Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '13

 
Kategori
Deneme
 

Başka yerin aynısı

Pencereni açtığında, duymaya alıştığın seslerin yerine, bir başka sesleri duydukça, şaşırmaya devam ediyorum, oturduğum yerden.  Daha önce görmediğin ve bilmediğin bir şehirde yaşamaya başladıktan sonra genel olarak, daha önce yaşadığın ya da benimsediğin şeyleri, ister istemez aklına getiriyorsun. Apartman kapısını açıp, dışarıya adım attığında görmeyi düşündüğün ve bir an apartmandan çıkınca ne göreceğini unutman, çıktığında, afallatabiliyor insanı. Keskin bir soğukla yüzleşiyorsun kimi zaman. Bazen, yolda yürümek istemiyorsun, balkon kapısını açtığında. Soğuk bir şehir ise yaşadığın, kendini sıcak hissedemiyorsun, istediğin her yerde. Senden  daha uzun süredir o şehirde yaşayan insanlarla, senin  hissettiğin şeyler, farklı oluyorlar ne zaman konuşmaya kalksan, bu konular hakkında. Görünen tüm şeylerin, algısal olarak farklılaştığını, birçok yüzde rahatlıkla görebiliyorsun, o şimdilerde yaşadığın ama hala yabancısı hissettiğin şehirde. Bazen sokakta, daha önce görmediğin güzellikte kadınlar görüyorsun. Çaresiz ve savunmasız bir halde, kalıyorsun gördüğün yerde ve gözlerinle onu izliyorsun, her anına şahit olmak isteğini savamayıp başından. Eğlencelerini gördüğünde, eğlenmediğini fark ediyorsun sonra. Birileriyle konuşuyorsun. Konuştuğunda, hele ki bir de alkollüysen ve biraz da olanları sevemediysen, sinirleniyorsun ister istemez. Sinirlenmenin kötü bir şey olduğunu, düşünmüyorum. Belki de en samimi duygulardan biri sinirli hissetmek ve hatta nefret etmek ya da sevmemek. Yaşadığımız anları genel olarak düşündüğümde de, şahsen ben pek de sevinecek şey bulamıyorum, kendi adıma. Kimseye karışmadım, kimse de bana karışmasın, yaşayalım gidelim işte, ölene kadar. Sinirlendikçe, hayal edebiliyor insan. Hayaller de avutmaya ya da bir amaca yönlendiriyor seni ve bir şey yapmıyorken, kendini sürekli yorgun hissediyorsun. Bir şeyden dolayı, bir yere varılan sokaklardan oluşan dünyada, başka şehirlerde yaşayan onca insan ve o şehirlerde yaşamaktan hoşlanmayan onca insan, rahatsızlık çıkarmadan bir arada yaşamaya devam ediyorlar. Sinirlenip, heyulaların buluştuğu konuşmalar mimar ederken ve bir başkasının, senden önce evler mimar ettiği şehirlerde, varlığına devam edersin, elinden geldiğince. Yaşadığım şehrin sokaklarının, genelde boş olmasına ya da insanlar olduğunda da o insanların, yine de aynı insan olmasına, pek hoş yaklaşamıyorum. Kendine ait birçok yere sahip olma şansın varken, bunca boşlukta, sahip olacak bir yer bulamıyorum. Kalabalıklarında oluşan  gürültü kirliliğine ve  çirkin seslerine, dayanamadığım zamanlar oluyor. Dünyanın birçok yerinde, aynı saatlerde bir sürü insanın bir araya gelip, bir şeyler icra ettiği saatlerde,pencerelerinde ışıklar görüyorum, önümde duran binalardan yayılan. Işığı açık şehirde, yalnızca bir kişiyi barındıran, bir sürü daire görüyorum, yalnızlıktan ışıkları açmak zorunda kalıyorlar. Yollara kızıyorum. Yollara kızıyorum, bazen çok araba olduğu için, bazen de hiç araba olmadığı için. Yemek yemeliydiniz. Bir sandalyede kur yapıyor olmalıydınız, diğer sandalyede oturana. En güzel elbiseni giymeliydin. Kendini iyi hissetmeni sağlayacak çoraplarını ve kokunu sürmeliydin. Belki dışarı çıkmadan, birkaç bir şey içmeliydin. Sonra, ya misafirlerini beklemeliydin ya da misafirliğe gitmeliydin. Ama olmuyor. Ben göremiyorum diye yok değil, gerçekten olmuyor. Sınırlı saatlere kadar bir arada eğlenilip, sonra da av sahasında kim kimi kaptıysa bırakmadığı, göz kalemimizin aktığı, ağzımızdan salyaların serpildiği anlarda, sarhoş, görevlerimizi yerine getirmeye giderken, herkesin ne kadar da canı sıkılıyor.

