Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Oğulcan Sümbüloğlu

http://blog.milliyet.com.tr/ogulcans

15 Şubat '08

 
Kategori
Anılar
 

Bir cenaze töreni

Bir cenaze töreni
 

yalnızlık


Bir cenaze töreni...

Öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazı için şehrin en eski camisinin avlusunda toplanmış bir kalabalık. Bir gün önce kaybedilen aile büyüğüne son görev mevzubahis. Yakın illerdeki akrabaların kimi geceyarısı, kimi birkaç saat önce varmış şehre. Yıllarca görülmeyen akrabalar, hatta hiç tanışılmamış olanlar da orada. Şehir eşrafı da iştirakini esirgememiş olduğundan konular çeşitli avluda. Bir gün önce canlı görülenin musalla taşına uzanmış tabutunun karşısında saf tutulmak üzere ama hala memleketi kurtarıyor kalabalık avludaki sohbetinde; tabutun içinden "bu dünya fani" diye bağıranı inatla duymazlıktan gelircesine...

Hava oldukça soğuk. Abdesthanede suyu açanların elleri kabuk kabuk oluyor yıkadıktan sonra... Kılıfının sıcağında durmayı yeğleyen vücut uzuvlarına değdikçe buz gibi su; giderek uzaklaşıyor soğukluk hissiyatın hassasiyetinden.
Demem o ki, alışılıyor yani soğuğa da, alışıldığı gibi tabuta konulanın yokluğuna. Acıtmıyor ilk baştaki kadar bir süre sonra..

Caminin hocası bitiriyor vakit namazını ve geçiliyor işin öğle namazına müteakip kısmına. Musalla taşına karşı saf tutuluyor. Aile içi kıdem sırasına göre diziliyor üyeler, sonrasında eşraf, en sonda da sevap sahipleri. En önde oğlu var merhumenin. Pek sevilmiyor ailede yanlışları var zira. Güneyde, uzakta yaşıyor; hiç de evlenmemiş ömründe. Ölüm döşeğine yetişememiş, içten içe pişman. Kardeşleri ondan biliyor annelerinin varolan hüzünlerini, o ise kimden hesap sormak istiyor bilinmez! Konuşmuyor kendisine cevabını bildiği sorular sorulmadıkça. Başı öne eğik ayak bastığından beri suçlu sayıldığı bu kente, o haneye, avludaki bu topluluğun arasına. Bayanlar yas evinde kalmış. Ağlamak faslı süreceğe benzer tam üç gün daha. Her ölüm erken ölümdür dememişler boşuna tabuta giren yüz yaşında olsa da. Beşi kız altı evlat bıraktı merhume geriye. Kız evlatlar yerlere vurdular kendilerini anneleri canını teslim edince. Oysa daha çok akmamıştı üzerinden birbirleri ile darıldıkları zamanların anneye bakma meselesi yüzünden. Kız evlatlardan biri telefonla taziyelerini bildiren bir dostuna şöyle diyordu gözyaşlarını silerken: "O anneliğini yaptı ama biz evlatlığımızı bilemedik!" Son pişmanlık her zaman en son geliyor insanın aklına işte, hani o hiç fayda etmeyen, çare üretmeyen...

Namaz bitiyor ve tereddütsüz helal ediyor hakkını cemaat musalla taşının üzerinde yatana. Omuzlara alınıyor tabut götürülmek üzere kendisi için ayrılmış birkaç metrekarelik toprak alana. Mezarlık karla kaplanmış pek ayak izi de yok, ziyaretçi az bu aralar belli. Merhume kırk sene önce yitirdiği eşinin yanına defnedilecek, yeri eşilmiş, hazır. Tabut açılıyor, içinde kefene sarılı merhume. Oğlunun kollarında yatırılıyor ebedi istirahatine. Merhumenin kardeşi olan bir aile büyüğü kefeni gelinliğe benzetiyor, bu defni ise düğüne. Gelin ettik diyor kırk sene sonra ablamı, hasret kaldığı sevdiğine. Kuran okunuyor kara toprak adım adım örterken kefeni. Yükseliyor toprak giderek, geride kalıyor işte dün canlı görülen! En sona ise baş tarafına bir tahta dikmek kalıyor, adı soyadı yazılı merhumenin, bir de fatiha ricası caizinden.

Taziye kabulü için mezarlığın önüne çıkılıyor, bu sefer bayanlar da iştirakçi. Belki de en çok gözyaşı o yarım saat içinde dökülüyor. Birbirine sarılan babalar, oğullar, dedeler, torunlar kaybedilen merhumenin töreninde hem ona hem de ağlamak istedikleri herşeye ağlıyor. Kısa süre önce yolları ayrılan iki erkek kardeş taziyede karşılaştıklarında sarılıyor birbirlerine ve yanak yanağa ağlıyorlar mesela. Önceliği merhumeye değil o gözyaşlarının yalan söylemeyin der gibi bakan gözler yok ortada!

Arabalara doğru yönelirken gözler kırmızı ve burunlar çekiliyor hala. Birer birer gözden kayboluyor üzgün insanları taşıyan araçlar yas evine doğru. Geride kalana dönüp bakmak pek azının aklına geliyor. Kaldı orada işte dün canlı görülen ve kimse bu işte bir terslik var demiyor. O artık yok, bir isim daha silindi listeden; bu biliniyor. Gidip de dönen olmadığı aşikar, toprağa bırakırken uğurlama en ebedi olanından yapılıyor.

Bir saat sonra uğurlama noktasında; uğurlanan toprağın altında ve yalnız. Toprağın üstünde hiç olmadığı kadar hem de.. Kilometrelerce öteden kendisi için dökülen gözyaşları, tutulan yas ona birşey vermiyor.

Çaresizlik fani değil belli ki, yalnızlık ömürden de uzun sürüyor.

 
Toplam blog
: 7
: 500
Kayıt tarihi
: 19.12.06
 
 

İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümü öğrencisiyim. Politika ve edebiyat alanın..