Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

22 Nisan '18

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Basının Basımı /Bölüm:3

Basının Basımı /Bölüm:3
 

Ustalık kolay elde edilen bir hüner değildir


Geçen Haftadan: Basının Dünü Bugünü Konusuna Devam)

Bölüm:3 Yakın geçmiş yıllarda Anadolu illerindeki gazete basım yerlerinde günümüzün bilgisayarı konumundaki mürettiplerin ustası durumunda bulunan, bir de başmürettip vardı. Başmürettip dizilen harflerle yazılan yazıları sayfa haline getirebilmek için, kale denilen çelikten yapılmış ve ölçüsü olan kabın üzerine başlıkları ile birlikte koyar, daha sonra karşılıklı olmak üzere, iki sayfayı baskı makinesine oturtur ve standart sıkıştırma işlemini yapar, makineyi baskıya hazır ederdi.

Makinelere o zamanlar elle, tek tek kağıt verilir ve bu işlemle gazete basılırdı. Bu işlem haliyle matbaa çalışanlarının büyükçe bir zamanını alırdı. Mürekkepler çalkalanır, bilyeler sallanarak kalıplar nizam edilir. Bu zaman sürecinde bütün sorumluluk başmürettipte olurdu.

Bir mürettip iyi yetişmek istiyorsa, aynı zamanda matbaacılık sertifikası almak  arzusundaysa; başmürettibin sopasının acısına dayanması, tahammüllü olması gerekiyordu. Hatalı iş yapan mürettibi, başmürettip asla affetmez, çocuk yaştaki mürettipleri ağzından burnundan kan gelinceye kadar sopayla döver, bir dolu da küfür savururdu. Bunun nedeni gazete baskısının hazırlanması uzun sürdüğünden, tekrarı masraflı ve basım gecikmeli olduğundan ve işi öğrenmek isteyenin dikkatini işine vermesi gerektiği düşünüldüğünden kaynaklanıyordu.

Hemen her zanaat kolunda ustalar çırakları, hata yaptıklarında döverek, bilinçaltına yer ettikleri dayak sistemiyle çırakların tekrar hata yapmamalarını sağlarlardı. Dayağa katlanabilen, sebat eder, işi kavrar; edemeyen işten kaçarcasına uzaklaşır, başka iş koluna kayardı. Ustalık kolay elde edilen bir hüner değildi anlaşılan. Aileler bu dayak olayının farkındaydı. Zaten çocuklarını bir ustanın yanına çırak olarak verirlerken, babanın ilk sözü "Eti senin, kemiği benim" cümlesiyle, çocuğunun dayak yemesini baştan onaylamış oluyordu. Babanın niyeti, çocuğunun kolunda ömür boyu aç bırakmayacak bir altın bilezik, yani zanaat sahibi olmasını sağlamaktı. Doğruluğu, eğriliği tartışılır, ama bizim kuşak okullardaki eğitimde de dayak yerdi. Aileler "Öğretmenin vurduğu yerde gül biter" derdi. Her neyse bu konuyu başka zaman değerlendiririz...

Eski sistemde, gazeteye bir resim kullanabilmek için İstanbul’dan, alüminyum saçtan yapılan  klişelerin gelmesi beklenirdi. Bunlar gazeteye resim basmada kullanılırdı. (Bu ilginç konuya da nasipse bir daha ki haftaya devam edelim inşallah. )

Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..