Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Benim dergilerim

Benim dergilerim
 

Süreli yayın takibinin, daha güncel ismi ile dergi okuyuculuğunun ayrı bir kültür olduğuna inanmışımdır. Kitap okumak kadar değerli ve derin bir kültür. Hatta dergi okuyuculuğunun günceli ve zamanı yakalamak açıdan kendince avantajları da vardır.

Öğrencilik ve öğrencilik sonrası bekârlık dönemim dergicilik kültürünü en zengin yaşadığım zamanlardı. Bunda hem ekonomik hem de zaman anlamındaki sorumsuzluğumun etkisi vardı.

Öğrencilik yıllarımda, İstiklal Caddesi’nin ünlü kitapçılarında en fazla vakti dergi stantlarının önünde geçirirdim. Özellikle Halep Pasajında yer alan, Beyoğlu sinemasının altındaki cafeye bakan kitapçı ile (ismini şu an hatırlayamadığım gibi İstanbul’a en son gittiğimde kapandığını görmüştüm) Mephisto ve Pandora (benim favori kitapçımdı) birer kitapçı olduğu kadar aynı zamanda birer dergi cennetiydi.

Bu kitapçılardaki dergilerin çoğu, gazetecilerdeki dergilerden oldukça farklıydı. Ya genel dağıtıma çıkmayacak kadar fakir ve amatör çabanın ürünleriydi, ya da alternatif değer yargılarına sahip ve kapitalizmin çarkına dahil olmak istemeyen politikalara sahiptiler. Bu dergileri 3 ayrı kategoriye almak mümkündü.

İlki fazlasıyla amatör tarzda alınmış edebiyat dergileriydi. 4-5 kişinin bir araya gelerek oluşturduğu ve bir ekol yaratma hayallerinin heyecanı ile hazırlanmış dergilerdi. Elbette içlerinde kendisine ait bir tarz geliştirmiş, bir katılımcı ve okur birikimi oluşturmuş dergilerde vardı. Ama belirli bir aşamaya ulaşan dergiler zaten ulusal dağıtım şebekelerine dâhil olmaya başlıyorlardı.

İkinci grupta yer alanlar ise, devrimcilikleri profesyonel ama yayıncılıkları amatör aşırı sol yapıların dergisiydi. Zannedersem bu türe girenlerin sayısı amatör edebiyat dergilerinin sayısı ile yarışacak düzeydeydi. Benim öğrencilik yıllarımda bu düşünsel akımlar ideolojik anlamda çekim merkezi olmaktan çıkmış olmalarından dolayı yeterli ilgiyi de göremiyorlardı. Oldukça standart ebat, kapak tarzı ve sloganlarla çıkan bu tip siyasal dergilerin satış oranları ise ne yazık ki edebiyat dergilerine göre oldukça düşük düzeyde kalıyordu.

Üçüncü gruptaki dergiler ise yine amatör tarzda ele alınan ama bilinen sol kalıpların dışına çıkan ve alt kültür ile alt ilgi alanlarında yoğunlaşan dergilerdi. Çevre hareketleri, oluşumları, kadın hareketleri ve fenimizm dergileri, solun nihilist, anarşist ve ya da entelektüel kesimlerinin sesi olan dergilerdi. Bu tip dergilerse fotokopi çoğaltmalardan, ofset baskı sistemleri ile çoğaltımlara kadar geniş bir sunum yelpazesine sahipti. Dergi stantlarının en fazla ilgi çeken kısmı da, genellikle bu ürünlerin olduğu bölümler olurdu.

İstanbul’dan uzaklaştıktan sonra bu tür süreli yayınlardan uzaklaşmanın boşluğunu fazlası ile yaşadım. O stantlardaki çoğunlukla amatör ürünlerin, seslerini başkalarına ulaştırma çabaları, bazılarında doğruyu ve güzeli bulma uğraşları, hayatta iz bırakma ve renk katma istekleri her zaman ilgimi çekmişti.

