Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Bir çöl akşamında aşk

Bir çöl akşamında aşk
 

Sıcak ve kuru bir çöl akşamında rüzgar kum tanelerini dudağıma doğru götürürdü. Dudağım bir gerçekti ve dudağıma değen kum taneleri de bir gerçekti. Ta ki ben gerçeği farkedene kadar.

Gerçeği farkettiğimde gökyüzünde yıldızlar vardı ve ben çok yalnızdım. Ta ki gerçekte Allahla ne kadar birlikte olduğumu farkedene kadar ben bu karanlıkta yalnızdım. Gökyüzünde yıldızlar vardı ve parlak bir ay, belkide samanyolu kocaman bir samanyolu. Parlak yıldızlar, arada kayıp giden yıldızlar, çölün sıcağında uçuşan ateş böcekleri, etrafta kırmızı kırmızı uçuşurdular. Yeryüzünde ateş böcekleri gökyüzünde yıldızlar, ta ki gerçeği bulana kadar gerçek ışıkları onlar zannederdim. Çok uzun yıllar boyu kayaların üzerinde oturup çölün soğuğunu hissettiğimde, gerçek soğukluğun Tanrıdan uzaklaşmak olduğunu bilmezdim. Çölün soğuğu Tanrıdan uzaklaşmanın yanında ne olurdu ki. Sadece soğuktu. Çölün sıcaklığını hissettiğimde çok sıcak derdim. Yada güneş alnımı yaktığında veya tenimi kavurduğunda. Ama aslında gerçek sıcaklığın Tanrıya yaklaşırken olduğunu bilmezdim. Bilmezdim ama bildikten sonra ya bildikten sonra? Bildikten sonra ne mi oldu?

Bildikten sonra gecenin sessizliği bütün bir kainatın sessizliği aslında Tanrının harika müziğine dönüştü. İçimde beni hiç rahatsız etmeyen bir şekilde konuştu. Aslında insanlar müziklerini yaparlarken de, bir çobanın kavalında da o konuşmuştu. Müzikte hep Tanrı konuşurdu ama insanlar anlamıyordular. Küçük bir çocuk ağlarken aslında Tanrı konuşuyordu. İnsanlar anlamıyordular. Rüzgar tepelerde uğuldarken Tanrı birşeyler fısıldıyordu. İnsanlar duymuyordular. O kadar kendi sesleri ile meşguldüler ki asıl seslerini duymuyorlardı. Gerçek kulaklarımı farkettiğimde, gerçeğin kulakları açıldığında “ Aman Allahım” başka ne diyebilirim ki sadece “Aman Allahım” içimden bir duada bulundum. “Lütfen Tanrım, lütfen insanlara bunu anlatabilecek sözleri bana gönder. Öyle sözler olsun ki gerçeğin kulaklarının neler olduğunu insanlara sözlerle anlatayım. Bunu yapabilmenin bir alfabesi vardır. Sen hep demezmisin; “İnsanlara evrimlerine göre davranın. İnsanların anlayabildiği gibi konuşun” lütfen gerçeğin kulaklarının nasıl olduğunu insanlara insanların anlayacağı sözcüklerle söylememe izin ver”

İşte insan kendi içsel sesini dinleyince böyle oluyor. Kendi içsel sesinde Tanrı ile konuşabilince böyle inanılmaz dualar ediyor. Çünkü artık sanal dünya için herhangi birşey istemek gereği duymuyor. Bu gereği duymayınca da gerçek dualar çözülmeye başlıyor. Ben sanaldaki bir çöl akşamında ve gerçeklikteki sıcaklıkta otururken aslında oturmuyordum. Belki kayaların üstünde oturuyordum ama kayaların üstünde oturmuyordum. Aslında Tanrıdaydım, ne kadar yakındı kapı komşum gibi ve ne kadar samimiydi, ne kadar dürüsttü. Ben sanki gidip onun divanında uzanıyordum. Onun evinin etrafında hiç duvarlar yoktu ama yine de güvenlikteydim. Orada hiç karnım acıkmıyordu. Çünkü karnım sevgi denilen bir yiyecekle doluyordu. Orada harika bir müzik vardı. İnsanın içinde sürekli aşk nağmeleri coşturan, insana aşkın ne kadar harika bir duygu olduğunu anlatan notalar vardı. İnsan hiç duymasa bile bunları duyabilirdi. Belki de sağır olanlar ondan kulaklarını kapatmıştılar. Onun müziğini duyabilmek için belki de kulaklarını kapatmıştılar.

