Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

Ben bir ceviz ağacıyım; Gülhane Parkı' nda

Ben bir ceviz ağacıyım; Gülhane Parkı' nda
 

Hayat, insanı yalana götüren bir yol gibi, yalana beş kilometre, yalana üç kilometre, “yalan”a hoş geldiniz. Doğru söylemeyi, en çok bu zamanlarda seviyorum, yalanın koynundayken…

İnsanlar ölüyor, yolları kapatıyoruz, insanlar öldü diye! Düşüncenin yollarını kapatıyoruz, insanlar ölsün diye! Tazıya tut diyoruz ve tavşana kaç! Filmdeki iyi adam da kötü adam da biziz, hayatımızın en iyi zamanlarını (“prime time”larını) harcıyoruz, defalarca izlediğimiz bir filmi, bir daha izlemeye, hiç sormuyoruz kendimize, bu kaç oldu diye…

Yaz aylarında boyanan okul kaloriferleri gibi derinleşiyor içimizdeki yaralar! Bu duygusallık kurtarabilecek mi bizi, bu kelime oyunları, bu süreyi bitirmek için, top dolaştırmalar? Bu sallapati ömürler, geçirebilecek mi bizi hayat denen dersten?

Birbirimize soruyoruz ne kadar “ak”ız diye, “senden daha beyazını görmedik” diyoruz… Hepimiz şıracılarız, Osmaniyede’ki kadar büyük olmayan bir adliyede, tüm gücümüzle savunuyoruz bozacıyı… Çünkü şıracıyız.

Basit bir muayenede, yemin edebilir herhangi bir tıp doktoru, midemin üstünde kalbim olduğuna, ben de en az onun kadar eminim, kalbimin orada olmadığına!

Keşke biraz daha kurumsallaştırabilseydim şu vücudu, tek meşgalesi, muhtelif yerlerime kan pompalamak olabilseydi, istemlerim dışında çalışan bu kalbin görevi…

Lakin sevdi de, o! Belki de doğuşunda belleğinde kayıtlı olan programlarla sevdi, ülkesini, niye onu o kadar istediğini bulamadığı birisini, (b.o) daha birçok şeyi… O sevdi, ben istemem, yan cebime koy dedim! Pompaladıkça sevdi, sevdikçe pompaladı… Galiba sevgiden aldı o gücünü, yoksa kolay iş mi, sabah akşam demeden, hiç durmadan? Belki de ölüm, sevmekten umut kesmekti, silmekti bellekteki tüm anıları, kim bilir…

Yolları kapatıyoruz, sevginin yollarını, hoşgörünün yolarını, herkes kendimize benzesin istiyoruz, kendimiz bir boka benziyormuşuz gibi…

Yolları kapatıyoruz, insanlar ölsün diye, o yollara isimlerini veriyoruz sonra, el birliğiyle, öldürdüğümüz insanların, isimlerini. Birbirimiz kandırıyoruz, aklımızca…

Tazıya tut, tavşana kaç diyoruz, karlı bir kayın ormanında; memleket mi, yıldızlar mı, gençliğimiz mi, daha uzak hiç düşünmüyoruz..

Yolları kapatıyoruz, yedi tepeli şehrimizde, gonca gülümü bıraktığımız şehrin, yolarını da kapalı artık. Yalnız, kendimizinkilerden korkuyoruz, ölümlerin içinde, başkaların hayatları patlıcan, adliye arkası bir pazar içinde…

Artık, tüm yük onun omuzlarına yüklenmesin diye bir ucundan da ben tutuyorum, işlerin. Lakin her yere yetişemiyor yorgun kalbim, içinde bulunduğu kütle için çalışmaya, ülkesi için dertlenmeye, meşakkatli aşklara, yolları açmaya yetişemiyor, tek başına…

Her yerde, kendinden bir parça bırakıyor; kim bilir, o masaldaki gibi sonunda geri dönebilmek için belki de, yolunu bulabilmek için, o en saf halini...

İşte bu yüzden, inandıramaz hiçbir Hipokrat yeminli, kalbimin yerinde olduğuna, şahitler de bulurum isterlerse, herkesin biraz şıracı olduğu bu karlı kayın ormanında…

Şimdi: “Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”

Ben ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, belki de yeterdi gücüm yolları da açmaya, eğer biraz da bana yer açsaydın oturduğun koltuğun kenarında… Ama:

Yalnızlık zor, sokaklar çıkmaz
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Hep tekdüze, her şey dümdüz
Sensiz olmaz.
Anlamak çözmeye yetmez
Sensiz olmaz, sensiz olmaz…

Ben bir ceviz ağacıyım, yolları kapalı bir şehrin Gülhane Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında…

 
Toplam blog
: 25
: 764
Kayıt tarihi
: 30.08.06
 
 

22.09.81 İstanbul doğumluyum. 26 seneye, İstanbul'daki üç semti sığdırdım: önce Kocamustafapaşa, son..