Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Bilimsel kent

Şehrin nüfusu yüz bini bulamamış olmasına rağmen, iktidarın “ Her ile bir Üniversite” hizmeti ile Üniversite kurulmuştu bu küçük ile. İki fakültesi ve üç profesör ile Üniversite açılmıştı. İktidara göre açılan bu Üniversite “ Bacasız fabrika” olarak ilin kalkınmasına ve gelişmesine vesile olacak, O ile büyük şehirlerden gelen zengin aile çocukları, burada harcayacakları para ile bu ilin gelişmesine vesile olacaklardı..

Her vilayete olduğu gibi O vilayete Üniversite açan iktidarın söylemi buydu.

İlin kıdemli gazetecisi, ilin tek yerel gazetesinin yönetmeni, O gün, Üniversitenin iki fakültesinden açılması zorunlu olan Fen Edebiyat Fakültesinin açılışına davet edilmişti.

İlin tek yerel gazetesinin en etkili yazarı olduğundan kıdemli gazeteci açılışın gözdesi olmuştu. Fakültenin açılışına tam 5 bakan gelmişti. İlin valisi bu bakanlara açılıştan önce verilen yemekte kıdemli gazeteciyi öve öve bitirememişti. Nerede ise “ Bu lise mezunu kıdemli gazeteciyi bu açılan fakülteye dekan yapalım” demediği kalmıştı.

Mevki ve makamda gözü olmayan bu kıdemli gazeteci, tek amacının gazetecilik yapmak olduğunun bilinci ile toplantılarda ilgi odağı olmaya alışmış ve bu pohpohlayan tavırlara kulak asmaz olmuştu. Gider, izler, doğrucu Davut gibi yazısını yorumlarını yazardı.

Açılışa gelen 5 bakanla Üniversitenin 3 profesörü, Fakülte açılan ilin protokolünün yanında Üniversite Rektörünün yanında açılışa çevre illerin protokolü ile çevre illerin Üniversite rektörleri de gelmişlerdi. İl, O gün tarihinde görülmemiş bir gününü yaşamaktaydı…

Nihayet tören başladı. Duayen gazeteci töreni sessizce izlemeye ve not almaya başladı.

Sunucu sırası ile konuşma yapacakları davet etmekteydi kürsüye:

-Şimdi rektörümüz Prof. Dr. Ahmet bey açılış konuşması yapacak..

Rektör Ahmet Bey yeni rektör olmanın sevinci ve gençlik heyecanı ile mi olsa gerek ne? , Hep başkalarını öven, özellikle iktidarı, dinleyenler üzerinde etki bırakmayan ve sesi kısık bir halde bir konuşma yaptı. Rektör Konuşmasına devam ederken duayen gazeteci “ Rektörümüz konuşurken galiba ağzında şeker vardı da ıslanmasın diye sesini kısarak konuştu” diye düşündü. Halbuki duayen gazeteci Rektörün, Üniversiteyi nasıl kalkındıracağı bilimsel araştırmaları nasıl gerçekleştireceği, Üniversitenin o ili manevi, maddi, gelişim ve iletişim yönünden nasıl geliştireceği konusunda etkili bir konuşma yapmasını beklerdi.

Sunucu konuşma yapmaya sırası ile protokolü davet etmekteydi.

-Şimdi sizlere konuşma yapacak olan Belediye Başkanımız Doçent Ayhan Bey sizleri sevgi ile selamlamakta.

Kendisi de eski bir Üniversite Hocası olan Ayhan bey, sesini nerede ise Rektörden daha kısa tutarak, lütfen konuşur gibi ellerini masaya koydu, heykel gibi durarak etkisiz heyecansız nerede ise dudaklarını sadece oynatan sesinin iyi çıkmadığı bir konuşma yaptı.

Duayen gazeteci içinden “ Benim ilkokula yeni başlayan torunum bile bundan güzel konuşur, başkanımızın sadece icraatı değil konuşması da silik. Üniversiteden aldığı ünvanın adı var kendisi yok” diye düşündü. Çünkü Üniversite hocası öğrencilerini sadece konuşması ile değil beden dili ile de etkileyen ve insanlara hitap ederken ses tonunu da bazen duruma göre alçaltan ve yükselten ve karşısında konuştuğu topluluğu etkileyen bir insan olmalıydı.

Daha sonra sunucu konuşmacıları davet etmeye devam etti:

-Sayın Valimiz Dr. Sezai beyi konuşma yapmak üzere kürsüye davet etmekteyim.

Kürsüye gelen Sezai bey , uzun bıyıkları altında çevresine gülümseyen “ Ne şiş yansın ne kebap” anlayışı yönetimi benimseyen , kendisinden umutlu engellileri güzelce baştan savan ve sonrada çevresine hatalarından pişman olduğunu söyleyen insandı. ”Kimseyi incitmeyeyim” derken insanların gelişimi için çaba harcamayı, ile yatırım yapmayı unutmuştu. Her zaman olduğu gibi konuşmasına gülerek başladı, gülerek devam etti.

Vali beyde, sıradan, dinleyene etki yapmayan, sadece gelen misafirlere övgüler yağdıran konuşmasını tamamlayınca, kürsüye bakan beyler davet edilmeye başlandı.

Sonra bakanlar sırası ile konuştu. Siyasetin getirdiği rahatlık mı desen, yoksa yetenek mi, yoksa vücut dilini kullanmamayı dense siyasetçiler adeta karşılarındaki insanın kalbine ve beynine gönlüne akarcasına konuştular. Dinleyenler “ Konuşma böyle olur” dedi.

Ertesi gün küçük ilin tek yerel gazetesinde büyü başlıkla “ İlimizde Artık Üniversite Şehri” manşetinin yanında duayen gazetecinin şu baş yazısını okudular.

“İlimiz artık Üniversitesi olan valisi belediye başkanı doçent, rektörü profesör ünvanlı ama ne hikmetse biz gelişmişlikte hiçbir zaman 80 il arasında 40'a girememekteyiz. Dün açıklanan illerin gelişmişlikte sıralamasında 58. sırada yer aldık. Akademik ünvanlı idarecilerimiz akademik unvan almak için gösterdikleri çabalarını biraz da şehrin kalkınmasına harcasalardı belki de ilimiz ilk 10'a bile girerdi”

O gün akşama kadar o şehrin aydınları ve düşünen insanları bu makeleyi elden ele okuyarak derin düşüncelere daldılar.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..