Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bildik Bir Kış Günü ve Pazar Sabahı

Bildik Bir Kış Günü ve Pazar Sabahı
 

 

  • Sabah sabah uykulu halimle kalkmaya çalışıyorum. Geceden yağan yağmurun panjura vurarak çıkardığı sesler uykumu alt üst etti.
  • Yataktan kalkıp kalkmamak arasında gidip geliyorum.
  • “Kalksam mı acaba?” diyerek kendi kendime soruyorum.
  • Kış mevsimi geceleri yatağa girmek güzel de, sabah kalkması ızdırabın ta kendisi!
  • Yok… En iyisi kalkmamak…
  • Yanı başımdaki komidinin üzerinde duran kitaplara gözüm takılıyor. Dün akşam aldığım Aydın Boysan kitaplarını camın kenarına dizmişim. Başım yastıkta, en üsttekine elimi uzatıp, alıyorum. Bir bebeği severcesine yorganın altına doğru çekiyorum kitabı. “Biraz göz atsam fena olmayacak” diye düşünüyorum.
  • Hemen yana dönüp, hızla yastığı arkaya doğru düzettikten sonra, gözlerimi faltaşı gibi açıp arkama yaslanıyorum.
  • Tam kitabın sayfalarını açacağım sırada, gözlüğümü takmam gerektiği aklıma geldi ya… Miskinlik hali kötü… Hele ki akşamdan yağan yağmur yok mu?
  • Dışarısını düşünüyorum bir an için. “O sevdiğim sabahlardan birisi mi acaba?” diye kafamdan geçiriyorum.  
  • “Yok, bu iş olmayacak” diyorum hala kendi kendime.
  • Akşamdan yağan yağmurda kafam… Yataktan kalkıp doğruca lavaboya geçiyorum… Musluğu açıp birkaç avuç su vuruyorum yüzüme… Kış mevsimi sabahı işte, neylersiniz? Soğuktan hafif titrek halimle yatağa yöneliyorum tekrar. Tam yatağa uzanacağım ve kitabı elime alacağım…
  • Yok, kalkıp camı açmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum.
  • Acaba o sevdiğim kış sabahlarından birisi mi? Hem akşam, hem gece güzel yağmur yağdı, tam benlik bir sabah olma ihtimali yüksek.
  •  
  • Nasıl bir sabah mı?
  •  
  • Bey dağlarının eteklerine kadar inmiş bulut kümeleri… Hafif hafif yağan yağmur ve etrafı saran çam kokuları… Ve sonra hazırlanacak kahvaltının hayalini kurmak… Ovvv aman Tanrım.
  •  
  • Camı açtım ve tam da beklediğim bir sabah! Tam benlik olanından… Yüzümde hafif bir gülümseme… Keyfim yerinde…
  • Yağmur çiseliyor, bulutlar Bey Dağları’nın eteklerinde, etraf çam kokularına bezeli…
  • “Hadi Ayşe kalk, kahvaltı hazırlayalım?” diye Ayşe’nin uyku keyfinin tiridine de su katıyorum. (Çok bencilim herhalde)
  • Ayşe’den tık yok.
  • Böyle bir sabahta uyunur mu hiç? Ayşe’yi anlamakta güç…
  • Ayşe yorganı kafasına kadar çekmiş, yorganın altından homurtulu sesleri geliyor, “Çok uykum var. Şu panjurlara vuran yağmurun sesi doğru dürüst uyutmadı zaten.” diyerek gece yağan yağmura veryansın ediyor.
  • Ve yine Ayşe’den bir homurtu, “Kapat şu pencereyi, soğuk geliyor içeriye” diyor.
  •  
  • “Muhtemelen en fazla bir beş dakika sonra kalkar” diye düşünüyorum ama işte o esnada sabahlarımızın tatlı belası İdiş damlıyor içeriye. Doğruca yatağa sağ cepheden kıvrılarak giriyor.
  • Ve hınzırca,
  • “Günaydın baba, camın kenarında ne yapıyorsun?”
  • “Neden bu kadar erken kalktın ufaklık?”
  • “Senin yüzünden”
  • “Neden benim yüzümden?”
  • “Sesin geliyordu da ondan. Yağmur yağıyor mu?”
  • “Evet. Çiseliyor.”
  •  
  • Saat 8:30
  •  
  • Mutfak ve Yıldız Palace;
  •  
  • Yağmur yağdığı zaman şu bizim Yıldız Palace’tan dışarısını seyretmenin de keyfi bir başka oluyor hani.
  • Mutfaktan kızarmış ekmek kokuları… E hadi gelde rejim takıl… Olacak iş mi?
  • Tereyağı, tulum peyniri, sucuklu yumurta ve portakal suyu…
  • Pazar sabahı extrasından yararlanıyoruz.
  • Hiçbir yerlere gidesim yok. Yıldız Palace’ta yağan yağmuru seyredip, kahve yudumlamak keyiflerin en keyiflisi…
  • Kahvaltı sonrası aynen öyle oluyor ve kahvelerimiz önümüzde yağmurun yağışını izliyoruz Ayşe’yle…
  • İdiş mi?
  • Onun öyle kötü alışkanlıkları yok. Televizyon karşısında miskinlik etmek hayattaki en büyük hayalidir bizim ufaklığın. Zamane çocuğu, neylersiniz?
  •  
  • Konu nerededen geldi anımsamıyorum, kendimi Cibali’yi anlatırken buldum.
  • Birkaç gecedir Murat Belge okuyorum. “İstanbul Gezi Rehberi” herkeslere öneririm. Mimar Sinan’dan bahsediyorum Ayşe’ye. Ve Haliç kıyılarından…
  • Yerimden kalkıp, doğruca yatak odasına gidiyorum ve Murat Belge’nin, “İstanbul Gezi Rehberi” isimli kitabını alıp, Ayşe’nin yanına geliyorum.
  • Mimar Sinan hakkında yazdıklarını yüksek sesle okudum Ayşe’ye…
  • Dile kolay, yaklaşık bir asırlık bir ömre, yüzlerce devasa eser sığdırmış olağanüstü bir sanatçı. Mimar Sinan’ın hakkını teslim etmek gerekiyor.
  • Murat Belge’yi okudukça hayıflanmalarım diz boyu bir hal aldı. Yani her zaman ki gibi… Ne tuhaf bir adam olduğu mu sorguladım hep.
  • Neden İstanbul’u hiç tanımamıştım ki? Şimdi sekizyüz kilometre öteden, İstanbul’u tanımaya yelteniyorum. Komik değil mi? Sen kalk hayatının yarısını İstanbul’da geçir ama İstanbul hakkında hiçbir şey bilme… Olacak iş değil tabi. Nede olsa klasik bir memleket evladıyız.
  •  
  • Acaba bu dünyada Mimar Sinan’ın bir deha olduğunu kabul etmeyen var mıdır?
  •  
  • Neyse… Biz dönelim yeniden Yıldız Palace…
  •  
  • Sabah kahvaltısı… Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi, dışarıda yağam yağmur ve hafif hafif yudumlanan kahveler…
  • Bildik bir kış günü, Pazar sabahı… Bulutlar ağırlığını koruyor ve biz kahvelerimizi yudumlamaya devam ediyoruz.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  

 

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..