Memlekete döndükten sonra ise bu boşluğu, ekonomik imkânlarımın da kısmen gelişmesinin sonucunda ulusal yayınları takip ederek gidermeye çalışdım. Hatta ilk dönemlerde fazlası ile abarttığımı söyleyebilirim. İlk dönemlerde evime ayda 10-12 arası dergi çeşidi giriyordu. Bunların arasında uzun süre takip ettiklerimde oldu.

Ancak bu yoğun dergi takipçiliği de ancak evliliğime kadar sürdü. Daha doğrusu evliliğimin ilk dönemlerinden itibaren azalma eğilimine girdi. Önce kültür sanat dergileri, ardından siyasal yayınlar ve en sonunda da mizah dergileri hayatımdan yavaş yavaş çıktı. Bugünlerde ise elimde sadece ilk günden beri abonesi olduğum National Geographic, çocukluğumdan beri takip etmeye çalıştığım Tübitak Bilim Teknik ve eşim için aldığımız Sofra dergisinden başka bir kalmadı.

Geçenlerde arşivlerimi karıştırırken, bir not defterimde bekarlık dönemlerinde aldığım dergilerinin isimlerini kayıt ettiğim bir not buldum. Şöyle bir bakınca dergi takipçiliği kültürümün önemli bir erozyona uğradığını fark ettim. İşte o zamanlar takip etiğim dergilerin bazıları;

Mizah Dergileri; Bu tip dergiler hayatımın vazgeçilmezleriydi. Elbette ilk okuyuculuk dönemimin en önemli ürünü Gırgır’dı. Aynı dönemde Çarşaf, Lak lak ve Fırt’ı da takip ettiğimi hatırlıyorum. Arkasından Limon ve Leman, daha sonra Gırgır’ın parçalanması ile oluşan Avni ve Hıbır’da takip ettiğim dergiler arasındaydı. 2000’li yılların başında ise (zannedersem 2002’de başladı) Penguen en fazla takip ettiğim dergi oldu. Leman’ın mizah okurları arasında daha fazla tercih edildiğini bilsem de, Penguen’in çizgisi bana daha yakın geldi. Yanılmıyorsam Penguen'den ayrılan bir grup "Uykusuz" ( Yazının altında yer alan Seyran Aksoy'un yorumundaki uyarı neticesinde düzeltilmiştir) isimli bir yeni dergi çıkarmaya başlamış ama şu an takip ettiğim bir mizah dergisi yok. Ama ciddi bir mizah arşivim var. Örneğin, İstanbul'un sahafladından topladığım 1970’lere ait Gırgır dergileri annemin evinde, benim tekrar onları elime almamı bekliyor.

Mizah dergisi kategorisinde, karikatür ağırlıklı dergilerin haricinde iki örneğe dikkat çekmek isterim. Beni en çok etkileyenlerden birisi "Deli" dergisiydi. "Öküz"ün kısmende olsa bu derginin takipçilini yaptığını düşünsem de aynı düzeye sahip olmadığını tahmin ediyorum. İkincisi ise, 4- 5 sayını takip edebildiğim, popüler olma iddiası taşımayan bir karikatür dergisiydi. Zannedersem hala yayın hayatına devam eden "Gül Diken" dergisi, ülkemizin mevcut mizah dergisi formatından oldukça farklı bir yayın tarzına sahipti.

Kültür-Sanat Dergileri; 2000’lerin başında Adam Öykü dergisinin sıkı bir takipçisiydim. İki ayda bir yayınlanan bu dergi Adam yayıncılığın dergi dünyamıza kazandırdığı oldukça farklı bir üründü. Ancak zannedersem Adam Yayıncılığın düştüğü ekonomik kriz sonrası önce dergi yayınına son verdi, ardından yayınevi kapandı. Aynı dönemler Virgül dergisini de takip etmeye çalışıyordum ama aldığım dergiyi okumaya çok fazla heves ve fırsat bulamadığımı düşünerek bir süre sonra vazgeçtim.

