Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '12

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Benim yarınlarım için minicik bir şey lütfen....

Benim yarınlarım için minicik bir şey lütfen....
 

Ben daha onsekiz aylık bir bebeğim, televizyon izlemek için yaşım çok küçük. Ama annemle babam rahat etmek ve beni oyalamak için çoğu zaman karşısına oturtup bazen de orada unutuyorlar. Tamam çizgi film izlemek eğlenceli. Tavşanlar zıplıyor, tilkiler onları kovalıyor, hatta ateş ediyorlar, ellerinde bomba patlıyor çoğu zaman zavallıların, ama nedense hiçbirine bir şey olmuyor. Havadan yere çakılanlar mı demezsiniz, denize düşenler mi, annemle babamın yapmadığı bir sürü eğlenceli oyunlar oynuyorlar. Belki ben de ayağa kalkıp yürümeye başladığımda bu oyunları deneyebilirim.

Beni bazen o kadar uzun bırakıyorlar ki uykum geliyor, kafam yana yatıyor, devrilip uyuyakalıyorum kanepede. Bazen de ayaklarımla iterek yere inmeye çalışıyorum, tabi tepe üstü düşüyorum koltuktan. Çığlıklarıma koşuyorlar ve susturmak için evin içinde dakikalarca hoplatıp gezdiriyorlar. Filmlerde düşenler hiç benim gibi ağlamıyor.

Böyle saatlerce oturmak çok sıkıcı. Boynum ağrıyor, belim tutuluyor, gözlerim şaşı şaşı bakıyorum, kafamın içi uyuşup aptallaşıyorum. Yine de gözlerimi ayıramıyorum o rengarenk hareketli görüntülerden. Annem mutfakta yemek pişiriyor oluyor, babam da gazetesine dalmış veya yemekten önce kestiriyor gizlice.

İşte yine çizgi film bitti, siyah elbiseli, kravatlı asık suratlı amcalar, kızgın bakışlı teyzeler çıktı, kavga edecekler ama oturarak. Bunların silahları yok, ortada bir başkan oturuyor, sağında solunda diğerleri. Önce birisi sakin sakin bir şeyler anlatıyor, bir başkası onun sözünü kesip damarlarını şişirerek “yalan söylüyorsun” diyor. Ötekinin de boyun damarları şişiyor, yanak kasları seğirmeye başlıyor, bir yandan da çene kemiklerini sıkıp sırasını bekliyor. Teyzelerden saçı kalıp gibi olanı gözlüğünü düzeltip cırtlak bir sesle ikisine de kızıyor, “ben, ben, ben….siz, siz, siz…” gibi şeyler söylüyor. Başkan hepsine bağırıp susturuyor ve kalemiyle işaret ederek  hiç konuşmayan göbekli, bıyıklı amcaya söz veriyor. Bu iyi birine benziyor, hepsini sakinleştirecek derken o da ne, bıyıklarını titreterek, arkasına kaykılıp hepsine tepeden bakarak öyle laflar söylüyor ki diğerlerinin hepsi göbekliyi dövmek için ayağa kalkıyorlar.

“Alçak, şerefsiz, haysiyetsiz…” diye bağırıyor genç olan,

“Sizsiniz, statükocu, Ergenekoncu  darbeciler…” cevabı geliyor bıyıklı göbekliden.

Bir süre böyle devam ediyor, sonra hepsi gülümseyerek  veda ediyorlar. Nasıl iş anlamadım, hiç eğlenceli bir oyun değil, korkutucu..Ben bu oyundan oynamam büyüdüğüm zaman…

İşte şimdi de “haberler” oyunu başladı. Bunu da sevmedim, yerde yatan kanlı insanlar, parçalanmış arabalar, silahlar var hep, “savaş haberleri”nde de çok kötü şeyler var. Bu filmlerde kimse eğlenmiyor, anneler de çocuklar da hep ağlıyor, hep canları acıyor çünkü..Çok ağlayan insan var her yerde, zayıflar, giyimleri eski, kötü evlerde oturuyorlar….Sonra en çok uzun boylu badem bıyıklı bir amca çıkıyor, ellerini kollarını sallayarak konuşuyor.

“Ben Taksim’e onbin genç yığarım Allahın izniyle” dedi geçen gün, bu gün de başka bir amca,

“Biz de dünyayı onun başına yıkarız” diye cevapladı.