Yaşadığın şehirde, çok uzun bir hikayeye  sahip değilsen, ya hikayeler biriktirirsin ya da yeni öyküler yazarsın. Sokaklarında dolaşırken, etrafına baktıkça ve apartmanları gördükçe daha da üzülürsün. Bazen içinde olamadığın için, bazen de sadece gördüğün için. Mutfak penceresinden, çok yaşlı bir kadının, topallayarak, kendine bir şeyler yapmasını görüyorum.Penceresi ve ışığı açık bir dairenin içinden, dışarıya kadar duyulan müzik sesini ve tek başına söylenen  yüksek sesli şarkıları duyuyorum. Ara sıra, gülen ağızlar işitiyorum, dikkatimi toplayamadığım bir dilde, eğleniyorlar. Şişe sesleri duyuyorum bir köşede. Yanımdan, elinde çantası olan biri geçiyor ve çantanın içinde sadece alkol olduğunu görüyorum ve diliyorum onun için, en iyi dileklerimi. Beni, sürekli oturmaya ve bir şey yapmamaya iten  bir şehir görüyorum ve ben onun içinde yaşıyorum. Kendimi yemeye yarayan bir şehirde yaşıyorum, sokakları temiz ve yalnız, evleri güzel ve üzgün. Bir hayale yolumun çıkmadığı, düşledikçe delirdiğim şeylere sebep olan, bir şehirde yaşıyorum. Herkes çok  özgür ve herkes çok tutsak beden sahibi. Başkasının derdine meraklı, içindekine umarsız bir şehir, olmazsa olmazları var ve birçok şeye göz yumayarak yaşıyor. Bir şehirde yaşıyorum ben, sana kalırsa mutluluğun baş kenti, bana kalırsa olmayacakların membağı. Her şeyi öldürmemi  kolaylaştıran, bir şeye sahip olmadığım, gittikçe kaybolduğum bir şehirde yaşıyorum ve bazen çok güzel sarhoş olan insanlar görüyorum, yanıma gelip, kulağıma bir şeyler fısıldıyorlar, bakıyorum. Kulaklarına fısıldamak için sabırsızlandığım bir şehirde yaşıyorum ve her zaman güneş bir yerde, gösteriyor kendini. Sonra, bu kadar yalnızken, bu kadar yorulmayı kendime yediremiyorum. Şimdi diyorum, şimdi geleceğin, yürü yine o boş ve yalnız sokaklarda, kalk yerinden dediğim şehirde yaşıyorum ve yollarını sevmesem de, bir yere varmak için, kullanmaya devam ediyorum. Bir şehirde yaşıyorum, saçlarıma, sakallarıma, sarhoşluğuma ve sevişmeme ihtiyaç duyan ve durmadan bir şey olmayan bir şehirde yaşıyorum, hem de hiç ses çıkarmadan…

 
Toplam blog
: 19
: 126
Kayıt tarihi
: 04.10.11
 
 

Bugüne kadar çeşitli sözlüklerde yazarlık yaptım. Kendime ait devrimhaymatlos.tumblr adlı bir blo..