Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bayram geldi kriz bitti (mi?)

Kimilerine göre ‘ekonomik kriz’ kimilerine göre ‘finansal kriz’ ortamında bulunduğumuz şu günlerde, “krizle yatıp kalkmaya alıştık ama hala alışamadığımız şeyler var” diye ‘isyan etme şükret’ düsturunu edinenler tayfası bir yana, halimizin ‘iç güveysinden hallice olmadığı’ gerçeğini bilip buna göre pozisyon alanlar; sanıyorum ki kriz ortamında en az etkilenen kimseler olacaktır…

Öyle olacaktır çünkü; ‘dereyi görmeden paçayı sıvayan’ derin ve ulvi (?) hayat görüşü sahiplerinin yanında attığı her adımı düşünen ve bir sonraki adım için gerekli fizibilite çalışmalarını yapanlar; eğer ‘bu dünyanın adaleti vardır’ diye düşünüyorsak elbette ki bu temkinli yaklaşımlarının bir karşılığını almalıdır…

Ancak gerçekten de “bu dünyanın adaleti mi var?” diye şüpheci ve bir o kadar da karmaşık bir soru ile zihnini meşgul edenler bu yazılanlara da karşı çıkacaktır… Mantık çerçevesinden bakıldığı ve işin içine metafizik inanışlar karıştırılmayıp seküler bir düşünce yapısıyla değerlendirildiği zaman hakikaten de karşı çıkanlara hak vermemek elde değildir…

Zira tarih sahnesine bakıldığı zaman şimdiye dek ‘doğrucu Davut’lar ve dürüst olmaya çalışanlar nedense hep bu ortamlardan zarar göre gelmiştir… Bu zarar görmenin temelinde yatan ‘dürüstlük’ erdemi gün gelmiş zamanla evrime uğrayarak ‘fırsatçılık’ erdemine (!?) duhul etmiştir… Etmek zorunda kalmıştır da diyebiliriz… Peki her zaman böyle mi olmuştur ya da böyle olmak zorunda mıdır?... Elbette HAYIR… Ama bu gerçekten de başarılması zor bir durumdur… Peki zoru başarmak zor mudur?... İşte bu noktada söylenebilecek çok şey olduğu kanaatindeyim… Bu konu ile ilgili “Zoru Başarmak Zor mudur?” isimli makalemi inceleyebilirsiniz…

Meselemiz ERDEM ise söylenebilecekler farklı, yok ele almaya çalıştığımız unsur ORTAM ise söylenebilecekler o kadar farklıdır… Ortama ayak uydurmak için ne yaptığınız ve nelerden fedakârlık yaptığımız çok önemli bir husustur… Zaten temelde yatan ‘fırsatçılık’ içgüdüsü ile ‘ahlaklı olmak’ arasındaki savaşın işte tam bu noktada önemi daha iyi anlaşılmaktadır… Bu savaşın galibi bireyin mevcut durumdaki rotasını belirleyecek ve belki geri dönüşü olmayan bir yola girilecektir…

İşte bu nedenledir ki kriz ortamında, bireysel olarak sorumluluğu bulunanlar ile makam ve mevki gereği sorumluluğu olanlar aynı düşünce yapısıyla hareket edemezler… “Hamdolsun kriz bizi teğet geçti” şeklinde özetlenebilecek derecede minör bir durum ile karşı karşıya isek o vakit o krizden sade vatandaşların haberi dahi olmaması gerekmektedir… Yok eğer sokaktaki alelade şahısları da ilgilendiren, ilgilendirmenin ötesinde doğrudan yaşam standartlarını etkileyen bir durum söz konusu ise; burada geometrik terimlerle açıklanamayacak kadar ciddi bir durum söz konusudur…

Deveye “neden boynun eğri?” diye sormuyoruz… Aksine hörgüçlerini maksimum potansiyelde kullanması için yol göstermeye uğraşıyoruz… Zaten hali hazırda birçok aydının yapmak istediği de bundan gayrı bir şey değildir kanaatini ümitle ve inatla taşımak istiyorum…

İşte bu kriz söylemlerinin ve krizin getirdiği toplumsal sonuçların ortasında Kurban Bayramı münasebetiyle piyasalarda bir kıpırdanma olduğu gözlemlenmiş olabilir… Bayram kelimesinin ruhlarımızda oluşturduğu ‘ulvi tezahürleri’nin bu kıpırdanmaya katkısı olmadığını söylemek yalan olur… Zira “hiç olmazsa küçüğünden bir kurban keseyim” diye düşünmek bile buna delalettir… O anda bankaya olan kredi borcu, esnafa olan veresiye defterindeki yazılı borçları ve kredi kartının gün be gün gecikme faizleriyle şişen yekünu kişiyi rahatsız dahi etmez… Kişi ne yapar ne eder o kurbanlığı alır ve bir görevi/yükümlülüğü yerine getirmiş olmanın huzuru ile birkaç gün dünyadan bağımsız, iç huzurunun verdiği konfor ile ruhunu dinlendirir… Bu durumda keşke “bize her gün bayram” olsa diye düşünmeden de edemiyor insan…

Salt kurbanlık üzerinden verilen bu örnek belki makalenin vermek istediğini net olarak vermemiş olabilir… Kurbanlık yanı sıra eve alınan yiyecek ve giyecek maddelerini de buna dâhil edebiliriz… Bu durumda az da olsa bir finansal hareketlilik sağlandığı aşikârdır…

Peki bu az da olsa finansal hareketlilik gerçekten mevcut krizin bittiğinin ve düze çıkıldığının bir göstergesi midir?... İnsanların bütün şartları zorlayarak oluşturduğu bu durum gerçek anlamda süreğenleşecek ve bundan sonraki her gün sahiden de “bize her gün bayram” ‘mod’unda mı yaşayacağız… Yoksa yine ‘eski tas eski hamam’ şeklinde boğulageldiğimiz ortama geri mi döneceğiz?… Bundan (bayramdan) sonraki günlerde ekonomik olarak krizin neresinde kalacağız, inecek miyiz, çıkacak mıyız?... Sanırım bu konuda ahkâm kesebilmek için ekonomi üzerine eğitim almak gerekliliği vardır… O eğitim de bendenizde olmadığına göre bu; ‘durum tespiti’nden öte bir amacı olmayan yazımda daha da derinlere inemeyeceğim anlamına gelmektedir…

Sevgi dolu günler dilerim…

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..