Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir aşıkla diyalog

Bir aşıkla diyalog
 

O; korktu!  Belki olan bitenin adını koymaya ya da kafasının içindeki çözemediğinden ötürü korktu…
 
Bu yalnız başına düşünen âşıkla diyalog yapmak gerekirdi ve başladık sohbete…

Haklısın! İlk olunca zordur hem de çok zordur. Bu yüzden evhamlandın, bu yüzden olan bitene başka bir tanım koymaya çalıştın.
 
Nafile yorulma âşık!
 
Bu yaşadığının adını mutlaka koymalısın ama sen kendin koymalısın. Ben sana “Âşıksın” dedim. Sen “Yok be dostum, yanlış anladın beni” dedin. Israr etmedim ama sana ne olduğunu ben anladım.
 
Anladım ve senin bunu anlamanı bekledim. Neden seninle hemen konuşmak istemediğimi şimdi anla!

Ne güzeldir o heyecan o kıpırtı. Kalbindeki o ince sızı. Hani ilk başta acaba kalbimde bir sorun mu var diye seni belki de doktora gitmeyi dahi düşündüren çarpıntı…
 
Haklısın arkadaşım, haklısın âşık sen liseli, üniversiteli değilsin ki artık… Bu nedenle evhamlanmaya da haklısın.

Ama bak! Gördün ki olan biten doktorluk değilmiş. Zaten bunun doktoru da yok! Bu sadece senin kendine söylemeye korktuğun, yorgun kalbine söylemeye korktuğun hissin adı…
 
Bunun adı “Aşk”…
 
Dünya’daki en önemli duygu, en önemli histir bu… Buraya ne çok laf yazabilirim, fakat sonra yazı çok uzayacak… Uzasın mı ne dersin?
 
Biliyorum konuşmak istiyorsun benimle. Biliyorum benimle çok konuşmak istiyorsun, saatlerce ve bu sohbet ben olduğum için değil! Senin, seni dinleyecek birine ihtiyacın olduğu için yapmak istiyorsun.

Ben seni sabırla dinleteceğim. Konuşmalısın, paylaşmalısın. Benle ya da bir başka yakın bulduğunla.

Yaşam senin, sevgi senin, aşk senin… O” da kalbinde senin. Ben nereden bileyim ki aranızda geçen tüm saatleri, dakikaları, saliseleri, yani “an”ları. Onlar sizin “an”larınız. Onlar sizin yaşamınız, hayatınız, sizin kararınız. Ya da kararsızlığınız. Ben sadece seni dinleyeceğim. Bunun doktoru olmadığı gibi, akıl vereni de olamaz.

Sadece dinleyeceğim diyorum ama neden sadece ben konuşuyorum?
 
Devam mı edeyim? Peki...

Dedim işte sana. Bana yine aynı şeyleri tekrarlatma! Yaşam senin… Eğer aşkının karşılığı da varsa o zaman sizin yani ikinizin…

Sana hak veriyorum. Korkmakta ne kadar haklı olduğunu da biliyorum. Tanımıyordun ki bunun nasıl bir duygu olduğunu. Yaşamamıştın ki daha önce böyle bir duyguyu.

Korktun biliyorum. Hem de çok korktun arkadaşım. Çünkü “ilk”baharında kalbinde bu kıpırtı olmamıştı. Hele bu sızı, o ince sızı hiç olmamıştı! Ama şimdi adeta liseli gençler gibisin… Heyecanlı, endişeli, ürkek, hatta korkak ve belki de pişman. Bunlar “ilk”baharında yaşadıklarından farklı duygular ama bunun adına “ikinci”bahar diyorlar…

Bu muydu acaba şu adına aşk dedikleri, hani sırılsıklam… Hani deliler gibi, hani çılgınlar gibi… Islanıp duruyorsun be arkadaşım… Kaçsana!

Bak gülümsettin beni… Sırılsıklam, deliler gibi…

Hep düşünür dururum. Neden “deliler gibi” derler. Âşık olanın delirmesi şart mı ki? Deli olmadan âşık olunamaz mı?
 
Buraya da bir sürü ki? mı? mi? soru eklerini koyabiliriz.

