Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

Baykal'ın şahsında ilahi adalet bir kez daha tecelli etti: Allah'ın sopası yok ama kamerası varmış!

Baykal'ın şahsında ilahi adalet bir kez daha tecelli etti: Allah'ın sopası yok ama kamerası varmış!
 

Hürriyet'in web sayfasından


Milletçe birlikte yaşadık, bu nedenle uzun uzadıya anlatmayacağım...

Derin bir senaryo çizilmiş ve oynanıyordu... Bütün aktörler üzerlerine düşen rolleri en iyi şekilde icra ediyorlardı...

Dağlardaki kötü teröristler yine kahpe pusularına başlamışlardı... Şehit cenazelerinde camiler miting alanına çevriliyor, "Hükümet istifa" nidaları camilerin kubbelerini çınlatıyordu...

Bir gazetemiz "saatler yüz yıl geri alınacak... Tehlikenin farkında mısınız" kampanyasını başlattı...

İyi teröristler bu gazetenin bahçesine peş peşe bombalar attılar ve Danıştay üyelerini kurşun yağmuruna tuttular...

Yüksek yargı ve yüksek bürokrasiden siyasi demeçler geliyordu...

Türkiye'nin her tarafından, laiklik hassasiyeti olan saf ve temiz insanlar meydanlara dolduruluyor, "Ordu Göreve" pankartları açılıyor ve "Türkiye laiktir, laik kalacaktır" sözleri arşı alayı inletiyordu...

Böyle bir ortamda en önemli görevi de Baykal yerine getiriyordu... Meydanlarda, kocaman salonlarda, kalabalık insanlar ve kameralar huzurunda, sıra sıra dizilmiş mikrofonlara kürsüden, Allah vergisi üstün hitabet yeteneğiyle hep aynı nakaratları söylüyordu:

"Bunlar takiye yapıyorlar... Laik Cumhuriyet aşındırılıyor... Adım adım şeriata gidiyoruz..."

Amaç ve beklenti, geçmişte olduğu gibi, bir "beleş iktidar" özlemiydi!

Nitekim bir 27 Nisan gecesi silahlı kuvvetler ihtarını çekti...

Sabahleyin Baykal çocuklar gibi şendi. Oynamamak, kahkaha atmamak için kendini zor tutuyor gibiydi...

Uzatılan mikrofonlara "Uyardık, dinlemediler" diyerek ihtara haklılık ve meşruiyet sağlamaya çalıştı...

Baykal kendinden çok emindi, Çünkü geçmişteki ihtarlar hep sonuca ulaşmıştı...

Ama bu defa olmadı... İlk defa geri çekildiler... Baykal büyük bir hayal kırıklığı yaşadı...

Baykal umutlarını yitirmedi. Bu defa yargıya bel bağladı. İktidar partisini kapatması için, hukuk kariyerini de kullanarak, mahkemeye gerekçeler üretmeye çalıştı...

"Artık tamam" derken yüksek mahkeme de sürpriz yapıp kapatmama kararı vermesin mi!

Tüm bu olaylarla bağlantılı olarak, meşru iktidarı devirme iddiasıyla bir Ergenekon davası açıldı. Baykal bu davanın sanıklarının fahri avukatlığına soyundu...

Ortaya çıkan günlüklerde anlatılan darbe girişimlerinden, toprak altlarında, evlerde, deniz diplerinde bulunan cephanelerden, kasetlerden belli ki ülkeye ve demokrasiye bir komplo kurulmuştu...

Alavere dalavere yapılacak, kamuoyu kandırılacak ve seçimle iş başına gelen meşru iktidarın elinden iktidar alınacaktı...

Maalesef başrollerde de, anamuhalefet gibi çok önemli bir makamın sahibi olarak siz vardınız Sayın Baykal! İktidar devrilebilseydi eğer size teslim edilecekti.

"Ben hak etmediğim iktidarı kesinlikle istemem" hiç demediniz ki...

Kamuoyunu yönlendirme adına Başbakan aleyhine, tamamen faraziyelere dayanan o kadar iddialar ortaya attınız ki!

Zaman hep sizi yalanladı... Unuttuğumuzu ya da unutturduğunu zannettin oysa ben kendi adıma söylüyorum, hiç unutmadım, eminim millet de unutmamıştır...

"Hani şöyle demiştiniz, böyle oldu" diye bir liste hazırlasam sayfalara sığmaz.

Tüm bu iddialara eminim kendiniz de inanmıyordunuz...

Başbakan'ın onurunu, gururunu, aile şerefini, insan haklarını hiç düşünmediniz...

Şimdi ağlamamak için zor tutuyorsunuz kendinizi...

Eee, bu dünya etme bulma dünyası. Ettiniz ve buldunuz!

İnanın sizin bilerek ya da bilmeyerek içinde yer aldığınız komployla sizin uğradığınız komplo arasında temelde hiç bir fark yoktur.

Biri ideolojik, diğeri seksolojik konulu ama ikisi de siyasi amaçlı siyasi komplolardır...

Ayrıntı olarak şunlar söylenebilir; biri 70 milyonun huzurunda, diğeri kapalı kapılar arkasında icra edilmiştir...

Birinde, bizzat iddia edenlerden birinin "Yılbaşında tv.leri izledim, artık Türkiye'ye şeriatın geleceğine inanmıyorum! diyerek itiraf ettiği gibi, iddia yalan, diğerinde muhataplarınca inkar edilmediği için galiba gerçek...

Baykal'ın şahsında ilahi adalet bir kez daha tecelli etti...

Allah'ın sopası yok ama demek ki kamerası varmış. Kuşkusuz bu dünyada olmasa bile zaten yaptıklarımızı öbür dünyada izletmeyecek mi bizlere.

Bu dünyada izlemek belki de daha hayırlıdır. Ne de olsa pişmanlıkla tövbe ve affedilme imkanı doğabilir...

Not: Bizzat muhataplarınca inkar edilmediği için kameradan bahsedilmiştir.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..