Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

Bilinmeze Doğru

Bilinmeze Doğru
 

internet ortamından alınmıştır


Daha dün gelmişti genç adam, deniz kıyısındaki bu şirin ilçeye. Daha doğrusu saklanmaya, kendi ile hesaplaşmaya ihtiyacı vardı. Şehrin havası boğuyordu onu. Yalnız şehrin havası değildi onu boğan; geride bıraktığı anıları, zapt edemediği duyguları ve ne yazık ki pişmanlıklarıydı. Denizin kenarındaki kayalardan, büyük olan bir kayaya oturdu yavaşça. Gün batımına yakın saatlerdi. Güneş o parlak ışıklarını, huzmeler halinde denize yansıtmış, usul usul terk ediyordu sahili. Birazdan kızıla dönecekti muhteşem gökyüzü. Martılar çığlık çığlığa uçuşuyorlardı etrafında. 

Hiç hatırlamak istemediği görüntüler geldi, yine gözlerinin önüne. Dün, deli gibi sevdiği genç kızın, gelinliğinin eteklerini sürüye, sürüye bir başkasının kolunda gidişini, tül perdenin arkasından, acıyan yüreği ile izlemişti. 

Arkadaşları, birkaç günlüğüne git buralardan, uzaklaş, kafanı toplarsın demişler ve ona burada bir pansiyon ayarlamışlardı. 

Çok üzgündü, çok pişman. 

Lise yıllarında, babasını kaybetmişti. Üç kardeştiler. Abisi tıp tahsili yapmış, doğuda bir İl’e atanmıştı. Annesi ve kız kardeşi ile baş başa kalmışlardı. Lise bittikten sonra hem okuyup, hem de çalışarak ailesine bakmıştı. 

Bir gün, yan apartmanın balkonunda, çok güzel bir kız gördü. Merakla her gün kızı izlemeye başladı. Tül perdenin ardında, kızı sessizce takip ediyordu. Bu takipler daha sonra, sokağa taştı. Artık gölge gibi kızın peşindeydi sürekli. Yolda arkasında, otobüste çaktırmadan yanında. Aylar sürdü takibi. Sonunda; tüm cesaretini, toplayarak genç kızla tanışmayı başardı. Uzun uzun dil dökmesine karşın, genç kız bir türlü arkadaşlık teklifini kabul etmiyordu. Oysaki başka biri ile görüşmediğini, uzun takibi sonunda belirlemişti. Genç kızın gözlerinin derinliklerine daldığında, kaybolduğunu hissediyordu. Çok seviyordu çok. 

Başardı. Gülbin artık hayatının anlamı, rüyalarının tek imgesiydi. Geleceklerine dair düşler kurmaya bile başlamışlardı. Çok mutluydu çok. Hayaller sonsuzluğa uzanıyor, elleri hiç ayrılmadan evliliğe koşuyorlardı. 

Annesine gitti. Aradığı aşkı bulduğunu, evlenmeye karar verdiğini söyledi. Hay aksi! Keşke hiç söylemeseydi. Evde kıyamet koptu. Annesi dinlemeden, sesinin çıkabildiği yükseklikte, avaz avaz bağırmaya başlamıştı. Hayır! Evlenemezdi. ‘’O’’ annesine ve kız kardeşine bakmakla yükümlüydü. 

Çabaları boşuna, ikna edemedi annesini. Evlilik planlarını zamana bırakmaya karar verdi. Belki daha sonra annesi ile tekrar konuşup ikna edebilirdi. Düşünceleri, suya düştü. 

Neden mi? Bunun cevabını öğrenebilmesi günler sonra, mümkün oldu maalesef. Bir kaç gün sonra Gülbin onunla görüşmemeye, telefonlarına çıkmamaya başladı. Önceleri anlamamıştı, bir anlam da verememişti, genç kızın bu davranışlarına. 

Ah! Meğer annesi, oğlu ile yaptığı tartışmanın ardından, balkona çıkıp, karşı balkondaki genç kızın annesine; ‘’Söyle ‘’O’’ kızına oğlumun peşini bıraksın. Siz de kızınıza sahip çıkın ‘’ diye bağırmıştı. 

Gülbin’in evinde kıyamet kopmuştu. Babası kızının kimse ile görüşmesine, sokağa yalnız çıkmasına bile izin vermiyordu. 

Ya! Gülbin, kırılan gururu, yıkılan hayalleri, perişan bir halde idi. Kendisini toparlayabilmesi hayli zaman aldı. Günlerce, yağan yağmurlarla yarıştı, dökülen gözyaşları ile. Teselliyi, sigaraya başlamakla buldu. Tek arkadaşı o olmuştu. 

Aylar geçti, mevsimler. Recai bir daha Gülbin’le görüşemedi. Annesine aldığı tavırlar, isyanları hatta evi terk etmeye kalkmasının bile, hiçbir faydası olmadı. Annesi de çok pişmandı. Ama ne çare! ‘’Son pişmanlık fayda etmiyordu’’ ki. Kız kardeşi araya girip annesinin densizliğini düzeltmeye çalıştı. Boşuna! 

Ne yazık ki, günlerden bir gün, Gülbin’in nişanlandığını ve evlenmek üzere olduğunu öğrendi. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemedi. Geceleri sokaklara çıkıp, nereye gittiğini bilmeden, amaçsız bir halde, yollarda yürüdü, yürüdü. 

Çok üzgündü, çok. 

Aşkını, biricik aşkını böyle yitirmişti, hem de sonsuza değin. 

Gün battı. Ay denizde yakamozlar meydana getirmiş, martılar çığlıkları kesmişti. Sanki denizin üstüne, sevdiğinin yüzü yansımıştı. Kalktı. Kaç saattir o kayanın üzerinde oturduğunu hatırlamıyordu. 

Ne yapacağını bilemeden, yürüdü, yürüdü. 

Bilinmeze doğru, YÜRÜDÜ! 

Ayşen Arslangiray Kura 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..