Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Belh'in Köpekleri ve Modern İnsan

Belh'in Köpekleri ve Modern İnsan
 

Şakik-i Belhi ve İbrahim Ethem arasında geçen bir olay anlatılır. Bir gün Şakik-i Belhi İbrahim Ethem’e sorar: “Geçinme, yeme içme hususunda ne yaparsın? Nedir ilken?” İbrahim Ethem: “Bulursak yeriz, bulmazsak şükrederiz.” der. Şakik-i Belhi: “Belh’in köpekleri de öyle yapar.” deyince İbrahim Ethem: “Ya siz ne yaparsınız?” der. Şakik-i Belhi: “Bulursak dağıtırız, bulamazsak şükrederiz.” deyiverir.

Yukarıdaki anekdotta anlatılan günümüz insanı için fantastik bir durum. Bugün ki hakim paradigmanın oluşturduğu yaşam biçimini sürdüren dindar, laik yada hangi anlam dünyasında yer alırsak alalım hepimize garip gelen, bizi şaşırtan bir duruş. Modern dünya için fanteziden öteye gitmeyen bir anlam... Bırakın bulunca paylaşmayı, dağıtmayı hep biriktirme, daha fazla biriktirme, daha fazla, daha fazla…

Modern yaşamımızın kökeninde her şeye, hep daha fazlasıyla sahip olma dürtüsü yatıyor. Modern paradigma, serbest piyasa, kapitalizm her türlü propaganda aygıtlarını harekete geçirerek kökenimizdeki bu dürtüyü açığa çıkartıyor, alenileştiriyor. Bütün yeryüzünü bir sermaye olarak gören ve buradan maksimum karı elde etmek üzere programlanan kapitalizm önüne çıkan, masasına konan her şeyi metalaştırmakta ve tüketime sunmaktadır. Kendi dışındaki bütün alternatifleri de bir şekilde önünde diz çöktürerek insanlığı tüketim mekanizması, tüketim nesnesi kılmaktadır.

Bir düzenin, desisenin, barbarlığın medeniyet kılığında dünyamızı esir aldığı, insanoğlunun beşerlikten kurtulup âdem olmaya doğru yol alırkenki süreçte elde ettiği bütün kazanımlarını acımasızca yağmalayan bir sistemle iç içeyiz. Bir sistemin içindeyiz. Zafiyetlerimizi, kusurlarımızı yani yaratılışımızın çamur yanını iyi çözümleyen, buradan hareketle içimizdeki kötüyü kışkırtan ve buradan medeniyet devşirdiğini iddia eden modern barbarlığın vahşet sistemiyle kuşatılmıştır bütün yeryüzü.

Sistem bütün üretim-tüketim biçimleriyle, askeri-sivil-bürokratik kurumlarıyla, ruhuyla, ürettiği iktisadi anlayışla, insanı ele alış biçimiyle insanın “yabancılaşma”sını getirmiştir. İnsan Yarata’nın kendi ruhundan üflediği bir ruh ve çamurdan müteşekkil bir varlık değildir artık. “Tek boyutlu” yalnız ve yalnız nefsini tatmine çalışan köledir. Bir mekanik köle… Aşk deryası bulanmış, Aşkın’ı yitirmiş bir mekanik süreç.

İnsan mekanik süreçlere köle edilmiş bir varlıktır diyoruz. Bankaların, borsaların, reklamların, rakamların, istatistiki verilerin kölesi. Kendi hakkında, kendilik bilgisinde büyük bir cehalete sahip. Hiçbir şekilde varlığını ve varoluşunu anlamlandıramayacak malumatların çöplüğüne dönmüş bir hafızası var. Kapitalist sistem insana tüketim nesnesi olma dışında herhangi bir dil önermiyor. Zaten bütün kitle-iletişimin dayandığı dil de bu dildir. Ruhuyla ve bedeniyle tüketim nesnesine indirgenmiş, her şeyin en iyisini, daha iyisini kendi için isteyen bencil bir dil. Reklamların ayarttığı, reklamlara göre giyinen, yiyen, içen son tahlilde bir reklam öğesi haline gelen insanın trajikliği.