 Dünyayı yıkarlarsa ben ne olacağım, şu masanın altına kadar sürünebilir miyim acaba. Altımdaki kocaman bezle zor ama deneyeceğim mecburen. Kakamı yaptım, kimse gelip bezimi değiştirmiyor yaa, heeey anne, babaaa, kokuyorum bak haberiniz olsun…Bağırıyorum da anlayan kim, garip garip sesler çıkarıp, “oğluşum da oğluşum” deyip oralı bile olmuyorlar”

Ellerinin iki parmağını havada açık tutarak kolunu yukarı kaldıran bir amca var, o yapınca etrafındaki herkes de aynısını yapıyor, o dedi ki;

“Bin bozkurtumla ben seni sürerim buralardan, benim bin tanem senin onbin tanenin canına okur” bu söz uzun boyluya gitti.

Bu da büyüklerin oyunu olmalı, hiç eğleniyormuş gibi görünmüyorlar nedense, mutlu değiller. Gerçi geçen gün o hep kavga eden amcalardan birbirlerine bağıranları birbirlerine sarılıp kutlarken gördüm, makasla kırmızı bir kurdele kestiler, herkes alkışladı, sonrada hep beraber sevindiler. Bu da oyunlarının sevindikleri bölümü demek ki.

Son zamanlarda en çok süslü elbiseleri olan amcaları gösteriyorlar, hani yakalarında yıldızlar, omuzlarında altın sırmalı püsküller olan amcalar. Önce çok eğleneceğiz sanıyorum, en çok suratı asık olanlar da onlar canım. Yüzlerinde hiçbir şey kıpırdamıyor. Dimdik yürüyorlar, yanlarında normal giysili amcalar var, kollarına giriyorlar, arabaya bindirmek için kafalarına bastırıyorlar. Boyları uzun ya, herhalde sığsınlar diye. Bir yerden  bir yere götürüp getiriyorlar. Bunlardan bir tanesi herhalde ben doğmadan kötü bir şeyler yapmış, geçen gün çok sıkıcı siyah ve beyaz görünen bir filmde böyle süslü giyinmiş bir amca “ülke yönetimine el koyduk” gibisinden bir şeyler söylüyordu. Nereye elini koyduysa mızıkçılık yaptı sanırım, o badem bıyıklı, uzun boylu amca çok kızmış, süslülerin hepsini kafalarından bastırıp bastırıp  arabalara doldurtuyor.

Bu ciddi amcaların oyunu hiç eğlenceli değil, üstelik korkutucu. Annemle babam da onları sevmiyor. Aralarında tartışıyorlar;

”hangisine oy vereceğiz  bunların, hepsi taht derdinde, kimse bahtımızı düşünmüyor, aynı mahallenin çeteleri mubarekler, birininden canımız bezdiğinde kurtarıcıyım diye gelen, gidenden beter çeteci oluyor” 

“Bunların kulağını çekmek lazım seçimlerde,  keşke hiç kimse oy kullanmasa bir seferlik, bunları donsuz ayazda bıraksak da akılları başlarına gelse, meclise girip, ömür boyu avanta maaşı garantilediler mi tamam, ondan sonra yanlarına varamazsın valla, gelsin ihaleler, gitsin krediler, yedi düvelleriyle talan ediyorlar rızkımızı” diyor babam da…

Annem “amaaaan boşversene, nerde o birlik ruhu bizde canım, şurda iki komşu birlik olamıyoruz, Kiminin örtüsü, kiminin laik kibiri, kimisi de asil kan peşinde.  Birbirimizi kabullenemez, gırtlak gırtlağa gelirken onlar da rahat rahat sefasını sürüyor. Bize seçtiriyorlar kendilerini, sonra atıyorlar ortaya bir kemik, hadi hırlaşın durun orda demeye getiriyorlar. Düzen böyle kurulmuş, görebileceğiz ki bunu değiştirelim”.

“Neyse hanım, acıktım ben, hazır mı yemek?” dedi de babam bu sıkıcı sohbetlerinden kurtuldum. Ohh be beni alın artık buradan, ruh sağlığım bozuluyor bu oyunlardan, kaşlarım çatılıyor, bakışlarım sertleşiyor. Seyrettirmeyin bana bunları. Ben büyüyene kadar da bu çirkin görüntüler sona ersin diye de lütfen bir şeyler yapın anne-baba. Küçücük de olsa benim için bir şey yapın, ben daha çok küçüğüm, bu kadar yükü taşıyamam minnacık omuzlarımda…… 

 

 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..