Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '12

 
Kategori
Anılar
 

Ben çocukken-7

Ben çocukken-7
 

alıntıdır


Bizim çocukluğumuz mektup çağıydı. İnternet hayal bile edilemediğinden, telefon ise çok az evde, o da ancak şehirlerde bulunduğundan, insanlar uzaktaki akraba, eş-dost ve arkadaşlarla mektup aracılığıyla haberleşirlerdi.

Ben çok mektup yazdım çocukken. Kendim için değil ama.

O yaşta haberleşmem gereken uzakta birisi yoktu çünkü.

En çok babaannem ve halamın mektuplarını yazdım. Babaannem hiç okuma yazma bilmiyordu, halam ise okumayı biraz bilir, ama yazmayı beceremezdi.

Okuyup yazmayı öğrenince, biraz da bu yazı çizi işini sevdiğim anlaşılınca görevim oldu mecburen.

Bazen külfet olduğunu düşündüysem de keyifli bir görevdi aslında. Bana hiç görmediğim insanları hayal etme imkânı verir, yaşadıkları yerler hakkında bir fikrim oluşmasını sağlardı. Benim yaşadığım şehirde hiç olmayan bazı olaylar oralarda olurdu. Başlık parasını, beşik kertmesini, kan davasını ve daha bir çok şeyi ilk kez bu mektupları yazarken öğrendim mesela.

Ayrıca, mektubu yazdıranla mektubun muhatabı olan kişiler arasında özel kalması gereken bir çok şeyi de öğrenirdim haliyle. Ama sıkı sıkı, binbir türlü tembihle bunları kimseye söylememem gerektiğini de öğretmişlerdi.

Nasıl yazardım bu mektupları?

Şöyle:

Efendim, eğer halam rahmetli eniştemin Tokat’taki akrabalarına yazdıracaksa, hafta sonu onun evindeki bir odanın ortasına konan bir küçük tahta masaya otururuz karşılıklı. Önüme çizgili, beyaz bir kaç kâğıt ve mavi tükenmez bir kalem koyar.

Tarihi mutlaka sağ tarafa yazarız; bu benim olduğu kadar halamın da titizliğiydi. Sonra hitaba başlarız. Mektubu yazdığımız kişinin statüsüne göre değişir bu hitaplar.

"Çok kıymetli babacığım", "Canımdan çok sevdiğim anneciğim", "Kıymetli ve hakikatli kardeşim" gibi...

Peşinden hal hatır sorma faslı başlar. Bu fasıl öyle uzundur ki; mektup yazılan kişinin evinde ve yakınında ne kadar kişi varsa hepsinin hatırı sorulur.

"Annem nasıl, iyi mi?. İnşallah iyidir. X abla nasıl, hastalığı düzeldi mi? İnşallah düzelmiştir. V ' nın kızı Y nasıl, iyi mi? Z de iyidir inşallah." gibi. Bu böyle uzar gider, dolar mektubun yarım sayfası. Sonra esas anlatılacaklar anlatılır ve mektup selâm faslı ile son bulur. Bu selâm faslının hatır faslından hiç eksiği yok hatta fazlası vardır.

"Mektubuma son verirken evvela sana selâm ederim, ellerinden (ya da gözlerinden) hasretle öperim" ile başlar.

"Anneme de çok selâm eder, ellerinden öperim. X ablaya da selâm eder, ellerinden öper, acil şifalar dilerim. V ' ye de kızı Y ' ye de çok çok selâmlarımı gönderir hasretle öperim. Z ' nin de gözlerinden sevgiyle ve hasretle öperim." diye devam eder.

Yazarken en sıkıldığım bölüm bu hatır ve selam fasıllarıydı. Allah’ım bir türlü bitmeyecek sanırdım. Esas konunun anlatıldığı bölümü yazmayı severdim ben. Heyecanlı olurdu, çünkü bilmediğim ya da bilip de gelişimini öğrendiğim şeyler anlatılırdı burada.

Mektup artık bitti sandınız değil mi? Hayır efendim, zaten yazma sırasında ikide bir "dur bakalım ne yazmışız, oku da unuttuğumuz bir şey varsa ekleyelim" uyarısıyla yüksek sesle okuduğum kısımların tamamını birden okurum bu kez. Beğenilmez ya da eksik bulunursa yeni baştan da yazdığım olmuştur bir mektubu. En sonunda, kâğıt ya da kâğıtları dörde katlayıp küçük mektup zarfının içine itinayla yerleştiririm ve zarfı dilimle ıslatarak yapıştırır adresi de yazarım. Ohh, bitmiştir artık mektubumuz...

Hemen her hafta tekrarlanırdı bu seremoni. Hafta sonu halamın, haftaiçi babaannemin iç döküş ve sırlarını hem yazar hem öğrenirdim yani.

Büyüdüğümde kendim için de yazdım, hem de çok, keyif de aldım.

Ama o mektupların yeri başkadır bende.  

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..