İstisnasız bu trajediden bütün insanlık payını almıştır, almaktadır. Dinlisi, dinsizi, doğulusu, batılısı bu çevrimin içindedir. Bu çevrimde birbirine karşıt gruplar, sistemler yok aslında. Herkes aynı paradigmanın kulluğunda yaşıyor. Daha çok kazanma, hep daha çok… Para kazanma, mal kazanma, mülk kazanma, prestij kazanma, güç kazanma. Hem güç kazanma için çırpınma hem de güç tanrısına tapınma. Paradan, maldan, mülkten putlar, totemler yaratma…

Modern uygarlık, var oluşunu perçinlemek maksadıyla hep akılcı bir uygarlık olduğundan, insanları geçmişin hurafelerinden arındırarak daha rasyonel bir bakış getirdiğini iddia eder. Bu iddiası tamamen asılsızdır. Modern insanın etrafı daha çok hurafelerle, batıl inançlarla kuşatılmıştır. İnsanı tarihin karanlıklarından kurtarmamıştır bilakis yeni pagan gelenekler icat etmiştir. Hayatın bütün alanlarını sektörleştirmiştir. Eğlence sektörü, turizm sektörü, inanç sektörü, sağlık sektörü… Ve bu sektörlerin azami karı için doğruyla yanlışı, hakla haksızlığı birbirine katarak ortaya bir garip sentez çıkarmıştır. Artık vücudumuzun, sağlımızın, zamanımızın sahibi değiliz. Üzerinde tasarruf hakkına sahip olacağımız bir bedenimiz yok. Zihnimiz yok. Çünkü bütün bunlar sistemin işgali altında ve onun izniyle gerekli şeyleri yapabiliyoruz. Yani reklam endüstrisi, moda ne diyorsa o kalıba girmek zorundayız. Kadim zamanlardaki pagan gelenekle tek fark o zaman ki bütün ritüellerin bir mantığı vardı ve insana ruhsal bir tatmin sağlayabiliyordu. Bu motifler bir bütünselliğin devamını vurguluyordu. Şimdiyse tamamen bu moral düzeyinden de soyutlanmış pagan ritüeller. Tamamen hurafe ve saçmalıkların iktidarı.

Çok güçlü, çok kavî, dokunulmaz, imkanları sonsuz görünen ve bütün bunların sonucunda mutlu olması, özgür olması gereken insanlık tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar zavallı ve acınası olmamıştır aslında. Evet çok fazla imkanı var insanın ama insanlık bu imkanların içinde yitip gitmiştir. Hakikatini yitirmiştir insanlık. Özüne yabancıdır insan. Standartize edilmiş, sterile edilmiş, yapay bir var oluş alanına hapistir insan şimdi. İnsanın bir tutamağı, tutunacağı yoktur. Bir boşluğun var oluşuna mahkumdur. Boştadır, boşluktadır…

****

Modern dünyanın ruhunu yitirdiğinden bahsetmiştik. Modern ilişkilerin bir alış veriş mantalitesi içinde gerçekleşen süreçler olduğunu, sistemin bütün alanları kar zarar mantığıyla dizayn ettiğini bir kez daha söylüyoruz. Günümüzde bir şeyin değeri ona sahip olanlara getirdiği rasyonel faydaya göre ölçülüyor. Bir şey tüketildiği oranda değerleniyor. Somut, ölçülebilir, dokunulabilir olduğu oranda alıcı bulabiliyor. Din, aşk ve şiir gibi insanın bozulmamış ruhuna, modern sistemin dejeneresine uğramamış varlığına hitap eden, onu saf haliyle muhatap alan anlam dünyalarıdır. Ruhu paramparça olan, ruhsuzlaşan, mekanik bir yabancılaşmaya uğrayan günümüz insanının bu anlam dünyalarıyla ilişkisi de çarpık olacaktır. Olmuştur da nitekim. Din de sanat ta şiir de insanoğlunun yeryüzü yolculuğunda ona eşlik eden, onun elinden tutup ruhunu ısıtan değerler değildir. Tüketime sunulan, para kazandıran, prestij sağlayan birer metadırlar.

