 
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
 
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
 
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
 
Kaf dağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
 
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
 
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
 
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
 
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
 
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
 
Hamdolsun ki, bugün "sakarya" ayaktadır; hem de dimdik!...Ruhun şad olsun Üstad!...
 
 
 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..