Teorik ve Güncel Siyaset Dergileri; Güncel siyaset dergilerinde hiçbir zaman Tempo, Aktüel tarzı dergilere ilgim olmadı. Zaten onları güncel siyaset dergisi kategorisine almakta son derece zor. Bu tazın Türkiye'deki en iyi örneği 1980’li yılların Nokta dergisiydi. Her sayısı Türkiye’de önemli gündem maddesi olmayı beceren bir etki gücüne sahipti. O zamanların YÖK Başkanı İhsan Doğramasının, İstanbul Üniversitesini klozet gibi kullanarak iş gördüğü kapağı zannedersem Nokta Dergisinin yayın tarzını en iyi ifade eden örnektir. 2000’li yılların başında ise ilgimi çeken tek örnek NTV Tv’nin çıkardığı ve ömrü de çok uzun olmayan MAG Dergisiydi. Bugünlerde bu tarz bir yayın örneğine denk gelemiyorum. Elbette Fettullahçı ekibin çıkardığı Aksiyon dergisini göz ardı edersek.

Teorik dergiler kategorisinde ise o zamanlar takip ettiğim tek dergi Birikim Dergisiydi. Aslında hala takip etmek istediğim bu derginin yoğun bir zaman kıyımına ve beyin yoğunlaşmasına neden olacağını düşündüğümden cesaret edemiyorum. Bu arada İstanbul'da sıkı bir takipçisi olduğum Express dergisinin popüler siyaset dergisi sınıfında özgün bir örnek olduğunu düşünüyorum. Yeniden yayınlandığına dair söylentilerle karşılaşsamda taşra bayilerinde kendisine rastlayabilmiş değilim.

Gezi-Coğrafya-Tarih-Yaşam ve Bilim Dergileri; Takip etmekten en fazla zevk duyduğum türün bu olduğunu söyleyebilirim. 2000’li ylların başlarında Gezi ve Atlas dergileri arasında Gezi'yi tercih etmiş ve 3 yıla yakın takip etmiştim. Ama şimdiden bakınca Atlas tercihini yapmamış olmanın bir hata olduğunu düşünüyorum. Yine aynı dönemden beri takip ettiğim Natioanal Geographic dergisi hayatımın en önemli renklerinden birisi. Aslında beraberinde Geo dergisini de takip etmeyi arzulamakla beraber zaman ve nakit sorunu bu hevesime ket vuruyor.

Bunun yanında Tübitak Bilim teknik dergisi takibim devam ediyor. Aslında bilimi daha popüler ifade eden başka bir dergiyi tercih etmem gerektiğini düşünsem de, bu uzun süreli beraberliğime ihanet edemiyorum. Bu arada 1990’ların sonu ile 2000’lerin başında mesleki ilgim gereği Toplumsal Tarih Vakfınca çıkarılan İstanbul Dergisini takip ediyordum ama İstanbul özlemimi ve cüzdanımı fazlası ile deştiği için vazgeçmek zorunda kaldım.

Bu arada dergi kültürümde en büyük eksikliğin tarih dergileri türünde olduğunu düşünüyorum. Aslında piyasa da takip edebileceğim çok fazla dergi türü bulunmasına karşın, nedense bir türlü ipin ucuna yapışıp bir yayını takip etme becerisi gösteremedim. Umarım bundan sonra giderek artan tarih ilgim dolayısı ile bu konuda bir adım atabilirim.

Teknoloji Dergisi; Kısa bir süre Chip dergisini takip etsem de, benim teknoloji düzeyimin oldukça üzerinde olduğunu fark edince bu tip dergilerden uzak durmaya karar verdim.

Son zamanlarda dergi takip etme kültürünü yitirdiğim için, özellikle son üç yılda yayına başlayan ve takip edilmesi faydalı olan dergileri bilemiyorum. Bu konuda tavsiye etmek istedikleriniz varsa, önerilerinize açığım.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..