Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '19

 
Kategori
Deneme
 

Bir Ağaç Gibi Tek Başına...

"Eşin dostun bak yaşıyor bahçelerde
Sen çıplak bir doruğun üzerindesin
Tam rüzgarın engini sardığı yerde
Dertleşir durursun gölgenle..."

Bir ağaç gibi tek başına...

-Zor değil mi böyle tek başına, yalnız?
Sorasım gelir bu soruyu, nerede bir yalnız ağaç görsem. Ve sanki cevap verir ağaç.
-Yan yana olmak yalnız olmamak demek değildir ki kimi zaman. Hem böylesi daha katlanılmaz, daha acı vericidir. Bak, otlar var; güneş, gece dallarıma yıldızlar iner, gölgeme sığınır arada bir koyun sürüsü, kuşlar yapraklarımın arasında, rüzgar şarkı söyler. Ben buyum, köklerim geçmişe, tomurcuklarım, filizlerim uzanır geleceğe...
Kalabalıktık bir zamanlar, yok oldular hepsi artık, bir ben kaldım şimdilerde. Onların kökleri toprak altında. Gölgeliklerimde anıları bir de...
Bakarsın bir dal filizlenir yerden, köklerimden günün birinde, döner devran...

Hani yolculuklarda, bir otobüs ya da tren penceresinden yakınlarda hızla, uzaklarda yavaşlayarak dönüp geriye savrulan görüntü içerisine uzaktan bir yalnız ağaç düşer ya bazen, dalıp giderim ona hep nedense. İçimden konuşurum onunla, anlatır o da. Geçer gider zaman. Geçen zamanı anlatır ağaç. Kaybolur sonra...

Yaz akşamıdır, sıcak; terasa serili yataklarda uyku bitişik bahçedeki kavak yapraklarının rüzgardaki derin uğultularında bir ninnidir çocukluktan kalan. Deniz uğultusu gibi, dalga sesi gibi bir ses, bildik. Karanlıkta yıldızlar apaydınlık yaprakların avuçlarında...
Bir çocukluktur çıkar gelir zeytin ağaçlarının gölgeliğinden. Akıp giden yıllar, yitip giden büyükler. Bir inatçı öksürük, bir uzak, yitik bir sigara kokusudur dede. Dökülmeyen yapraklarında zeytin yeşilidir, zeytin ağacının köksü gövdelerine takılı kalmış, eğilmiş zeytin toplayan bir büyük halanın sıcak elleridir anılar şimdi saçlaımda dolaşan.
Ya da evin hemen karşısına boylu boyunca uzanmış Kanada Kavaklığı'nın güneş geçirmez sık yapraklarının gölgeliğinde elinde sapan bir çocuk, anılarımın camlarına yaramaz taşlar atan...

Yeşil, gölgelikli dağlar, evleri gizleyen yalnızca kırmızı kiremitliklerin görünmesine izin veren bir ağaç denizi. İki taraflı zaman dışı koca çınarların gölgeliğinde uzanıp giden ıssız yollar, kekremsi bir akasya çiçeği kokusuyla gelen çocukluğumun baharları. Ve sabaha inen baygın bir ıhlamur çiçeği kokusudur bahar uzaklarda kalan. Sarı çiçekli iğde ağaçlarının gölgeliğinden kırık bir çocukluk gibi gülümseyen...

Bir, birbuçuk metre boyunda bir karaağaçtı yeni taşındığımızda. Gövdesi akşam üzerleri esen sert rüzgarlarla bükülmüş, neredeyse yattı yatacak. Kırılmasın diyerek dayanak yaparak korumaya çalıştığım. Şimdi gövdesi hafif eğri kalsa da boyu yirmi metreyi bulan bir koca ağaç oldu her sabah balkon penceresinden selamlaştığımız. Diğer ağaçlar da büyüdüler; pencerenin önünde etraftaki binaları, yolu ve gelip geçen arabaları, trafiğin arapsaçı gürültüsünü örten, göz alabildiğine uzanan bir yeşil deniz. Bir ağaç denizi...

Ağaçlar yaşamımızın şiirleridir, anlamı. Direnmeyi öğütlerler insanlara ve umudu, iyimserliği. Sevgidirler; akıp giden zaman içinde geçmişe uzanır kökleri, varlıklarıyla geleceğe. İnsanlara alçakgönüllü olmayı öğütlerler. Barışı ve birlikte yaşamanın güzelliğini anlatırlar. Kesilmeleri bir yana, kırılan tek dalının bile üzüntüsünü yaşayanlara...

Yalnız ağaçları unutmayın, sevin; konuşun onlarla.
Konuşun...
Varsın deli desinler...

Akın Yazıcı
12 Eyül 2019/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..