Daha hiç yol alamadım şu yazıda. Bak aynı yerdeyim. Baştayım. Âşıklar hep baştan,  sürekli baştan başlarlar. Yolu ortalayabilenler ise mutluluğun müstakbel adaylarıdırlar.

Sonu? Sonu olur mu ki? Son ebediyet! Ebediyete intikal etmek…

Ömrün sonu deseydim ya… İşte aşktan, bir başka kavrama vardık aniden… Ölüm... Ölene kadar… Onu ölene kadar sevmek… Ölesiye sevmek…

Arkadaşım sen sustun ama… Ağzından tek bir kelime çıkmadı. Ben de sanki diyalog yapıyorum seninle... Tamam dinliyorsun ama bir tek kelime söyle, bari bir kelâm et!

Kilitlendiğini biliyorum be arkadaşım. Tamamen kilit oldun. Cümle aralarından toplasak bu yazıdan bir aşk tanımı çıkar mı onu da bilemem. Ama takılma beee… Zaten Dünya’da aşkın tanımını yapan yok ki. Ben sadece biraz gevezelik ettim…
 
Bu herkes tarafından ve kendince yapılır. Evet, genelleme şeklinde yazan, çizen, hatta ahkâm kesen de çoktur. Hele şairler ya da kendini şair sananlar!

Fakat aşk senin, kalbin senin, o çarpıntı da senin, hatta uykusuzluğun da senin…
Çöz kendini. Kalbinin sesini dinle! Deli gibi misin? Çılgınlaştın mı? Islanmadan sırılsıklam mısın?  v.s. v.s.

Biraz da kafana fırsat ver. O biraz mantık, biraz prensip, biraz da getiri götürü cinsinden bazı hesaplamalar yapacaktır. Hani şu iktisattaki fayda/fiyat prensibi gibi... Şimdi de bak araya maddi bir söylem çıktı. “fayda/fiyat” ne şimdi bu?

Fayda” burada sana olacak fayda... Kalbine, ruhuna, tüm benliğine ve de yaşamına, yaşamına yaşam katacak o kişiyle yaşayacağın “an”lara…
Fiyat” ise senin yaşamındır… Vereceğin bedeldir… Yaşamınla ödeyeceğin faturanın üzerindeki yazılı tutardır…

Allah sana kolaylık versin. Verecektir. Eminim. Hep verir. Genelde muradına ermiş senaryolu bu kadar hikâye, bu kadar şiir boşa mı yazılıyor?
 
Şimdi kafana, usuna, beynine her nasıl adlandırırsan ona sor… “Bana bir analiz yap” de… Ama bu arada kalbine doğru hiç bakma… Seni yanıltabilir... Ne oldu? Tamam anladım!  Çünkü kalp ile akıl daima birbiri ile çatışma halindedir…

Tamam, yahu arkadaşım! Sen âşıksın. Delicesine âşıksın…

Ya ben mi? Ama diyalog seninleydi, benimle değildi ki. Bunu bana sorma…

Bak şimdi… İllâki öğreneceksin değil mi?

Ben şimdilik almayayım arkadaşım. İyi ama bu kadar lafı “Ben almayayım” diyen biri sana dedi. Peki, sen inandın mı şimdi bu sözlere?

Bak bence sen kimseye inanma! Bu dediğimi de yabana atma!
 
Sen “sen”sin. Kimse “sen” değildir. Bu itibarla karar da senindir artık…  Hatta kararsızlık da senindir...
 
Müsaadenle arkadaşım… Sana iyi geceler. Ya da uykusuz geceler…
 
 
Bojidar Çipof
19 Kasım 2009 Yeşilköy
 
 
Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu’na göre; “aşk” “aşkı” ve “aşkım” kelimeleri şapkasız “A” ile “Âşık” kelimesi şapkalı “” ile yazılır
 
Toplam blog
: 336
: 625
Kayıt tarihi
: 29.01.10
 
 

Araştırmacı yazar BOJİDAR ÇİPOF: 1953 yılında İstanbul'da doğdu. Ailesi; Ege Makedonyasından İsta..