Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '11

 
Kategori
Bilim
 

Bilimin ışığında doğayı ve evreni doğru kavramak

"Ağırlık deneyleri ve Kepler’in gözlemleri, Newton’un, gezegenleri yörüngelerinde tutan kuvveti keşfetmesini sağladı. Newton, hem onların hareketlerinin nedenlerini hem de, ancak yüzyılları gerektirebilecek bir çalışmadan beklenebilecek bir doğrulukla, onların hesaplanmasını öğretti… Newton, maddenin, aklımızdan bile geçirmediğimiz özellikleri olabileceğini düşünmemize yol açarak ve bütün bu özellileri bildiğimizi sanarak gülünç bir inanç içinde bulunmaktan kurtarırken, felsefeye ne gibi bir kötülük yapmış olabilir ki?" ‘Bilimler, sanatlar ve zanaatlar Açıklamalı sözlüğü’ yani Dıderot ve D’Alambert’in kaleme aldığı Tarihte yazılmış ilk Ansiklopediden D’Alambert’in yazdığı öndeyişten bu alıntıyı yaptım. Bu arada kitabın çevirisi Selahattin Hilav’a ait.

Maddenin bir birini çekmesindeki nedeni hiç merak eden oldu mu bilmem. Elma Newton un kafasına düştü de neden düştü? Bu doğal bir olay ve bu güne kadar birçok kişinin başına gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Ama Newton bunu es geçmedi ve düşündü.

Newton’dan sonra da birçok gelişme oldu ve bu gelişmelerin yolunu açan Newton idi. Mesela Newton zamanında bilinmeyen başka bir kuvvetten bahsediliyor. Fizikteki bu beşinci kuvvet bizim temel eğitim öğretim müfredatlarımıza daha girmedi.

Kesinleşmiş bilgilerimizden devam edelim. Cisimler kütleleri oranında çevrelerine gravite denilen parçacıklar yayar. Kütlenin çekim alanına giren küçük cisimlere gravitasyonal parçacıklar merkeze doğru bir kuvvet uygular. Düşen cisim merkeze yaklaştıkça uygulanan kuvvet de artar. Kütlesi büyük olan cisimler yaydıklar gravite sayesinde daha geniş alana yayılmış bir çekim etkisine sahipken yüzeylerindeki çekim de kütlesi oranında büyür. Yakınımızdan bir örnek verirsek Ay yerkürenin altıda biri kadardır. Ayın yüzeyinde bir insan on kilogramkuvvet geliyorsa dünyada altmış kilogramkuvvet gelir. Bu insan Yerkürede bir metre sıçrayabiliyorsa Ay yüzeyinde altı metre sıçrayabilir. Bu örnekten şu sonucu da çıkarabiliriz. Küçük kütleli cisimler çekim kuvveti az olduğundan atmosfer tutamazlar. Dünya kütlesinin on katı büyüklükteki bir gök cisminde aynı insan altı yüz kilogramkuvvetle yüzeye çekilir. Araştırmacılar evrende yaşam ihtimali olan cisimleri araştırırken bu gibi ölçütleri gözetirler.

Kütleyi ve çekim etkisini daha iyi anlamak için düz çarşaf örneği verilir. Gergin ve her noktasındaki gerilim eşit olan bir çarşafın üzerine büyüklü küçüklü bilyeler atın ve gözlem yapın. Bilyeler çarşafın üzerinde kütleleri oranında bir derinlik oluştururlar. Çevrelerinde içe doğru bükülmenin yani derinleşmeye başladıkları çizgiyi kütle çekim alanının başladığı sınır olarak düşünebilirsiniz. Büyük kütleli cisimlerin çekim alanına düşen küçük cisimler bu eğimi kullanarak düşer.

Peki, başka ve daha büyük kütleli bir çimsin etkisinde hızla hareket etmekte iken yolu bahsettiğimiz cismin tam çekim sınırından geçerse ne olur? Etrafında dönmeye başlar ve yoluna devam edip diğer yüksek kütleli cisim üzerine düşecektir. Hızı limitin üzerinde ise birkaç turdan sonra kaçıp yoluna devam eder. Yavaş ise cismimizin etrafında dönerek yavaş yavaş yüzeye yaklaşır ve çakılır. Tam limitte ise sonsuza dek döner. Bu kurguladığımız sisteme etki eden diğer cisimlerin çekim gücü benzer cisimlerin biri birleri ile olan çekimi de dâhil ederek, Evrendeki kaos olarak algılanan sistemi anlamaya başlarız. Ay’ın yeryüzüne bazen yaklaşıp bazen uzaklaşması dünyanın güneş etrafındaki yörüngesinin tam bir daire değil elips olmasını ve benzerlerini daha iyi anlayabiliriz. Bu sitemleri ister mekanik, ister diyalektik isterseniz ilahi bir güç ile izah edebilirsiniz.

İnsanlar da bilinçleri oranında derinliğe sahiptir. Bilinçteki derinlik ne kadar büyükse alanı da o kadar geniştir. Mesela yukarıda adı geçen Newton ve birçok düşünürün derinliği sayesinde yol almaya çalışıyoruz. Farkına varmammız gereken şey, dünyada yaşıyor muyuz yoksa işgal mi ediyoruz? İnsan faaliyeti sonucu canlıların yaşam alanını daraltıyoruz. meydana getirdiğimiz dışsallıklarla işgal ettiğimiz alanıda yaşanamaz hale getiriyoruz. 17. yüzyılda doruk noktasına ulaşan bilimsel devrim değerli düşünürleri sayesinde yaşadığımız dünyayı doğru algılamamızı sağladı. bu gün yaşadığımız bilimsel gelişme değil teknolojik gelimedir.

Çoğu kimse bilim ve teknolojiyi beraber telaffuz ederken doğru olan bunların ayrı olduğunu bilmemiz gerektiğidir. İnsan metalleri daha sert metallerle yontarak şekil verirken ancak ikibin yıl sonra bunları eriterek kalıba dökmeyi ve şekil vermeyi öğrendi. bu ciddi bir gelişmedir. Ama insan yaşamına dayatılan imaj ve tüketim kültürü sonucu, cep telfonunun icadından sonra tri ci telefonların icat edilmesi bilimsel bir gelişme değildir.

Madde üzerinde insan elinin etkinliği ve biçim vermesi vereceği biçimi tasarlaması el beyin diyalektiğini geliştirdi. İnsan emeğinin madde üzerinde kristalize olması ve insanın bunu kavraması serüveni zenaat ve ya sanat ve diğer emek gücü ürünleri olark devam etmektedir. Soyut, elektiriksel ve kimyasal süreçlerin etkin olduğu beynimizin, gerçekliğe uzantısı parmaklarımızdır. Bedensel ya da zihinsel emeğin hor görülmesi toplumların gelişmişliğinin değil çöküşünün göstergesidir.

 
Toplam blog
: 5
: 571
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Okumayı ve yazmayı seviyorum. müşküle köyü. com 'da yazıyorum. bunun dışında bir çok internet sit..