Modern çağın zihinleri kirleten kesif havasından her şey kısmetine düşeni almıştır. Din de şiir de sanat da insanın sonsuzca kazanma hırsına kurban edilmiştir. İbadetler, maneviyat, dini ritüeller seküler bir kazanma anlayışının şekillendirdiği bir bağlamda işlevselleştirilmiştir. İbadetler asıl manalarından boşandırılarak mekanik süreçlere dönüştürülmüştür. Modern sistem kendi varlığı için tehlikeli gördüğü dinin en önemli, olmazsa olmaz ilkelerini görmezden gelerek silikleştirmektedir. Tefeciliğin kaleleri haline dönüşen bankaların devamı için faiz yasağı görmezden gelinmektedir. Hak, adalet, dürüstlük modern ticaretin hazzetmediği özellikler olduğundan hiç anılmamaktadır. Biriktirme hastası günümüz insanına zekattan hiç bahsedilmez. Hac ibadeti ise bir turistik geziye dönüştürülmüştür. Dinin en büyük şiarı haksızlıkla mücadeledir. Ama hiç yapılmayan bir mücadeleye dönüştürülmüştür.

Dini sembol ve değerler etrafında yuvalanan, dini tekellerine alan din bezirganları komplekslerine ve hırslarına dini bir kılıf uydurarak egolarını tatmin etmekteler. Yani dindar görünüp, dinden nemalananlar kapitalist sistemden daha aşağılıktırlar. Kapitalizm vahşidir, kötüdür. Bunlar iki kat daha vahşi ve kötüdürler.

Din deyip saraylar kuran, meşruiyetlerini dinden alarak mal yığan, servet yapan, dini mal kazanma, güç kazanma arzularına kurban eden şeyhler, hocalar, hacılar, müritler aynı zamanda dinin kökten karşı olduğu sistemin can simidi işlevini görmektedirler. Kitleler uyumakta ve modern vahşet, kapitalist canavar insanlığı boğmaktadır. Dini servetlerinin, zenginliklerinin nesnesi kılan ve din üzerinden sömürü sistemi kuran dinciler kapitalistlerle stratejik bir ortaklık içinde olacaktırlar.

İnsanın ruhunu ve bedenini tüm kötü huylardan, haramdan, hileden temizleme; Hakka ulaşma yolu olarak tanımlanabilecek tasavvuf da maalesef günümüzde çok kötü çağrışımlar yapan bir yapı olarak görülmektedir. Kendini var kıldığını iddia ettiği bütün kavramların tam tersi bir görüntü vermektedir. Tüketim hastalığını manevi bir ortamda gerçekleştiren tasavvuf ileri gelenleri buradan muazzam bir güç devşirerek kapitalizmin değişik bir şeklini yaşatmaktadırlar. Modern hurafelere dini bir çeşni katarak kitleleri sömürmekteler.

Bu coğrafyada geleneğe yaslandığını, tasavvufi bir terbiyeye sahip olduğunu iddia eden hatta kendi dışlarındaki bütün yapıları batıl gören, özcü değil kabukçu olmakla itham eden; Şakik-i Belhi’nin çizgisinde olduklarını her zaman vurgulayan sağcı mı, muhafazakar mı, tarikatçi mi sufi mi ne diyelim bir isim bulmakta zorlandığımız bunlar kapitalist sistemin en büyük motor gücüdürler. Terki dünya, terki ukba, terki terk tersine çalışıyor yoksa?

Evet. Yukarıdaki anekdotta Şakik-i Belhi yakıcı bir ayrıntıyı yüzümüze çarpıyor. O muazzam çelişkiyi, var oluş gerginliğini apaçık dillendiriyor. Bütün her şeyin en ufak ayrıntıda gizli olduğunu bir kez daha anımsatıyor. İnsanlığın nerede başlayıp nereye gideceğini gösteriyor hepimize. Ahsen-i takvim üzere yaratılıp esfel-i safilin kuyularını boylayacak olanlara bir işaret veriyor. Belh’in köpekleri bulunca yiyor, bulmayınca şükrediyor. Ya modern insan?!....

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..