Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bedenli!

Bedenli!
 

“Beden” olma anlayışı, benliği ortadan kaldırmadığı gibi, daha da yoğunlaştırıyor, ipe sapa gelmez tartışmaları getiriyor ve uzatıyor......


Son zamanlarda medyada başarı, mutluluk, huzur ve özellikle “kendini tanımak” üzerine inşa edilmiş bir sürü yazı yayımlanıyor.

Konuyu ilginç bulanlar, “Kendimizi nasıl tanıyabiliriz? Bunu bilmeden başkasını gerçekten nasıl değerlendirebiliriz?” diye birbirine soruyor.

Kendini bilmek, son derece önemli ve ciddi çalışmalara bağlı bir şey! Şu anda insanlığın en büyük sorunu. Bir yerde, iddialı olmayı gerektiriyor. Gelişimini ve kişiliğini değiştirebilmiş bir kimsenin yapageleceği bir işlev bu.

Oysa olay ile ilgisi olmayanların anlayamadığı şeyler, maniler var, “kendini bilme” durumunda. Bu açıdan bakıldığında; "kendimizi tanımak da neyin nesi, işte ortadayım ya" deyip işin içinden çıkıveriyorlar.

Bunlar herhalde antik çağda Delfi Tapınağı'na kazınmış o meşhur sözü hiç duymamışlar: "Kendini tanı!" (Gnothi Seavton)

Anlaşılan bir veri tabanı yok bu hususta onlarda. Oluşturmaya gayret de etmiyorlar. Çünkü şartlanmaları buna engel oluyor.

Anlaşılacağı üzere;

“Bedenimle varım, onunla yaşamak istiyorum” diye ortaya atılıyorlar.

Bu düşüncelerinde “gerçeklerin” yer almadığı, daha ziyade bir “yönetme”, bir güç gösterisi şeklinde hayatı kabullendikleri, benimsedikleri görülüyor.

Kendini kanıtlamak, sahiplenmek, baş olabilmek için sergiledikleri tuhaflıklardan bu anlaşılıyor.

Ben “şöyle yapacağım, bunu yapmayacağım” diye tutturmalarının, bu ve benzeri hamleleleri değerlendirmelerinin, garip, anlamsız şeylerin üzerine hassasiyetle eğilmelerinin getirisi böyle oluyor.

Neticede, bu kadar basitleşmeye gerek yok.

Aklı başında gözüken bir insanın “bedenine sahip çıkarak”  katlandığı durum, o benlik sihrinin tüm vücuduna yayıldığını, her bir hücrede süratle kendini nasıl hissettirdiğini ortaya koyuyor.

Kronik bir hastalık gibi bahsettiğim şey.

“Beden” olma anlayışı, benliği ortadan kaldırmadığı gibi, daha da yoğunlaştırıyor, ipe sapa gelmez tartışmaları getiriyor ve uzatıyor.

Bu tipler “Bedene dönük işlevlerini” anlata anlata bitiremezken, açıkça söylemeseler de, bir şekilde mutlaka kendi önerilerinin dikkate alınmasını ima ediyorlar.

Bütün bunlar bir yana, bedenle ilgili sorunlarımızı nasıl çözeceğiz?

Acaba “bilincin dışında” farkında olmadan, bedeni bir lider olarak mı kabul ediyoruz kendimizce?

“Sorunları çözse çözse böyle bir beden mi çözer” mi diyoruz?

Eğer öyle diyorsak aradığımız orijin anlamdaki insan, ortada pek yok gibi görünüyor.

Veya var da biz göremiyoruz.

Bu, bir anlamda gerçeği aramıyoruz manasına gelir.

İlginçtir, bir şeyden korkmayan insanlar, aklı ile hareket etmeyen, bedensel dürtüleri ile eyleme geçen kimselerdir.

Onlar hiç kimsenin cesareti ile kıyaslanmak istemiyorlar.

Ancak kaçmak zorunda kaldıklarında şanslarının olmadığından yakınıyorlar.

İtiraf etmek gerekir ki, olumsuz bir insan, bedenine düşkün olandır. Aynı şey hümanist düşüncelerle yaşayan kimseler için de geçerli. Onlar da beden kaydından çıkmamış,  bedenli bir hayatı benimsemişlerdir.

Ayrıca çok cesur olanın, korku ile yaşayanın da “bedenli” bir yaşama tabi olduğunu söyleyebiliriz.

Bu arada akla gelebilecek sorular var;

Peki, biz bedenine düşkün olmayan birini arıyor muyuz?

Toplumda akıllı- bilinçli evrensel değerlere yatkın olan birini kolay kolay bulamayacağımıza göre, bu düşünceye de iyice inandığımızdan artık bedensiz olmaktan vaz mı geçeceğiz?

Tuhaf bir durum, ama kabul etmemiz gerekiyor.

Doğrusu bu ya gerçeğe yüzümüzü dönmek “bedensiz yaşamak bizi” biraz aşıyor.

Ben bedensiz güya bedensiz yaşayan birçok insan tanıdım.

Rüzgâr şiddetini arttırınca o çok tonton kimseler, kendilerinden beklenmeyen bir çeviklikle ortadan kaybolmuş, rüzgâr kesilince sanki hiçbir şey yokmuşçasına yeniden meydanlarda sahne almıştı.

“Atıp tutarak” malûm konuşmalarına kaldığı yerden devam etmişlerdi.

Ne sözlerinde, ne tavırlarında “ben bedensiz yaşayan bir adamım” edası vardı.

Şakalaşmaları, yakınlıkları yapaydı. Fark ediliyordu. Bunları görenlerin ise düşünce dünyasındaki şakülü bozuldu.

Sonuçta onlar bedenli yaşama devam ettiler.

Büyük sorunları çözemeyenler, bir öneri getiremeyenler sınıfına katıldılar. Ciddî bir önerileri olsaydı, esasen kimse değerlendirmeye de almazdı.

Bunun ne kadar hazin bir durum yarattığını, kimi insanların anlamasına imkân yok.

Galiba “bedenli” doğanlar, “göğüs önde, baş yukarda” duracaklar, ama bunun sonuçlarına katlanıp, “bedenli” olarak ölecekler.

Bizi soracak olursanız biz aynı yerdeyiz bedensiz yaşayanların peşindeyiz.

Durduğumuz yer hiç değişmedi.

 

Ahmed F. Yüksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..