Acaba özürlüler gerçekten özürlü müydü? Yoksa bizlere duyularınızı kapatın mı demek istiyordular? Sanaldaki duyularınızı sanala kapatın ve sanaldaki duyularınızı gerçeğe açın. Biz öylesine yürüyüp giderken bunu mu hatırlatmak istiyordular?Sıcacık ve harika müziğin eşliğindeki bu çöl akşamında, ben Tanrıdayken ve Tanrı bendeyken. Uçsuz bucaksız dünyada ve uçsuz bucaksız evrende ben aslında son derece güvendeyken, yerdeki akrebi okşar ve yılana öpücük gönderirken aslında ben şunu merak etmiştim. İçsel sesimle Tanrıya onu sordum. Dedim ki; “İnsanlar neden duymaz? Onlar insan neden melekler duyar da onlar duymaz?” çok merak etmiştim.

Uçsuz bucaksız bir çöl akşamında içimi ürperten bir rüzgar oluştu. İçimi ürperten bu rüzgar korkudan değildi. Güzellikten, huzurdan, tatlı namelerden gelen aşk dolu bir rüzgardı. Sanki aşk gelmişti. Sanki aşk bir varlıktı. Sanki aşk kendisi erkekti ve bir erkeğe göre aşk aslında kadındı. Aşık olacaksın ve aşk olan erkek tarafınla, aşk olan kadın tarafını birleştireceksin. Uçsuz bucaksız çöl akşamında kadın; Aslında bir kadın yada bir erkek bunu başardığında bütün insanların başarmış olacağını farketti. Kadın dedi ki; “Bazı insanlar beyin olabilir, bazı insanlar tırnak olabilir, bazı insanlar parmak olabilir ama sonuçta herkes tek bir vucut. Bazı insanlar belki saç telinin tane teneleriydi, kaşın ve kirpiklerin tane taneleriydi. Kollardaki kılların belki de vucuttaki kalbin, belki de böbrekleri bir bölümüydü. Ama sonuçta eger beyin hastalanmamak istemeye karar vermişse hepsi birden hastalanmıyordu.

Böylece bütün insanlığın içinde bir kişinin bile bunu farketmesi aslında hepsinin yükselmesi anlamına geliyordu. İnsan işte böylesine muhteşemdi. Biz sadece bunu anlayamıyorduk.Kadın bir çöl akşamında bütün peygamberlere aşık oldu ve kadın çöl akşamında bütün çocuklara aşık oldu. Kadın bir çöl akşamında bütün sakatlara, kötülere, iyilere ve katillere aşık oldu.

Kadın bir çöl akşamında bütün varlıklara aşık oldu.

Kadın bir çöl akşamında aslında Tanrıya aşık oldu. Tanrının ne kadar küçük bir bölümüne aşık olmuştu. Kadın aslında Tanrının bilip bilmediği herşeyine aşık olmak istedi. Çünkü biliyordu ki sonsuz yolculuğu boyunca Tanrıyı tanımaya devam edecekti. Sanal dünyadaki bölümüne aşık olmuştu. Gerçekteki bölümüne de aşık olmuştu. Peki ya sonra? Kadın sonraya da aşık olmaya karar verdi. Dedi ki; “Çünkü Tanrı çok kolay, çok merhametli ve aşk dolu. Onunla yolculuk etmek çok güzel. Öyleyse bizim önderimiz ve yol gösterenimiz Allah olsun” ve kadın Allaha aşık oldu. Aslında kadın sabahlara kadar susmak istemedi, hep konuşmak istedi, hep birşeyleri anlatmak istedi. Uçsuz bucaksız ovalarda yalınayak yada ayakkabıyla ne farkeder ki hiçte önemli değildi.

Sonra kadın kendini çok büyük bir evrende dopdolu hissetti. O evrenin neresindeyim diye baktığında kadın kendini göremedi ve kadın sonraya aşık olmak için bekledi.

Tekrar görüşünceye kadar sevgiyle kalın

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..