Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '14

 
Kategori
Güncel
 

Bayram sohbeti...

Bayram sohbeti...
 

Şu anda İzmir’in Çeşmealtı köyünde, annemlerin yazlığından sizlere yazıyorum. Ecrin’in uyandırması sebebiyle sabah saat 06:22. O da haklı gerçi, horoz seslerini ben bile duydum. Annem bir hata yapıp uyutmak üzere Ecrin’ i yanına aldı ve dolayısıyla, babam otomatik olarak onun yerine geçip çatı katındaki Pamuk Prenses odasına geçti.  Oysa benim uykumda tümden kaçmıştı, yani benim odama gelebilirdi. Bir Yetkin ve Gülşan odalarında rahat-rahat uyuyorlar. Ben de zemine indim; yazı yazmak için. Biliyorum çok karmaşık anlattım; burası 3 katlı bir yazlık. Alt katta ağaçlar, bahçe ve açık mutfak salon ve tuvalet, 2. Katta 3 yatak odası, bir balkon, banyo ve çatı katında ise 2 adet alçak tavanlı küçük oda ve teras var.

Çocuklarımda benim gibi yap-boz yapmaya bayılıyorlar. Bende bu durum, küçüklükten kalma bir alışkanlık! Milliyet Çocuk dergisiyle beraber hayatıma giren, zengin teyzemin oğlundan gelen oyuncaklarla pekişen ve yıllar yılı gelişen bir alışkanlık. Daha üniversiteye başlamadan evvel, lisede Trigonometrik formüllerin ispatıyla başlayan, herkesin böyle şeylere anlam veremediği ancak benim yapmaktan son derece zevk duyduğum ve kendimce zeka bulmacası olarak gördüğüm bu davranış kalıbı, hiçbir problem çözme eğitimine gerek duymaksızın, yıllardır her türlü hayat ve iş problemi çözmeme yarıyor! Bu davranış kalıplarını geliştirmede hayatıma giren herkesi kullandığımı da ayrıca belirtmeliyim!

Şu anda öyle bir evdeyim ki her şey tanıdık: Üzerine bastığım halı ben doğmadan Diyarbakır’da annem ve babam evlenirken alınmıştı. Süt ısıttığım ocak benim bekar evime 1995 yılında alınmıştı. Karşımda bana bakan Beko televizyon 1998 yılında gazeteden çıkmıştı. Israf denebilecek hiç bir kalem yok evde. Baktığım ve dokunduğum her nesnede bir yaşanmışlık ve sayısı bilinmeyecek kadar çok taşınmışlık var! Ben bugüne kadar hayatta abartısız söylüyorum, 25’inde üzerinde taşınmışımdır. Bu kadar çok öğrenmemi, belki de, bu kadar çok farklı hayatlar kurmaya borçluyum ve nitekim, her taşınma, yepyeni hayat kurmak anlamına geliyor! Dün annemle onu konuşuyoruz; şimdiye kadar ki oturdukları evler arasında en ince işçiliğin olduğu ev burası! Yıllarca b.ktan lojmanlarda yaşamış insanlar olarak, abartılan hiçbir standarta sahip değildik hiçbirimiz, yani subay aileleri ve çocukları! Neyse, üzerinde durmaya bile değmez, bu konuda konuşmak istemiyorum!

Evin organizasyonunu çözmekte zorluk çekmiyorum. Annemin sistematiği her evde aynıdır. Mutfak dolaplarının kapaksız bölmelerinde şeker, tuz ve baharatlar, en dar matfak dolabında çay ve kahve, buna benzer birçok detay, annemin yaşam sistemini oluşturur: Her gün aynı saatte yapacağınız her işi planlamıştır annem. Evet, bu durum, son derece sıkıcı olabilirken, öte yandan, başarı ve disiplin için kesinlikle şarttır. Diğer yandan, bu sistematiğe isyan olarak, ben kendime “doğaçlama” özelliği de katmışımdır ki bütününde yenilmez bir adam olmamı sağlamıştır.

Bunca yıldır, onca kitap okumam rağmen, genel kültürüm, babamdan her daim eksiktir ve eksik kalacaktır. O kadar çok okur ki, ona yetişemiyorum!

Buna daha evvelde değindim ancak bir daha belirtmemde fayda var; okumak için annem, Devlet Demiryolları’ndan, babam, Hava Kuvvetleri’nden ve ben ise, THY’den burs aldık. Fakat bizim sülale için okumuş olmak bir lüks değil: Babamın 2 amcası Kurmay Subay, 2 halası öğretmen, annemin dedesi General, yani anlayacağınız, parasız bir sülale de olsak, görgümüz hayli yerindedir!

Ben, babam Ünal Yiğit,   amcam Halil Yiğit, oğlu Rıfat Yiğit, hepimiz büyük amca Rasim Yiğit’in yeşil kaplı 1946 model dilbilgisi kitabından İngilizce Gramerini çözdük! Ne enteresan değil mi?

Böyle bakıldığında, hayatımda hiçbir boşluk göremiyorum! Son derece öğrenimli ve yetkin bir aileden geliyorum! Ama duygusal açıdan bakıldığında ise, en az her Türk ailesi kadar, problemli! Detaylara girmeyeceğim...

Bunu çok defa belirtmiştim ancak yinelemekte fayda var; Atatürk’le bizim ailenin yolu  iki defa kesişiyor: birinde dedem yüzmede milli olduktan sonra, Rusya’da içmeye gidiyorlar beraber ve diğerinde dedemin halası Deli Ayla Bandırma kaymakamını Atatürk’e şikayet edip kovduruyor.

Bunu yıllarca üzerine basa-basa söylediğim gibi ben, %100 Atatürk devrimi çocuğuyum ve bununla son derece gurur duyuyorum: “Ne mutlu Türküm diyene”.

Ve nihayet Şeker Bayramı başladı. Çocuklarımızın bu bayramı en şekerli geçirmeleri dileğiyle onları giydirip, gezdirip, onlara harçlık ve şeker verelim. Bayram geleneğini bozmadan büyüklerimizi de ziyaret ederek, onların da mutlu olmalarını sağlayalım. Sonrasında uzun bayram tatilini fırsat bilerek, kalan zamanımızı da gezerek geçirelim.

Evet, Türkiyemde birlik ve beraberlik içinde herkesin bayramını en içten dileklerimle kutlarım.

Sevgiler, Saygılar,   

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..