Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Batıda on yıl (7)

Batıda on yıl (7)
 

Görev yeri yazısını almıştım. İlçe milli eğitim müdürlüğüne verecek oradan da kasabaya gidecektim. Sabah erkenden kalktım. Kahvaltımı yine öğretmenevinin kafeteryasında yaptım. İçerisi fazla kalabalık değildi. Odanın anahtarını resepsiyonda bulunan solgun ama güler yüzlü delikanlıya verdim. Hesabı ödedim. Birkaç gündür alışmaya başladığım ortamdan ayrılacaktım. Kim bilir belki bir daha ya gelecektim buraya ya da hiç yolum düşmeyecekti. Mermer merdivenlerden ağır ağır indim. Hava güneşli idi. Lakin ısıtmıyordu. Evlerin baskılı havasından usanmış yaşlılar ve çocuklar parklardaki yerlerini almaya başlamışlardı. Birkaç serçe, birkaç kumru onlara eşlik ediyordu.

Kenar mahallelerin sıkıcı ortamından uzaklaşıp, kent merkezinde bir dalga yakalamayı uman “serseri mayınlar” duraklarda birer ikişer iniyorlardı. Belli ki çoğu işsizdi. Bir iş bulma umudu ile günü geçireceklerdi. Belki de sadece vitrinleri seyredeceklerdi. Mahallelerinden kopup gelmeleri ceplerinin kabarıklığından değil, bir lokma ekmek içindi. Giyimlerinin özensiz olması zaten bir karar vermeye yetiyordu da artıyordu bile.

Ne yazık ki işsizlik ve geçim derdi toplumun karabasanı idi. Toplumsal sorunlar oluşturabilecek bir açmazdı. Aile düzenini bozmakta kararlı, onurlu insanlarda psikolojik sorunlar çıkarmakta mahirdi. Toplumsal rahatlık için çözülmesi gereken bir buz dağı idi. Bu bağlamda caddede, sokakta, parkta kimseye laf söylenmiyor. Herkes barut. Bir sinirlilik, huysuzluk var. Babaları işsiz çocukların parklardaki oyunları bile monoton. Çocuklar ağır bir yükün altındaymışçasına oyunları tekdüze, ağır ve yorgundu.

İlçeye gidecek otobüs biletini alacağım yazıhaneye yöneldim. Maun bir masa, birkaç sandalye, etrafında kâğıt parçaları bulunan bir çöp sepeti, üzerinde çeşitli meyveler ve çiçekler işlenmiş olan bir duvar halısı, duvarlara asılı birkaç otobüs resmi, bir manzara tablosu, masanın üzerine dağılmış kâğıt parçaları, sigara izmariti dolu bir kül tablası ve bir kalem vardı. Sandalyeler boştu. Lakin ayakta duran, ilgisizce etrafı seyreden birkaç yolcu vardı. Sandalyelere oturmayı zül saydıkları belli idi!

Kirli sakallı, tıknaz, sabit bakışlı yazıhane sahibine ilçeye gideceğimi bir bilet kesmesini söyledim. Bir yandan yolcularla konuşuyor bir yandan da bileti kesiyordu. Dişleri sigara içmekten sararmıştı. Bileti alır almaz kendimi yazıhane dışına attım. Özensizlik ve ilgisizlik diz boyu idi. Yolcu umurlarında değildi. Kayıtsız ve yabancı gözlerle bakıyorlardı. Fakat ıvır zıvır şeyleri bağırarak büyük bir dikkatle anlatıyorlardı. Yazıhanenin köşelerine ve tavanına bakmıştım. Püskül püskül örümcek ağları sarkıyordu. Maun masanın üzerindeki toza rahatlıkla bir yazı yazılabilirdi.

İzmarit dolu kül tablasında hâlâ dumanı tüten sigara masaya düşmek üzere idi. Kolay kolay da temizlenip düzenlenecek gibi gözükmüyordu. Dağınıklık ve temizlik tam bir mezbelelik görünümünde idi.

Bir kırılganlık bir umutsuzluk oluşmaya başlamıştı bende. Gideceğim yerde kalacak bir ev bulabilecek miydim? Buldum say. İnsanları nasıldı, eski görev yerimdeki insanlar vefakâr ve saygılı idi. Yabancıya yaklaşımları yardım amaçlı idi. Bakalım burası nasıldı. Zihnimi yoran, meşgul eden bu düşüncelerle otobüse bindim. Otobüs kalabalıktı. Arada da yolcular vardı. Ayakta yolculuk ediyorlardı. Sigara içenler, bağırarak bir birine laf yetiştirenler beni bunaltıyordu.

Cam kenarında etrafı ilgisizce seyrediyor, akıp giden yol çizgilerine gözümü kırpmadan bakıyordum. Artık çok eskilerde kalmış, bir daha geri gelmeyecek olan çocukluk ve gençlik yıllarımı düşünüyordum. O yıllarda da yabancı bir yere giderken çevreyi büyük bir dikkatle izlerdim. Gördüğüm her yeni ve değişik şey dikkatimi çekerdi. İnsanların koşuşturmalarını izlemek bana büyük keyif verirdi. O yıllarda birbirine yardım edenler daha bir çoğunlukta idi. Meraklı bakışlarımla bana ilginç gelen birçok şeye şahit olurdum. En çok sevdiğim ise bir arabanın içinde cam kenarında etrafın manzarasını seyretmekti. Yol çizgilerinin hızla akıp gitmesini ilgi ile izlerdim. Bilirdim ki yol çizgilerinin akışı durduğunda gidilecek yere varılmıştır. Hasretlik ve gurbetlik sona ermiş belki de başlamıştır. Yol ilerledikçe yeni köyler, kasabalar, evler, etrafı çitlerle çevrilmiş bahçeler, tarlalarda çalışan ırgatlar hep dikkatimi çekmişti.

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..