- Kategori
- Öykü
Beysefa Şansınoksan
Beysefâ ŞANSINOKSAN, garip bir küçük memur;
Durumu, nerden baksan değil dörtbaşı mâmur.
İç güveyi almışlar konak misâli eve,
Henüz çok yeni evli; katlanır(!) seve, seve.
Maaşı azdır ama yok fazla bir gideri.
Lâfını, balla keser sık sık kayınpederi.
O ne zaman konuşsa der ki: “Sen sus Beysefâ!”
Kayınvalide, konuyu değiştirir her defa(!)
Boğazında l o k m a l a r sıralanır yemekte;
O halâ bu hayattan m u t l u l u k beklemekte
Başı önünde gider hâneye adım adım.
Gözlerini yumarken der: “Yine, bulamadım.”
Arada bir düşünür kafa saten yastıkta,
Der: “Nasıl kurtulurum? Belli, faka bastık da(!)
Beyaz etin uğruna karmaşaya katıldık;
Ama ambargo kondu çok ucuza satıldık.”
Haklı da(!) çözemiyor, dileyince kuşağı.
Ondan daha çalımlı hizmetçisi, uşağı.
Bahçevanın, ahçının ayrı bir değeri var.
Sütçünün eşeğinin bile bir eğeri var;
Bahçede binip, binip koyuyorlar ahıra.
Beysefâ, süklüm-püklüm dayanıyor kahıra.
“Bu benim” diyeceği tek şeyi var: Karısı.
Yanında uyukluyor gecenin bir yarısı(!)
Öyle büyütmüşler ki: Hem nâzenin, hem nazlı;
Sadece kendi arzu ettiği zaman, hazlı!
Bir sıcak bakışıyla eğer, büker, zinciri(!)
Etekleri, zil çalar yere döker! İnciri;
İkrâm için gönlünde hafif bir rüzgâr esse
Ve kan, kırmızı çıkar bıçakla karpuz kesse(!)
Beysefâ’ yı çok sever, yanında, toz kondurmaz;
Ne zaman canı çekse ayağında don durmaz;
Fırsatını bulurlar; kayarlar, karda-buzda
Ve aşklarını yerler; biber de vardır.. tuz da(!)
Yaşar Özkan ŞENTÜRK