Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Biber gazı kurbanı oldum bugün!

Biber gazı kurbanı oldum bugün!
 

Milliyet Gazetesinden görüntü.Ne mitingti ama!


Birkaç aydan beri arızalı olan yazıcımı (printer) tamir için Kadıköy’deki Yazıcıoğlu Pasajındaki servise götürmek üzere caddeden geçen bir minibüse bindim. Minibüs tıklım tıklım, ayakta duracak yer bile yoktu. Trafik öylesine sıkışıktı ki şoför ara sokaklardan kıvrılarak Acıbadem Köprüsünün oralara bir yerlere çıktı.

İçerden sesler yükseldi.

Yahu kardeşim nerelere getirdin bizi? Biz Kadıköy Belediyesinin önünde inecektik.

Şoför -Görmüyor musunuz yav, cadde tıkalı. Aşağıda miting var. Bu kadar yolu ben de boşuna mı teptim, ne yapayım?

Birkaç kişi söylene dursun, araç gide gide Kadıköy Carrefour’a çok uzak bir yerde durdu ve “buraya kadar, ileriye gidiş yok.”dedi.

Mecburen indik.

Bu arada kendime sövmeye başladım. Tamda gününü bulmuşum, Pazartesi gitseydim ya.

Aşağı taraf çok kalabalık görünüyordu, bari ara sokaklardan ineyim iskeleye diyerek yokuş yukarı yürümeye başladım. Aralarda sokak yoktu, nasıl olduysa kendimi Acıbademden aşağı inen caddede buldum.

Yürü Allah yürü. Yokuş bitmek bilmiyordu bir türlü.

Kısacası kulağımı tersten gösterircesine yolu uzattım. Neyse uzatmayayım sonunda ahlaya pahlaya pasaja vardım.

Pasajın oralar her zaman kalabalıktır, bugün ise ekstradan polis ordusu vardı orada.

Kimisi belli ki yorulmuş kaskını yere koymuş üzerine oturmuştu. Kim bilir kaç saattir oradaydılar.

Ben yazıcımı yetkili ustaya verdim.

Aslında dün de buradaydım tamir edilmişti güya ama eve gidince çalışmamıştı. Durumu anlattım. Bir saate kadar bakacağını söyledi. Eh, bende bir saat için eve gitmektense karşıdaki büfelerden birisinde oturup hem bir şeyler atıştırırım hem de ortalığı kolaçan ederim diye düşündüm.

Boş bulduğum bir iskemleye oturdum ve bir dönerli pide ile limonata siparişi verdim.

Bu sırada karnı acıkan polisler de büfeden bir şeyler almaya yerlerde başladılar. Sandalye masa bulanlar oturabildiler, bulamayanlar ise kaskının üzerine oturup atıştırmaya başladılar.

Sivil Demokratik Anayasa Platformu adı altında olan mitinge katılmak için yürüyen konvoyu dikkatle izledim. Tanıdığım hiçbir sivil toplum örgütü yoktu.

Rengârenk flamalar, bayraklar vardı. Gözlerim Türk Bayrağını aradı ama bir tane bile yoktu. Arada incecik bir bayan sesi megafondan Kürtçe anlayamadığım bir şeyler söylüyordu. Kürtçe, bazı da Türkçe sloganlar atılıyordu.

Anlayabildiğim kadarıyla bu mitingi Barış ve Demokrasi Partisi düzenlemişti. Neyse, onlar iskele meydanına vardıklarında, sonuna kadar açık hoparlörlerden konuşulanlar bana kadar duyuluyordu.

Hoparlörden sadece belirlenen sloganların atılması başka atılmaması ikazı geldi.

Konuşmacılar kardeşlikten, savaşın bitmesinden kadın ve çocuk haklarından bahisle çocuklara şiddet uygulanmasından söz ettiler. AKP ye yollamalar yaptılar.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın gurup toplantısındaki sözleri geldi aklıma. “Bu savaşı ya durdurun ya da operasyon bölgesine gidip tankların önüne geçeriz. O gençler birbirlerini öldürmesinler.”

Elbette öldürmesinler! Kim ister bunu?

Hey be kardeşim hey!

Tankların önüne geçmektense, askerine, polisine silah sıkan o gençleri yönlendirmekten vaz geçin. Bıraksınlar silahlarını.

Kardeşlikten, kardeşçe yaşamaktan bahsediyorsunuz ama bunun adı kardeşlik değil kalleşlik oluyor.

Millet iş, aş derdinde siz ne derttesiniz? Bin yıldır yaşadığımız kardeşliğimizi sizden başka kimse bozuyor mu?

Hak, huk diyorsunuz çocukları öne sürüp yakıp yıktırıyor, polise askere taş attırıyorsunuz. Sonra da çocuklara şiddet uygulanmasından utanmadan söz ediyorsunuz.

O küçücük beyinlere şiddet olgusunu siz işlemiyor musunuz.?

Kim onlara yakın, yıkın, saldırın diyor ha?

Kadın haklarından bahsediyorsunuz, kadını halen tarlada çalıştırıyorsunuz ve ona on, on beş çocuk doğurtturuyorsunuz.

Bunları düşünürken limonatamı içiyor pidemi bitirmeye çalışıyorum.

Aman o ne? Birden bir koşuşturmaca polisler ve herkes birbirine girmeye başladı. Kaçan insanlar, kovalayan polisler. Havada uçuşan taşlar sopalar!

Kendimi bir apartmanın kapı içerisinde buluverdim. Burnum, genzim acayip yanıyor gözlerimden yaşlar geliyordu.

Amanınnn! Bu biber gazı ne berbat şeymiş ya. Aklıma Tekel İşçilerimiz, 1 Mayıslarda ta olanlar geldi.

Öyle tesirli bir meret ki, iskelenin oralarda sıkılan gaz rüzgâr ile bize kadar gelmişti.

Bu gazın içerisinde insan sağlığına dokunan bilmem kaç madde olduğunu okumuştum. Bizde ve dünyada polislerin sıkça kullandıkları bu gazı icat edenler benden epey kalay yediler bu arada..

Merak ediyorum bu emri verenler acaba bunun tadına baktılar mı hiç?

Önce kendilerinde deneselerdi bir.

Bugün bana, kim bilir yarın belki de onlara. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her zulmünde bir sonu olacaktır elbette.

İnsan haklarıymış ha! Haydi, canım, güldürmesinler beni.

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..